Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sadece Süper Baba’nın ve süper anne babasının değil tüm ülkenin iyi kalpli, güzel ve sanatçı kızı Sevinç Erbulak. Sevmeyeni yok çünkü gerçekten iyi, güzel ve yalansız bir sanatçı. Üstelik mütevazi, çalışkan, üretken, pozitif ve komik… (Baştan böyle iyi başlıyor ama sonra kendini çok şaşıran bir söyleşi, okuyunuz. Haydi devam!) Sorulara şırraaak diye yarım saatte cevap verdi ve bitti. 3 günde, 3 hafta da ya da 3 ayda cevap veremeyenlerden sonra şok oldum. (3 burada rastgele seçilen bir sayıdır, istediğiniz sayıyla değiştirebilirsiniz ancak 5’ten büyük olursa inandırıcı olmaz.) Cevaplar öyle samimi ve heyecanlı ki okuyunca coştuğum ve sokaklarda ‘garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar, benim sanat aşkıyla dolu göğsüm gibi serhaddim var’ gibi sözler söyleyerek haykırdığım kesinlikle yalandır, dolandır, iftiradır. Çok etkili, pek tepkili, zır akıllı ve deli cevaplara buyurunuz…

        Erbulak Evi’ninbirmanifestosu, logosu,mottosu yaniher şeylerivar mı,nedir?(Konsepti varsa o da olur)

        Var var. Ablamla Dağhan anne oğul çok güzel bir şey söylediler hayal aşamasında ve öyle de kaldı. "İlla bir şey öğrenirsin, öğrenirken eğlenirsin". Hatta öğretmenimiz Ülkü Aşeröz tarafından parçası bile bestelendi. Bu mottoya kısacık değinmek isterim, bu öğrenme meselesine yani.İnsan her an birilerinden bir şeyler öğreniyor aslında ama "abrakadabra" pof ! Uçuyor gidiyor bilgi, belki adı bilgi olduğundan. Oysa sevdiklerimizle, sevdiğimiz şeyleri yaşadıktan sonra unutmuyoruz o anları. İnsanın en mutlu olduğu anlar, mutlu olduğunun farkında olmadığı anlarmış. Ay yazamadım aklımdakini, olmadı. Demek istediğim eğlenirken de öğrenebilirsiniz. Bu. ;)

        İsminizin doğuştan marka değeri taşıması ne kadar avantajne kadarhandikapoldu?

        20'li yaşlarda yüzüm asıldı genel olarak. Tabii yapar o falancanın kızı, o oynamayacak da ben mi oynayacağım şeklindeki tiradlara. Yerindeydi de aslında. Benim manzaram da ben olsam aynı tiradı atardım yani tonlaya tonlaya. Sonra geçiyor. Zaman gibi. Sonra iyi ki demeye başlıyorsun. Ne güzel miras diyorsun. Özen başlıyor, her şeye yayılıyor. Gerçi bu yüzyıl için oldukça naftalinli bir kelime ama ben çok severim özeni. Kollarım yani.

        Sahne de kendi ‘ben’inreddi tamamen mümkün müdür? Hele desiz de olduğu gibi‘ben’inmarka değeri taşıyan bir ismi olursa çıkmaza mı girilir, yollar mı genişler?(Soru sonrası 3 seansterapi önerilir)

        Şimdi ben bu marka meselesine 20'lerimdeki gibi takık değilim. Rahatladım. Değiştim. Ferahladım. Marka, okulumuz için mühim. Onu orada hakkını vererek temsil ettiğimizi biliyorum. Bu sağlam bir his! Sahnede marka yok. Herkes oyuncu. Burada oyuncuyu oyunbaz, oyun oynamayı seven çocuk anlamında yazıyorum; konuşsam daha neler anlatacağım ama yok olmuyor! Sahne başka. Orası park. Çocuk parkı. Sevdiğim arkadaşlarımla hava kararınca oynamaya kaçtığımız bir sığınak. Kendi ben'imi tamamen reddetmeden oynuyorum. Oynadığım bütün oyunlarda benden biraz var. Mutlaka. Ben bir başkasını izlerken, kendini ve nerede olduğunu unutanlardanım. Kendime böyle bir etkim yok, yorulup banka oturduğumda izlediklerim bana kendi ben'imi tamamen unutturuyor ve de şahane oluyor ! Bir de bazı tekstler, kitaplar, şarkılar bu "ben"i tamamen unutturur ama bu başka bir sorunun cevabı sanırım. ;)

        Oyunculuk eğitimi veren ve genleri en tiyatrocu değerlere sahip bir sanatçı olarakkimler oyuncu olsun, kimler olmasın?Kan tahlili yapılsa çıkar mı?

