Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YAŞASAYDI 71 yaşında olacak Deniz Gezmiş’in bugün doğum günüydü. Şimdiki solcu gençler aynı şeyi yapıyorlar mı habersizim ama biz üniversite öğrencisiyken, Deniz’in doğum gününe başka türlü anlam yüklerdik. Onun doğum gününü, adına düzenlenen paneller, konferanslar, tiyatrolar vesaireyle geçirirdik. Diyebilir ki bazılarınız: “Ee şimdi de yap! Şimdi niye yapmıyorsun?” Doğrusunu söyleyeyim; ruhum da yaşım da aklım da elverişli değil bunu yapmaya! O nedenle sadece, “İyi ki doğdun Deniz!” demekle yetineceğim, ama yeri gelmişken bir noktaya da dikkat çekeceğim.

        O sadece benim için değil, gençlik yıllarında sol politikayla haşır neşir olmuş bütün insanlar için çok büyük değer taşır. O nedenle de onunla ilgili kötülemelere, çirkin yakıştırmalara, yaftalamalara gerçekten çok üzülüyor, hatta daha da açık yazayım, hiddetleniyorum. Dün sosyal medyada doğum günü vesilesiyle açılan başlık altında yazılanların büyük bir kısmı çok hoştu, ama bir kısmı cidden haksız ve insafsızcaydı.

        Deniz’in ve arkadaşlarının mücadele yöntemi tartışılabilir. Doğru bir yöntem ya da değil üzerine çok şey söylenebilir, ama ne olursa olsun kimse Deniz için “azılı bir terörist”, “vatan haini” filan diyemez! Deniz bir terörist değil, dönemin gaddar koşullarına rağmen halkın yanında, halkın çıkarlarını korkusuzca savunan ve mücadele eden antiemperyalist vatansever bir devrimciydi. Tıpkı Güney Afrikalı siyahların ezilmesine, zulme uğramasına karşı direnen ve bu yüzden de senelerini cezaevinde geçiren Nelson Mandela gibi...

        Bu kıyaslamayı yapmam eminim bazılarını sinirlendirecek ama hatırlatırım: Mandela da eline silah almak zorunda kalmıştı halkı için. Ve Mandela da dönemin iktidarına kafa tutmuştu. Elindeki silahı kullandığı için idam edilmemişti ama idama çarptırılmıştı. Ama o dönemler eli kanlı terörist diye bilinen, anlatılan Mandela yıllar sonra sadece siyahların değil, tüm Güney Afrikalıların kahramanı olmuştu. Ve onca yaşadıklarından sonra ülkesindeki beyazlara da kol kanat geren barışçıl bir anlayış sergilediği için de Nobel’e layık görülmüştü!

        Hülasa... Yaşasaydı Deniz nerede olurdu, ne yapardı bilmiyorum ama adım gibi eminim, her ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmezliğini savunur ve Kürt-Türk, Müslüman- Hıristiyan, Ermeni-Musevi veya Alevi-Sünni hangi etnik kökenden, dinden, mezhepten olursa olsun bu topraklarda yaşayan tüm halkların kardeşliği, birliği ve bütünlüğü için elinden geleni yapmaya devam ederdi. Ve dahası, tıpkı o gençlik yıllarında yaptığı gibi, şu ABD’nin 6. Filo’sunun askerlerinin golf sopalarıyla pataklanıp ondan sonra da denize dökülmesine önayak olduğu gibi, giderdi birilerinin elçiliğinin önüne açardı yine, “Defolun ülkemden” pankartını! Deniz bunu yapardı!

        ***********

        ÇOK ŞÜKÜR GENÇLER DE ‘İLLAKİ AŞK’ DİYORMUŞ!

        GENÇLERLE çok haşır neşirim; çünkü birincisi 20 yaşında bir oğlum var. Ve tabii onunla akran arkadaşları, kuzenleri var. Beni sıradan bir anne gibi görmedikleri, daha doğrusu kendilerinden biri saydıkları için zaman zaman beni de aralarına alırlar ve muhabbet ederiz hayat üzerine. Birçok konuda ayrı düşeriz ama özellikle ikili ilişkiler ve aşk konusunda kavgaya tutuşuruz. Çünkü gençler aşka inanmıyor. Daha doğrusu inanıyorlar ama gelip geçici bir duygu meselesi gibi görüyorlar.

        Onlara göre aşk dediğin “birlikte olduktan üç beş gün sonra karabasana dönüşen bir ruhsal sorun”. Niye diyorum; çünkü aşkın sonuçları ağır oluyormuş. Kıskanmak, sahiplenmek, özlemek, her an görmek istemek filan çok ilkelmiş. Evet, yanlış okumadınız, aynen böyle düşünüyor şimdinin bazı gençleri. Neyse ki bu yaklaşımları değişmiş. Beykoz Üniversitesi’nin yaptığı “Gençlerin Aşka Bakışı 2018” konulu araştırmaya göre, artık gençler de “İllaki aşk” demeye başlamış.

        Üniversitenin 831 öğrencisiyle 7’ncisini gerçekleştirdiği ankete göre; 2006 yılında gençlerin yüzde 12’sine göre aşkın tanımı “sevgi” iken, bu oran son ankette yüzde 41.1’e yükseldi. Ve en güzeli de yüzde 51’ine göre, aşk için yapılabilecek en büyük çılgınlık “tüm hayatından vazgeçmek”miş. Sizi bilmem ama “Y kuşağı” olarak adlandırılan bu kuşağın da en azından aşka bakış konusunda bizimle aynı açıdan yaklaşımları beni umutlandırdı.

        ***********

        UBER’İ TERCİHE TAKSİCİLER ZORLUYOR!

        ZAMAN zaman yazıyorum biliyorsunuz İstanbul’daki taksi maceralarımı. Ama bir de yazmadıklarım var. Bir de başkalarının taksi maceralarına dair anlattıkları. Tam bir keşmekeş. Ve ne hikmetse düzelmiyor da. Düzelmesi için hiçbir yaptırım da uygulanmıyor. Aksine kol kanat geriliyor taksicilere.

        Bunlardan biri de AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk oldu. İstanbul Taksiciler Esnaf Odası’nın bir paneline katılmış ve dünyada da son derece yaygın olarak kullanılan UBER’in yasaklanması için gerekli kurumların çalışma başlatması gerektiğini söylemiş.

        Ne kadar sıklıkla taksi kullanıyor Sayın Külünk bilmiyorum ama haberi olsun, ben iyi bir taksi müşterisiyim ve maalesef bu rezil taksicilik anlayışı yüzünden de son zamanlarda UBER kullanmayı tercih ediyorum. Nedenini beni ararsa uzun uzun anlatırım, zira buraya yazmak istemediğim şeyler de var ama UBER’i yasaklamak demek, bizi zorbalığa alenen mecbur bırakmak demektir.

        Leş gibi kokan, dökülen arabalarla, sevimsiz, meymenetsiz taksicilerle seyahat etmeye kimse beni zorlayamaz! Eğer bir çözüm aranıyorsa, bu çözüm taksicilerin UBER kalitesinde hizmet vermelerini sağlamaktan geçer.

        Diğer Yazılar