Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        … öyleyse yalnızlığımızı birleştirmeyi öneren ve pek acacayip bakabilen genç yazar ve oyuncu Cansu Fırıncı’ya bu bedene daha neler sığar, kimler doğar, daha neler neler yapar sorduk. Oyuncu, beden ve performans içerikli sorulara çok değişik cevaplar almayı bekliyoruz, buyurunuz…

        Cansu Fırıncı olarak var oluşun yeterli değil mi? Neden yazıyorsun ve zaten oynuyorsun, artı bir de kendin var? Kaç kişisin sen?

        Unuttun mu? Çocukken hepimiz oyuncuyduk! İstediğimiz anda hüngür hüngür ağlardık, en şen kahkahalarımızı atardık, anında role bürünür, büründüğümüz rolün duruşunu, sesini taklit ederdik. Okuldan kaytarmak için ateşimizi çıkarmak bile mesele değildi bizim için. Sonra kimimizin içindeki çocuk büyüdü, kimimiz içimizdeki çocuğu büyüttük. Biteviye çocuk olma halidir oyunculuk. Büyüyenlere ne yazık!

        Yazmaya gelince, kalemimi beynimin ve kalbimin uzantısı olarak algılıyorum. Beynim düşünüyor, kalbim atıyor ve ben yazıyorum. Var oluşum kadar yok oluşumu da önemsiyorum. Yok olduğum zaman da var olmak istiyorum. Çok yalnızım Şenay çünkü kafamın içindekiler çok kalabalık!

        Beden hafızası asla unutmazmış! Sana böyle derin, muammalı, her anlama gelen, kayan, sabitleyen, kaçan ve öldüren bakışlar nereden ve nasıl hatıralardan kaldı? Yani niçin baktın bize öyle?

        Çok med cezirli bir hayatım oldu. Ben ana rahmine düştüğümde babam kayboldu misal. Ben henüz kesecikte bir suyken babam suda boğulup yoklara karıştı. Suda bir can gitti yerine bir can geldi, Cansu oldu. Annesinin eteğine tutunan bir çocuk rüzgârda uçuşup durdu, yokluk, yoksulluk, açık görüşlü ana tarafıyla tutucu baba tarafı arasında kültür çatışması, üvey baba tokadı, kısa yoldan ekmek sahibi olmak için zorla verildiğim askeri okulu terk ediş, yazmak ve oynamak tutkusuyla Hacettepe Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon'un ön kapısından girip arka kapısından çıkış... İçinde kaybolduğum kitaplar, fısıldayarak haykırdığım replikler... Hepsi gözlerime oturdu!

        Urfalıyam Ezelden dizisinde ezik ve sorunlu kardeşi müthiş bir kadro içinde görünür ve sonuna kadar hissedilir kıldın. Şimdi Kırgın Çiçekler’le senden nefret eden bir kitle oluşuyor. Hep böyle sorun mu çıkartacaksın?

        Türkiye benden korksun! Şaka bir yana, tırnaklarımla kazıyarak geliyorum. Kimse kusura bakmasın, hiçbir lobiye dahil değilim, doğduğunda bazı kapıların önünde açıldığı insanlardan değilim, yoksul aile çocuğuyum, soyadım Fırıncı, Sabancı değil! Oynadığım her rolün hakkını vermeye çalışıyorum. Niyeyse bana hep kötüler düşüyor. Sonra, bu ülkede siniği, kötüyü oynamaktan kolay ne var, ayol! Baksana üstümüz, altımız, her yanımız kötülerle dolu. Bak bak oyna!

        Roller bedenin cismine bakılarak mı yoksa dönüşebilirliğine inanılarak mı dağıtılıyor? Yani oyuncunun resmine göre cisim mi sunuluyor? (Soruyu anlaşılmaz kılarak yazar kalitemi ispatlamak benim de hakkım:))

        Dizi için cevap vereceksem, ah, bi bilsem Şenay. Bu soruya vereceğim cevap, anlayan varsa beri gelsin. Tiyatroda eğer popüler kültürün bir parçası değilse o ekip, görünüş, yaş, yetenek... Neyse fazla uzatmayayım, sonra sorun çıkartıyor derler!

