Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        WASHINGTON’da ne olduğunu biliyorum da, Ankara’da neler olduğunu, neler planlandığını pek bilebildiğim söylenemez. Türkiye-Amerika ilişkisi daima inişli çıkışlıydı ama bu defa sürekli iniş halinde.

        Yıllardır bu ilişkiyi geçmişte ne kadar kriz yaşanırsa yaşansın özellikle Amerikan tarafının niyetlerini anlamaya çalışarak izledim. Ve makul bir açıklama bulabilmiştim. Ama açıkça söylemeliyim, bu defa zorlanıyorum.

        7 YILDA NELER OLDU

        2005 ve 2010’da yayınlanan ulusal güvenlik stratejilerinde, Türkiye’yi stratejik ortak olarak tanımlayan Amerika bugün geldiğimiz noktada Türkiye’yi neredeyse düşman gibi görmeye başladı.

        Peki aradan geçen 7 yılda ne oldu da bu hale gelindi.

        Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı’na son Kudüs oylamasında ABD aleyhine oy veren ülkelerin tek tek ele alınması ve onlara ülke bazında neler yapılabileceğinin çıkarılması talimatını verdi. Tahmin edeceğiniz gibi en çok ilgilenilen ülke de Türkiye.

        Hemen şunu söylemeliyim... “Aradan geçen 7 yılda ne oldu da stratejik ortakken neredeyse düşman konumuna düştük?” diye sorarken ve şu anki yönetimin yaptıklarını izlerken Türkiye’nin ahlaken ve siyasi olarak haklı taraf olduğunu hiç unutmuyorum ve bununla övünüyorum da.

        Sadece “Bugünkü politikalarımızı izlerken aradan geçen o 7 yılda ilişkimizin bu hale gelmesinde acaba bizim de sorumluluğumuz var mıydı?” veya “Acaba ahlaken ve siyasi olarak haklı olmamızın şehvetine kapılarak kendi bildiğimiz dalı da kesme yanlışına düşme ihtimalimiz var mı?” soruları üzerinde de düşünmek zorundayız gibi geliyor bana.

        BUGÜN SORULMASI GEREKİYOR

        Bu soruları şu anda tartışarak yola devam etmek bana özellikle önemliymiş gibi geliyor. Çünkü Cumhuriyet tarihimizin kritik bir kırılma noktasındayız. 21’inci yüzyılın bu çalkantılı, sığınabilecek limanı azalmış fırtınalı dünyasında uzun yıllardır bize şekil vermiş müttefikliklerimizi yeniden tanımlama ve bu süreçte belki de kendimizi daha fazla yalnızlaştırma sürecindeyiz.

        Anlayacağınız sığınılacak limanı azalmış fırtınalı dünyada tek başına yolculuk etme ve gerektiğinde SOS verdiğimizde yardımımıza koşacak kimseyi bulamama riskiyle karşı karşıyayız.

        Şimdi bana diyebilirsiniz ki, Amerikan yönetimi bize aktif kötülük yapıyor, onunla artık yeni bir uzlaşıda buluşma imkânı yok.

        Peki tamam ama Amerika dünyaya hiçbir zaman “Ben iyi olacağım” demedi ki; uluslararası siyasette ülkelerin politikalarını iyilik, yardımseverlik fikri üzerine kurması gerektiği gibi bir şey de yok. Her ülke kendi çıkarını korumak zorunda.

        Global dünyanın düzen sarsıntısı yaşadığı ve yeni bir düzenin kurulma sancılarının bulunduğu bu dünyada Türkiye kendi ulusal çıkarlarını ve güvenliğini daima ön planda tutarak hareket etmeli ve sadece kitlelerden alkış alıyor, destek görüyor diye bazı politikaları izleyip kendi bindiği dalı kesme riskine düşmemelidir.

        ŞUNU UNUTMAYALIM

        Dünya tarihi, o anda popüler, alkış alıyor diye Amerika’yı karşısına alıp uzun vadede yalnızlaşan ülkelerin de tarihidir bir anlamda. Üstelik bunlar arasında bizim Ortadoğu bölgesinden de çok örnek vardır. Bunun bize de olmaması için orta ve uzun vadeli stratejiye ihtiyaç var. Çünkü bugün bize alkış tutanlar, zamanı geldiğinde kendi çıkarları için yanımızdan uzaklaşacaklar.

        Tamam Amerika şöyledir böyledir, hepsini kabul ettik diyelim ama benim için Türkiye ve insanımız her şeyden daha önemlidir.

        Bu yazıyı sadece dikkatli olalım ve heyecana kapılarak değil kendimizi dinleyerek, sadece kalbimizle değil beynimizle de hareket edelim diye bir çağrı olarak düşündüm.

        Umarım başarmışımdır.

        Diğer Yazılar