        Kan tahlilinde çıkmaz ama kalp tahlilinde çıkar. Keşke o aleti icat etseler. Tekerlek ve ateşten sonra büyük kıyak olurdu insanoğluna ve kızına. Kalp tahlili sonucu aletin kötü dediği insanlar yapmasın mümkünse. Geri kalan herkes doğru parklara ;))) Oyunculuk bence diye başlayan bir cümle kurmaktan ölesiye korkarak şunu da iliştirmek isterim, dünyadaki bütün çocuklar muhteşem oyunculardır, bir de hayvanlar. Yavru hayvanlar ama. Sonra hepimize bir şey oluyor, "önemli olmanın önemi" virüsü olabilir, bir yayılıyor vücuda, hiçbir okul ya da sahne deneyimi ilaç olmuyor "Yetişkin" kişiye.Büyümeyi durduran iksiri icat edebilirler, kızım Kavin üzerinde çalışıyor hala.

        Performansın oyuncunun dekoru, vitrini ve hammaddesi olarak ne kadarı kendi mevcudiyetine ne kadarı role hizmet ederse tamamdır? Tamamolur mu hiç ya da hep tamam olanlar nasıl oluyor?

        Hep tamam olmuyor bence. O sıradaki sen ile (izleyen), o ( oynayan) bir şey tutturuyor, bir bağ, aşk gibi; ilk görüşte olanından... Bağlanıyorsun izlediğine, o da sana. Karşılıklı yani. Tamam diyorsun, uf, şahane diyorsun. Birlikte şahanesiniz çünkü sen de izlerken sabah patrondan yediğin zılgıtı unuttun, karını aldattığın için kendini suçlu hissetmeyi unuttun, kendini unuttun yani nasıl olduysa ( çok iyi oldu ama) izliyorsun. Parktaki çocuk gibi, bankta olan! Terlisin, susamışsın ama oyun çok güzel be! Bunun gibi. Tamamsınız işte, birlikte. Neydi soru ya? Hah role hizmet! E bir zahmet. Artık o rol mü yoksa iki saatliğine sen mi? Nasılsın? Oynamak istiyor musun bu gece? Yoksa günlerdir telefon beklediğin adam aradı ve oyun gecende mi görüşsek ya dedi. Role hizmet et, ama hayatı unutma. Oyun bitince kendi hayatına hizmet et. Abartma yani çocuğum tamam mı? Ayrıca tamam olma! Gaudi ol. Ölümsüz olmak için değil sakın yanlış anlama. Kusurları sev, her şeyin kusurlu olduğunu bil. Öp o kusurları kafalarının tepesinden.

        Performansın dayattığı kıstırılmışlıktan kurtulmak isteyen bazı oyuncular magazinleşme ya da kendinigizemlileştirmegibi uçlara sığınıyorlar sanki.(Kesin)Rol kişisinin kendisini koruma ve bir vitrin gibi tanıtımına hizmet etme çerçevesi ne kadar/ nasıl olmalı?Olmamalı mı? Nayırnolamazmı?

        Nayır nolamaz ! Bilmiyorum ki. Nereden bileyim bu kadar çok şeyi? Magazinleşmek istediği zaman magazinleşsin bir diyeyim ? Demek o an ihtiyacı bu. Ya da umurumda değil çıkıp dağıtmak istiyor, pat yakalandı ! Yok yakalattı, aklım ermez magazine. Gizemlileştiremediklerimizden misiniz ? Onun rolü olmuyor, bu hali Edward Norton bile kötü oynar. Ya büyülüsündür ya değil, yani bu hali oynuyorlar bence. Oynasınlar, demek ihtiyacı o o sırada. Gizemli şahıs olmak. Vitrin mi ? Ne yapsın ki şimdi ? Yeni rolünü (70 milyona ) tanıtacak. Bu oran hiç azalmıyor ya da artmıyor değil mi bu arada? Vitrine çık diyorlar şöyle bir salın. E çıkacak, bir gülecek, poz verecek. Hayatımıza giriyor kolay mı?Bilemedim bunca sorunun cevabını, altında ezildim vallahi. Toplu cevap hakkımı kullanıyorum, sakin ol tatlım. Hepsi uçup gidecek. Sihir yapmayı öğren, bol seyahat et ve çok öpüş. Gerisi boş.

        Yakın tarihe kadar tiyatro deyince akla ilk önce mimari bir yapı gelirdi? Ne değişti, iyi mi oldu?

