Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Okuyun, tanıyın, izleyin ve illa ki takip edin Nursel Köse’yi. Çünkü tekrarı yok, taklidi zor, tek benzeri kendisi, zengin ve dopdolu bir kişilik. İşte bu yüzden her canlandırdığı karakter bambaşka oluyor ve işte bu yüzden bu söyleşi de bol sürprizli, neşeli ve çok üretken oldu… Öyle cevaplar var ki kesip kesip başlık yapası geliyor insanın ama bütünlüğü bozmayalım da tadını çıkaralım bu şahane söyleşinin…

        • Her oynadığınız karakterle seyircinin aklına ve kalbine nüfus eden izler bırakıyorsunuz. O roller siz de iz bırakıyor mu? O izler acıtıyor mu? (O izler… şaka şaka!)

        Seyirci bir karakteri tek boyutlu olarak beyaz camdan izler... Karakterin insana dair her özelliğini çok boyutlu şahsileştirip yansıtmaya takıntım var. Bu anlamda duygular, acılar, garip olaylar ve ortamlara, duygusal veya hayat penceresi farklı insanlar ve kaderler olarak, özelimle bağdaşmayan kimliklere girmek, donanmak ve geri dönüşümü elbette izler de bırakır, bir dönem etkiler tabii ki. İnsan yanını ararım, otantik olması ve cepten oynanmaması gerektiği koşullarından yola çıkarak hayatımı biraz da zorlaştırıyorum her seferinde... Sinirli olurum o aralar. Merve İnce ile GASSAL adlı kısa film çekmiştim. Şu ana kadar beni en zorlayan, en acıtan, en soğukluğunda donduğum bir şizofren gassal kadını oynamaktı örneğin. Gasilhaneye gittim defalarca, ölü yıkanmasını izledim, tüm ritüellerini gassal bayanlardan yerinde öğrendim. Dumur olmuştum…

        • Yazar, yönetmen, oyuncu olarak kendinizi yurtdışında ispatladıktan sonra ülkemizde bir diziyle tanınmak nasıl bir duygu?

        Süper bir duygu! Seyirci tarafından sevilmek, değer ve takdir görmek, alkışlanmak extrovert, dışadönük kimlikler, yani biz oyuncuların hak ettiği konumlardır, muhteşemdir.

        • Sahne sanatlarının her biriminde üreten biri olarak Türkiye’deki oyunculuk anlayışını değerlendirir misiniz?

        Değerlendirmem. Çok göreceli, çok yönlü bakılması gereken bir alan. Toplumsal ve sanatsal açıdan yansımaları, etkileri vs. Dalacağız şimdi felsefeye... İlgi alanım olmaktan çıkıyor ve sen bir oyru dahi ödemeden bana seminer verdiriyorsun. Almıyımmm! (Sanki var da Euro esirgedik yahu ama sen çok yaşa Nursel Köse, beni rezil rüsva ettin… Biz de sanatçı, yazar vs sömürmek adettendir ayrıca!)

        • Paramparça kariyeriniz için ne kadar artı ve eksi kazandırdı? (Nihayetinde birbirinden kıymetli, ödüllü ve kalıcı olacağı şimdiden ispatlı işlerde yazdınız, oynadınız, yönettiniz. İnsan sinir olmaz mı sadece tek karakterle tanınmaktan?)

        Paramparça kariyerime, bana asla eksi bir şey getirmedi. Tam tersi seyirciye dram oynarken komedi yönümü de göstermek istedim ve oldu. Ayrıca yaptığım işlerin ödüllerle bana dönüşü, akılda kalan karakterler çıkarmış olmam da başka bir doygunluk ve denge olarak hayatıma ekleniyor. Sevilmekten sinir olmam.

        • Oyuncunun serüveni hep çok zor olmak zorunda mı? Yok mu bu işin kestirmesi, formülü, torpili?

        Hahaahahaha Tüm bu yollarda var tabii ki ve dünyanın her yerinde aynı sancı… Uzun çetrefilli, mektepli, sınavlı, çileli ve mutlu yolları! Her kişi hayatının kendine has bir serüvenini yaşar bir ömür boyu, en kaba bakış açısıyla… Ama oyuncu serüveni hep farklı tekrarlardan oluşan ve hiç bitmeyen türden… Herkes bir kaderi ancak yaşayıp başa çıkarken veya çıkmazken, oyuncu bunu onlarca kez yapıyor... O yüzden özel, o yüzden zor zanaat.

        • Metni okuduktan sonra siz mi karakteri yaratıyorsunuz, karakter mi sizi şekillendiriyor? Bu şekillenme beden ölçüsü ve sınırları kadar mıdır? Yoksa kendinden çıkıp başka benlere ne kadar imkan var? (Kayış koptu bende ama oyuncu da nasıl kopmuyor hayret!)

