Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SÜREÇ için akil adamlar listesinde Hasan Cemal'in de bulunduğunu biliyorsunuz. Bu haberi duyduğumda vapurdaydım, elimde olmadan "Hayıııır olamaz" diye bağırmışım. Sabah işe giden yolcular, bu haykırışım sayesinde işlerine çok daha canlı ve enerjik gittiler, buna eminim.

        Bu tepkim Hasan Cemal'in akil adam olmadığını düşündüğümden değil. Tersine, o bir akil adam prototipidir. Örnek alınması gereken bir akil adamdır. Hatta o kadar fazla akildir ki ele aldığı hangi konu olursa olsun, o konu ne kadar karmaşık olursa olsun onu yazarken en akil özüne indirir ve her şeyi açıklayabilir.

        Eğer durum böyleyse ben haberi duyunca neden tepki gösterdim acaba?

        Şimdi barış sürecinde hızlı adımların atılması gerekiyorsa, hızlı kararlar lazımsa, Hasan Cemal'in orada olması, bu ihtimalin tamamen ortadan kalkması anlamına geliyor. Hasan bir yazı yazmaya sabaha karşı 5'te otursa, o yazı minimum sabaha karşı 4'te biter. Burada sadece 23 saatten bahsetmiyorum, 2014 yılının sabaha karşı 4'ü söz konusu.

        Hasan bir yazının girişini tamamlayıncaya kadar ben en azından iki yazıyı bitiririm ve bunların basıldığı gazeteyi de baştan aşağıya okumuş olurum. Anlayacağınız, Hasan Cemal biraz yavaştır. Adam hayatında sadece bir dönem normal hıza kavuştu, o da Cumhuriyet Gazetesi'ne yayın yönetmeni olduğu yıllardaydı. Ne yapalım yani, durum böyle diye barış sürecinin zamanında bitirilmesi için Hasan'ın bir yerlerde yayın yönetmeni olmasını bekleyecek halimiz de yok tabii ki.

        Bu hız meselesi dışında bir başka sorun daha var. Eğer barış sürecinde görevlendirilecek akil adamların bir tıkanma durumunda orijinal fikirler üretmeleri istenirse, bu durumda Hasan Cemal'in varlığı bir handikap oluşturacaktır.

        Bizim Türkiye'de orijinal hiçbir fikir üretmeden, yeni düşünceleri tartışmadan şöhret olmuş kariyer sahibi yazarlar vardır. Ve bunların çoğu da başyazar olur. Çünkü başyazarlardan beklenen yaratıcı olmamalarıdır. Eğer sen hiçbir orijinal, yeni fikir tartışmıyorsan, vasatı yazabiliyorsan, akla ilk gelen mantıki çözümleri en doğrusu diye yazıyorsan o zaman başyazar olabilirsin.

        Örneğin, benim başyazar olabilmem mümkün değil. Hasan Cemal tüm başyazarların babasıdır. Bu bir gazete için nedense bir avantaj sayılabilir, ama barış sürecine bu tür bir insanın nasıl katkı yapacağı da belli değildir. Sonuç olarak, mademki akil insan seçilebiliyor, bu

        memleketin sıkıcı yazarlara da ihtiyacı olduğundan Hasan'ın kısa sürede yazılarına başlamasını gerçekten istiyorum. En azından ben onun yazılarını okuduğumda dersler çıkarıyorum. Bir yazıyı nasıl yazmamam gerektiğini ondan anlarım ben. O yazmadığı için şu anda içimde geçekten büyük bir boşluk hissediyorum.

        Kadına şiddet

        SALGIN hastalık gibi yayılmakta olan kadına yönelik şiddet sorununa kesin bir çözüm yolu bulduğumu sanıyorum.

        Olayları incelediğimde özellikle kadının ölümüyle sonuçlanan hadiselerde, kadınların daha önceden erkek için uzaklaştırma, yaklaştırmama kararı aldırdığını gördüm. Bu durumda çözüm yolu otomatikman çıkıyor.

        Kocası veya boşandığı eşi hakkında uzaklaştırma kararı aldıran kadınları tutuklayıp içeriye tıktığımızda Türkiye'de kadına yönelik şiddet olaylarının sonu gelir.

        Tabii bunun geçici bir çözüm olması da muhtemel; çünkü erkekler bu durumlarda öyle hırslanıyorlar ki hırslarını alamayıp kadın hapishaneden çıkıncaya kadar bekleyerek onu öldürmeleri ihtimali de tabii ki var.

        Kocası hakkında uzaklaştırma kararı aldırdı diye kadın hakkında müebbet hapis veya pratikte aynı sonuca çıkacak Ergenekon'dan tutuklama cezası da verebiliriz. Ama bu da sadece öldürülmesin diye suçsuz bir insana verilebilecek abartılı bir ceza gibi geliyor bana.

        Sorun sadece erkekte mi

        BU konu hakkında Hülya Avşar meseleye ucundan girdi ve başı belaya giriverdi. Bu nedenle benim de bela aradığımı düşünen olabilir, ama önceki gün bir olay yaşandı ve bu soruyu sormamız kaçınılmaz oldu.

        Ankara'da bir kadın, yine kocası hakkında uzaklaştırma ve uzak tutma kararı aldırmış. Bir gece yarısı o koca, yanına bir av tüfeği alarak kadının evine gelmiş. Bir süre sonra tartışma çıkmış ve adam yanında getirdiği av tüfeğiyle kadını vurup öldürmüş.

        Bana sorarsanız, bir gece yarısı eve av tüfeğiyle gelen bir insanla o hangi cinsten olursa olsun katiyen tartışmamak gerekiyor. Erkekler bunu anlar ama kadınların anladığından şüphelerim var.

        Tabii ki bir kadını sadece tartışma çıkarıyor diye öldürmenin savunulacak bir yönü yok. Öyle bir şey olsaydı benim Rana'yı 20 yıl önce öldürmüş olmam gerekiyordu. Kadın bana hâlâ yeni ve orijinal cinayet sebepleri veriyor.

        Güvenmek

        21'inci yüzyılın gençleriyle ilgili araştırmalar yapanlar, gençlerin kâğıt baskı gazetelerden neden uzaklaştıklarını, neden bilgilerini internetten almayı tercih ettiklerini anlamaya çalışırken çok ilginç bir sonuca varmışlar. Gençler, artık eski merkez gazetelerde olduğu gibi her şeyi bildiğini iddia eden, bir haberi veya yazıyı tarafsız yazabildiğini söyleyen insanlara güven duymuyorlar.

        Bu yüzden blog yazanlar, köşe yazarlarından, internet de kâğıt baskıdan daha fazla okunabiliyor. Bu ilginç sonuç birçok yönüyle detaylı tartışma gerektiriyor. ileriki günlerde bunu yapmaya çalışacağım.

        Diğer Yazılar