        Kişisel yakın ve uzak tarihimde benim için hep bir yaşama sanatı oldu mesleğim. Şimdi ciddileştim bak. Öyle yaşama sanatı derken iddialı bir şey söylemiyorum. Sanat deyince öyle anlaşılma riski taşıyor çünkü. Tiyatro nefis bir şey! Bir şey gerçekten, tarifi zor! Üstatlar tarif edebiliyor, ben de başımı sallıyorum, evet evet böyle bir şey diye. Yaşamı sanata dönüştürmek zor! Ne yapıyor olursan ol. Bıçak da bileylesen ve bileylediğin bıçakla kendini de kessen nazik ol.Gene anlatamadım.Tiyatro, hah buldum; 20'lerimdeyken hayatımdan bağımsız, hayatımın dışında, kocaman, ulaşılmaz ve içinde mutlaka kusursuz olunması gereken bir "şey"di. Şimdi, haydi diyelim 40'larımda ( uf yaşlanmışım) içimde, her zaman kusurlu sırf bu yüzden çok yakışıklı ve çok güzel bir "şey". Ama mecliste şahane bir karşılığı var, bir vekil bir vekile demiş ki gel bre vekil birlikte tiyatro yapalım demiş. Bunları izleyen başka bir vekil de bana tiyatro yapmayın len demiş. Böyle de müthiş bir algı var mesela. Bazen benim arkadaşlarım da bir şey anlatırken mesela, 'yok be onun hayatı tiyatro abi' filan diyorlar. Kalbime böyle bir hançer saplanıyor o sırada. Noldu len diyorlar açık etmiyorum ağrımı.Ah keşke herkes tiyatro yapabilse ! Ah bu bir mümkün olsa! İnsanın kötülük yapmaya vakti kalmaz. Haydi herkes tiyatroya abilerim, ablalarım, vekillerim; bu cumhurbaşkanı ülkenin haydi !

        Tiyatro,nesneleştirilerek televizyon malzemesine dönüştürülünce sahnenin mistik yapısı negatif birmetamorfozauğradımı?(Heytbe Türkiye medyasının en havalı sorusu) Televizyon teatralliği ya da teatral televizyonculuk yani mecraların iç içe geçmesi nasıl değerlendirilebilir? (Çok Güzel Hareketler Bunlar ve türevleri demeden çok güzel sorular sormasını bilmelerimin hastasıyımAyhan Sicimoğlu da hastam)

        Pas. ;) Pas geçiliyor muydu? Uğramaz mı?O bilmem kaçıncı sorudaki tamam olma hali buna göbekten bağlıydı, o bağ çok gevşedi artık. Seyreyleyenle oynayan arasında mistik bir şeydi bu bağ. Ne oldu ona? Bir şey oldu. Ama bu olanın da bir alıcısı var. O yüzden pas.Bir de pes.

        Sonuçta oyuncu da taş yiyerek doymuyor?(Biraz da normal soru soralım)Oyuncu olarak yaşamını kazanmanınimkanıvar mı?

        Olmaz mı ? Düşe kalka yaşıyoruz gibime geliyor. Yaşadığın ülkenin şanslı azınlığısın bir kere kendine gel bakayım! Bu ülkede azınlık olmak zor biliyorsun. Ben biliyorum mesela. Babam derdi ki 'hem sevdiğin işi yapıyorsun, o zaman zaten o iş olmaktan çıkıyor. Hem de üstüne para veriyorlar'. Haklıydı babişkom! Ben bugün sevdiğim işi yapıyorum, sevdiği mesleği yapabilen bir azınlığın minicik bir parçasıyım, üstüne de para alıyorum. Ala! Alakok hatta. Lezzetli bir şey bu. Yaşadığım ülkeye bak. Bok içinde. Heykeller ucube. Şehir merkezim betonlu bahçe. Savaş çığırtkanları sarmış beton duvarların her bir tarafını, çocuklar ölüyor, doğurmadığım çocuklar... Ve ben oturmuş ya da kalkmış sevdiği işi yapabilen bir azınlığın parçasıyım diyorum. Evet öyleyim de, olmasam ne olur? Azınlıkların insan gibi yaşadığı, yaşayabildiği, herkesin eşit yaşam hakkına sahip olduğu, herkesin haddini bildiği bir dünyaya özlem duyuyorum. O yüzden düşmeler, kalkmalara göre hep çok daha fazla benim için, hep.

        Baudrillard’agörehipergerçeklikbile gerçekliğini yitirdi, ne de olsazıtlıkların anlamını yitirdiği ve gerçeğin gerçek olmayanla iç içe geçerekgerçeklikten daha gerçekçi bir realite sunduğu bir dünyadayız. Gerçekçi oynamak ne kadar doğru ya da doğru var mı, kaldı mı?(Ah röportajı bırakıp kitap mı yazsam, ne yapsamyarabbim!)E nasıl oynayacak oyuncu yalancı dünya da?