        Senaryoda karakterin analizi, tanıtımı yapılır. Bana o karakterden bir kişi yaratma görevi verilmiştir. Bu bir iş, bir görevdir. Ben de kişiyi kafamda oluştururken daha önce oynadığım rollere benzemesi, o rolleri hatırlatmama, cepten oynanmış havasını vermeme adına uğraşırım. Karakter ile giyiminden, hayat felsefesine, hobilerine, iletişim yollarını kullanışına, beden dilinin gerçekçi yansımasına, klişeleri sindirmiş klişe davranışlarında az bulunurluğu önemsiyorum. Herkesten biri, herkesten biraz insana büründürmeye çabalarım oynadığım karakterleri... O visual figüre insan ruhu üflemeye çalışırım. Soy ağacı gibi bir yaşamının kurgusunu yaparım… Sende kayış koparsa tımarhaneye yollanırsın, oyuncuda koparsa ödül verilir. Fark bu olabilir. (Ummadığım anda o deli gömleğini de geçirdi sırtıma Nursel Köse, evet bu ‘bir delinin röportaj sayfasıdır’ efendim…)

        • Sizi diasporik bir grup çok yaratıcı sanatçıdan biri olarak tanımlamak mümkün müdür? (Yoksa çok mu saçmaladım? Arada oluyor bana böyle!)

        Yurtdışında yaşamışlığa; Almancı ve göçmen şablonları ve kalıplardan bakarsanız, orada yaptığımız sanatın önüne konulan sıfatlarla alakalı da bakarsanız görünen, göçmen sineması, göçmen edebiyatı, göçmen müziği olarak değerlendiriliyor olması, biraz pozitif ayrımcılığa girerken diasporik gruplarla teğet geçer mi sence? Soru doğru yönelmezse, cevap çetrefilli oluyor. (Ay tutmayın beni noolur, kendimi intihar edeceğim. Cevap bana teğet değil alnımın çatından geçti, ciğerimden çıktı…)

        • Bizde yabancı hayranlığı meşhurdur ancak dışarıdan gelen yerliye bakış biraz farklı sanki! Nasıl yıkmayı başardınız? (İyi ki geldiniz, hatta ilaç gibi geldiniz vallahi…)

        Yabancıyı sevmek ve hayranlık duymanın hiç kötü yanı olamaz... Başka diller, başka yaşamlar, çeşitli kültürler ve inançlar, müzik ve sanatlarla taşınabilirlerimizdir… Nesiller boyu insandan insana ulaşmıştır. Almancı ve göçmen olarak bir kaç kimlik de burada edindim tabii. Ben olaylara, konulara ve birçok şeye mizah yönünden bakarak yumuşatıp sevilir hale getirmeyi iyi beceririm.

        • Paramparça’yı sadece sizi izlemek için takip eden kocaman bir kitle oluştu. Keriman’a doğaçlama pek çok ayrıntı kazandırdığınız biliniyor. Siz bu kadını nereden biliyorsunuz Allah aşkına? (O Keriman’ı nasıl öyle yaptınız, ağır hastası olduk kendisinin… Soruyu ekmek yiyerek yazdım!)

        Ekmek nimettir ayol. Keriman’a ben de hastayım! Keriman ise SINIRSIZ bir kişilik. Başkalarının özel sınırlarını pervasızca zorlayabiliyor. Hak iddia ediyor, hak arıyor, kaderini sorguluyor, ağlıyor, alay ediyor, doğruları söylüyor, buna inanıyor, inandırıyor. Aldatılıyor, kandırılıyor, sözü önemsenmiyor. Her durumunda otantik bir kurban, Opfer. Sırf güç ve para üzerinden kimlik kurmaya odaklanmış, belki de hepimiz gibi. Keriman’ın ayakta kalma egosu anlaşılır gibi olmasına rağmen, acımasızlığı nefret uyandıracakken acındırıyor kendine, affedilen, haklı görülür cinsten... Bin bir yelpazeli, çeşnili bir kadın olarak algıladım Keriman hanımı.

        • İnsan neden oyuncu olur? (İşte saçmalamada doruk nokta! Zirve de biriyle söyleşi yapınca kendini bozan yazarı da anlayınız yahu!) Hayır yani sürekli bir kendini aşma, her karakterle yeni bir sınav, bitmeyen korkunç bir yarış ve üstüne de açlık sınırında parasızlık… Oyuncu, oyuncu olmasa ölür mü?

        Oyuncu, oyuncu olmazsa ölmez, genellikle gider garsonluk yapar Hollywood da. Extrovert, dışa dönük, alkışa, şahşahaya, ihtişam ve ışıltılı, kırmızı halılı, festival ve ödüllü bir hayat... Kimse zorla, baskı ile oyuncu olmaz! Egosu yerinde, narsizmle flörtleşen, kendini defalarca yeniden farklı imajlarla ortaya koyan kişilerdir oyuncular. Bana armağan edilmiş bu meslek, hayatımın hobisi olarak görüyorum işimi.

        • Yeni projeler nelerdir? Tiyatro sahnesinde izleme şansımız olacak mı? (Geç bulduk, çok seyretmek istiyoruz da!)

        Su an Kaçma Birader filmimiz vizyona girdi, onun PR ve tanıtımıyla gezer durumdayım. Galalar, kırmızı halılar, Flaşş flaşşş flaşş lar... Türkçe Stand up hala hayalim, sahneyi ben de özledim. Var ufak ufak hazırlıklarım.

        • Bundan sonra içinde olmak istediğiniz projeler de mutlaka aradığınız kıstaslar nelerdir?

        Projeye göre kıstaslarım değişir. Reklam çekmek istiyorum. Dünyanın en kısa filmi reklam filmidir, ilgimi çekmeye başladı, çarpıcı buluyorum.

        Diğer Yazılar