Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Donald Trump geçen perşembe günü, sonradan silinecek bir tweet’inde “halk düşmanı” olarak tanımladığı medyaya sürekli hakaret ettiği bir basın toplantısı yaptı. O toplantıdaki tavrı ve daha sonra Florida’daki mitingindeki performansıyla ortaya çıkan sonuç şu: Birey Trump, Başkan Trump olmanın sorumluluğunu, muvazeneyi, dikkati, bilgiyi, basireti taşıyabilecek bir kişi değil.

        Dış politika ve güvenlik bürokrasisiyle Başkan’ın uyum içinde çalışabilmesi 4 haftanın sonunda neredeyse imkânsız gözüküyor. Dünyanın da böyle bir Amerikan Başkanı’nı idare edebilmesi hayli güç olacak. Ulusal Güvenlik Danışmanlığı teklif edilen General Robert Harward görevi kabul etmedi.

        Saygın bir asker olan Harward, Beyaz Saray’da yetkisiz kalacağını, kendi ekibiyle çalışmasına fırsat verilemeyeceğini, Trump’ın danışmanı Steve Bannon ve onun yardımcısı Steve Miller’in gölgesinde kalacağını düşünerek ve rivayete göre etrafındakilere, “Bu bir intihar görevi”dir diyerek teklifi reddetmiş. Ne var ki Kongre’deki Cumhuriyetçiler, iç politikadaki zenginlerin vergilerini düşürme, sosyal güvenlik sistemini daha fazla zayıflatma, çevre koruma başta olmak üzere tüm denetim mekanizmalarını kaldırma gündemi nedeniyle Trump’ı desteklemeye en azından daha bir süre devam edeceklerdir.

        Bu olayı basitçe çıkarları sarsılan seçkinlerin ve imtiyazlarını koruyan atanmışların direnişi diye görmek doğru olmaz. Ortada üstlendiği görevin asgari koşullarını yerine getirme isteği dahi olmayan ve en yakınında Amerikan sistemini otoriter bir devrimle dönüştürmek isteyen danışmanlarla çalışan bir seçilmiş var. Trump’ın seçilmesine yol açan dinamiklerin en önemlisi, liberal kapitalist düzen seçkinlerinin geniş toplumsal kesimlerin beklentilerini karşılamaktan caymasıydı.

        Buna yerelcilik ile kozmopolitlik arasındaki kültürel çatışmayı da ekleyince yükselen popülist, demokrasiden uzaklaşan, otoriter yönelimleri güçlü arayışlar çıktı. Bu koşullar değişmedikçe Trump’ı seçenlerin desteği kolay kolay erimeyecek ve artan gerginlikte seçkinlere duydukları öfke muhtemelen daha da bilenecektir.

        YERİNİ ALACAK GÜÇ YOK

        Dünya açısından sıkıntı yaratan öğe, ABD’nin dış politika tercihleri ve güvenlik politikalarının sadece bu ülkenin meselesi olmaması. Konferans öncesi hazırlanan raporunun başlığı, “Gerçeklik Sonrası, Batı Sonrası, Düzen Sonrası” olan Münih Güvenlik Konferansı’na katılan Amerikan Başkan Yardımcısı ve Savunma Bakanı, Avrupalı müttefikleri rahatlatmak için NATO’ya ve Avrupa’ya bağlılıklarını yinelediler. Belli ki AB umurlarında değildi.

        Konferansa katılan bir İtalyan dost, Amerikan yönetiminin Avrupa’nın müttefikliğine ve NATO’ya yönelik aşk beyanlarının Çin’de yapılmış Rolex saat kadar sahte olduğunu düşünüyordu. Kısacası, Avrupalı seçkinler, ABD ile yolların ayrılabileceği ihtimalini artık yabana atmıyorlar. Buradaki soru Avrupa’nın, Merkel’in söylediği gibi, bu ayrılıktan sonra kendi yolunu çizmek için yeterli güce, iradeye ve enerjiye sahip olup olmadığı.

        ABD’nin sistemi böylesine sarsmasının maliyeti aslında sanılandan yüksek. Zira ABD’nin yerini alacak ve yeni bir düzenin kurallarını saptayıp kurumlarını oluşturacak herhangi bir güç yok. Çin bu yükü kaldırmaya hazır değil, belki de hiç olamayacak. Rusya ise engelleyici olabiliyor ama buna yakın bir kuruculuk kapasitesine sahip değil. Kısacası, dünya düzeninin yeni bir “yaratılış” döneminde, bu işi yapabilecek mimar işten çekiliyor gibi. Yerini alacak kimse de yok.

        Son zamanlarda İsmet İnönü’nün 1965’te söylediği “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de yerini alır” cümlesi çok alıntılandı. Doğrudur, Türkiye kurulacak yeni bir dünyada yerini alacaktır. Bulunduğu yer itibarıyla bunun aksini düşünmek söz konusu olmaz. Ancak nasıl bir yer alacağının belirlenmesi sadece coğrafyasına bırakılacak bir iş olmamalıdır. Alınacak ya da bulunacak yerin neresi olacağı ülkenin kapasitesine bağlıdır. O kapasiteyse önce dünyayı hayallerin değil somut gerçeklerin ışığında görmekle, sonra da siyasetin, tek kazananı olan bir oyun sayılmaması ve toplumsal enerjinin kutuplaşmayla tüketilmemesiyle mümkün olacaktır.

        Diğer Yazılar