        Dünya yalan. Bunu anladık. O zaman oynamasın oyuncu mümkünse. Olduğunca. Zıtlıklar anlamını yitirmedi daha. Her şey zıddıyla var, mümkün olma nedenimiz bile zıtlıklarımız. Yoksa biz aslında yokuz diyorum ama inanmıyor öğrencilerim bana. Can onlar can. Onlardan bahsedince benim bir Rukiye halam vardı Allah bin kere rahmet eylesin, çok güzel kek yapardı; ben Dr. Kek Hala derdim, onun gibi hissediyorum ben de. Kek Halam gibi. Ben ve öğrencilerim. Oh mis... Nefes... Mümkünse oynamasın öğretenler de. Ya kimse oynamasın. Yaşasın varsın...

        Bazı davetlerde ürün yerleştirme gibi duran ünlü oyuncular tiyatronunhizmetkarımı sahtekarı mıdır? (Şimdi aldım ağzından lafı işte!)

        Ağzımdan laf alırsın, zor bir şey değil o. Annemin kızıyım ben, kalbim yakamda. Onun kadar cesur değilim ama. O başka.Davete katılması icap etmiş gitmiş diyelim mi?Bazı davetler çok davetkardır.

        Yeni projeler, amaçlar, heyecanlar ve gizli hayaller nelerdir?

        Açık hayalim, Seferihisar ya da Siena'da ölmek. Yaşadıktan sonra tabii! İkisi de 'S' ile başlıyor ondan sebep. Hayvan çiftliğim ve çiftlik evim olsun. Siena biraz daha ağır basıyor çünkü opera, bale ve tiyatro izlemeye devam etmek istiyorum orada ölene kadar. Bana mektup yazan ve evin köşelerine küçük notlar bırakan, evet aşırı romantik bir erkek arkadaşım olsun. Kavin de Siena'da ressam olmuş. Sokak ressamı olsun, ben ona bakıyorum çünkü benim kurabiye dükkanım var. Operaya gece gidiliyor ne de olsa. Teknoloji romantiklerden büyük bir darbe yemiş olsun, insanlar yeniden kitap okumaya başlamışlar düşün ! Mucizeye bak yani ! Berrak Yurdakul'un 'Konuşmayan Tavus Kuşu Camio' romanı operet olmuş ve bizim kasabaya turneye gelmiş. Ben istek üzerine Siena'lı çocuklarla çalışıyorum falan. Birlikte tiyatro yapıyoruz meclisteki gibi ;) Savaşlar, rantlar, ırkçılık, milliyetçilik bitmiş. İnsanlar homofobik değil, hayvanlara eziyet mi ? Öyle bir zaman mı yaşamış dünya ? Ne zaman ? İnanılır gibi değil. Olur mu öyle şey ? Annemle senin oyununda birlikte oynadıktan sonra olmuş ama bütün bunlar. Erkek arkadaşım hakkında daha fazla detay vermeyeceğim, gelsin bulsun beni, gizemleri o çözsün diye...neydi soru ? ;))) Hayallerimin ufak bir kısmı bunlar. Amacım kızımı büyütmek. Mümkün olduğunca az acılı olsun. Öyle onu ben doğurdum diye bana şükran falan duymasın mümkünse ve saçmaladığımda da bana kafa tutsun, hatta kafamı patlatsın. Patlayıp etrafa saçılınca fazlalıklarımı yerde bırakıp topladığım kadarımla devam edeyim, iyidir eksilmek arada.Amacım daha yaşanılır bir ülkenin bir parçası olmak, kaçmak değil. Kral çıplak ama insanlar körse ne yapayım? Gözlerine kürdan takayım bari en azından boyumun yetiştiklerine. Proje şahane. Çünkü Emre Koyuncuoğlu şahane. Yeni tanıdım onu. Haldun Taner'in 100. Yaşını kutlayacağız birlikte. Çok öğreneceğim ondan biliyorum. Sadece oyun hakkında değil, bir dolu şey hakkında çok öğreneceğim. Bu en büyük heyecanlarımdan! Şimdilik köydeyim, 2 haftalık daha canım var. Sonra çalışacağız Vanya Dayı. Ah bir de Siena'ya gitmeden bir Çehov oyununda oynasam. Vişne ağacı rolü bile yapabilirim. Kusurlu olur hem de, negzel ;)

        Allah’ım bize bir film, oyun, dizi yolla içinde Sevinç Erbulak, bütün oyunlarım (özellikle benim yazdıklarım), kurtla kuzu olsun şekerle bal. Erbulak Evi de hepimizin baba evi, ana kucağı olsun ve sepet dolusu sanatla şifalar dağıtsın pek zavallı, yaralı bereli ve çok çileli hepimize, gençlere ve çocuklara. Çünkü öyle zaten…

        Diğer Yazılar