        Sadece oyunculuk yaparak geçinmek mümkün mü? Hava bedava, su bedava, mahkemeler, yasaklar, sansür bedava…

        Genco Erkal ile Sivas '93'te oynama şansına ve onuruna kavuştum birkaç sene önce. Rüya gibi bir sezondu benim için. Son oyunumuzu bin küsür kişilik bir salonda oynadık. Lebaleb dolu. Yazarlar, gazeteciler, bürokratlar filan. Ayakta dakikalarca alkış. Ertesi sabah bir barda garsonluk yapmaya başladım. Ne vereyim abime? Hava bedava, su bedava ama asıl sanat bedava bu ülkede. Yasaklar, sansürler, mahkemeler mi? Ben duruşu olan bir oyuncuyum. Nâzım Hikmetlerin, Aziz Nesinlerin, Sabahattin Alilerin soyundan geliyorum. Brecht hala oğlum olur, Neruda yan komşum, Aragon cephe arkadaşım. Söyleyecek bir sözüm varsa sakınmam.

        İnsan bu ülke şartlarını bile bile neden ve hangi vazgeçilmez dürtüyle oyuncu olmak ister? Değer mi hiç?

        Neden değmesin? Bizim kutsal hüznümüz ve mutsuzluğumuz daim olsun. Bu dünyada mutlu olacak kadar aptal değilim. Üretmenin hazzının dipten süren huzuru bana yetiyor.

        Tiyatro yapmazsan ölür müsün? Olmazsa ne olmaz?

        Hiçbir şey olmak için geç değildir hatta olmamak için bile. Tiyatroyu tutkuyla yapıyorum bu doğru ama yarın bir gün var oluşum ve yok oluşum sadece yazarak yaşamak ister, o zaman ben de iyi bir tiyatro izleyicisi olurum. Zaman zaman sadece iyi bir okur olduğum gibi.

        İlla ki yaratmak istediğin bir beden, göstermek için heyecanlandığın bir performans var mı? Kimdir, nedir, nasıl olacak bu işler?

        Sabahattin Ali'nin değirmeni sahnelense, sinema filmi yapılsa da Atmaca'yı oynasam. Yanıp tutuşuyorum bunu yapabilmek için. Hani neredeyse kolumu bile kesip atabilirim!

        Bundan sonra tiyatroda klasikler mi yeni metinler mi çoğunlukta olsun? Niye, ne oldu ki?

        Bana kalırsa yeni metinlerimiz klasikleşsin artık. Bu çağın da bir Lüküs Hayat'ı olmasın mı misal?

        Metnin istediğinden fazla oynayıp seyirciyi büyüleyen oyuncu çok fazla! Kim suçlu; metin mi, oyuncu mu, seyirci mi? Allah kimi bildiği gibi yapsın?

        Oynadığı komedi oyununda durmadan tuluat yapıp seyirciden reaksiyon almaya çalışan çiğ oyuncudan söz ediyorsun sanırım. Bu oyuncu oyuncuların en sefilidir. Önemli olan oyuncunun seyirciye şovunu çekmesi değildir ki, oyunun şovunu çekmesidir. Ekipten gönder, kurtul, tiyatro hırsın, egonun bu türlüsünü kaldırmaz, kusar.

        Cansu Fırıncı’nın tüm performanslarını tiyatro ve televizyonda mutlaka takip ediniz, hatta yazılarına dikkat kesilin. Özetle siz de seyirci olarak az biraz performans göstererek beden ve ruhunuza iyilikler yapabilirsiniz, yapın… Size güveniyorum, haydi!

        Diğer Yazılar