Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yeme-içme sektörünün tanınan markalarından biri olan Köşebaşı'yla ilgili son günlerde çok şey duyuyorum. Bu duyduklarıma gelmeden önce birkaç şey söylemek istiyorum: öncelikle, Köşebaşı, Türkiye'ye 'sosyete kebapçısı' kavramını getiren yerlerden biri. Köşebaşı'nın ortakları arasında yer alan Murat Ayaz, Mehmet Yeşilyurt, Serkan ve Sezai Çelikbaş gece gündüz çalışarak markayı bu hale getirdiler. Hepsi çok mütevazı ve kendi hallerinde; sadece işini gücünü yapan insanlar. Son günlerde yeme-içme sektöründe birçok insan bana hep aynı soruyu soruyor: "Senin her şeyden haberin var. Köşebaşı battı mı?" diye. Ben de bu merakı gidermek için küçük çapta bir araştırma yaptım ve gerçekleri ilk kez sizinle paylaşıyorum. Evet Köşebaşı batmış, ancak batan Köşebaşı'nın kendisi değil küçük hissedarları olan ve şu an Levent'teki şubede yüzde 16 hissesi bulunan Roseteks A.Ş'nin patronları Nedim Aşkın ve Bülent Temuroğlu. Büyük bir tekstil firması olan Roseteks, zamanla alacak-verecek davasında iflasını vermiş. Köşebaşı'nın ilk kurucuları arasında yer alan Nedim Aşkın'ın sahibi olduğu firma batınca şimdi herkes Köşebaşı battı diye dedikodular yapıyor. Batan bir yer yok. Bütün Köşebaşı'ları tıkır tıkır işliyor. Küçük bir ortağın batması diğerlerinin de battığı anlamına gelmez. Köşebaşı'nın diğer yerleri ya franchise ya da kendilerinin. Ama yönetim tamamıyla Ali Akkaş'ta. Zaten piyasada herkes Ali Akkaş'ı tanır. Diğer ortaklar arasında bulunanlar daha çok işin mutfak bölümünde yer alıyor. Ama onlar hep arka planda olduğu için kimse tanımaz.

        DEDİKODUSU EN BOL SEKTÖR

        Köşebaşı gibi markalara sahip çıkmak gerekiyor. Dünya'nın diğer ucuna kültürümüzün bir parçası olan kebabı en iyi şekilde tanıtıyorlar. Yeme-içme sektörü gibi dedikodusu bol olan başka sektöre çok az rastlanır. Bir de medya dünyası öyledir, ama medya dünyasına herkes buna artık alışmış durumda. Yeme-içme sektöründe ise son zamanlarda atmaya başladı dedikodu. Eskiden bu kadar değildi. Birbirlerinin yüzüne iltifatlar, güzel sözler söylerler, ama arkayı dönünce söylenmedik söz bırakmazlar.

        Bir keresinde İstanbul'daki büyük mekânların patronlarını çekiyorum. İstanbul'un en iyi 10 mekânının patronunu bir araya getirdim. Kim nasıl başladı, nasıl buralara kadar geldi gibi konuları konuştuk. Ayaküstü beni yakalayan, diğerini şikâyet ediyor. "Bunun ne işi var burada. Bunu niye çağırdın" diye. Kardeşim adamın senin kadar dükkânı var, ama bazıları hazmedemediği ve en büyük kendisini gördüğü için her şeyde hak sahibi olduğunu düşünüyor. Sektörde iyi olduğunu bildiği için sektördeki herkesin de ona varlığını bildirmesi gerektirdiğini düşünüyor. Tabii ki ben "İsterseniz siz fotoğraf karesine girmeyin" dedim. Ondan sonra sesi kesildi. Kısaca, yeme-içme sektörünün dedikodusu mahalle dedikodusundan daha fazladır. Aslında hiçbiri birbirini sevmez. Hepsi birbirinin arkasından demediğini bırakmaz. Onlara kalsa herkesin durumu kötü. Bugün gidin küçük bir işletmesi olan birine sorun, bütün büyük grupların düşüşe geçtiğini, kendisinin yükselişte olduğunu söyler. O yüzden oturdukları yerde Köşebaşı'nı batırmakla kalmazlar bir de kapısına kepenk vururlar. Ama öyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Köşebaşı böyle devam ederse çok daha iyi yerlere gelecek. "Köşebaşı battı" diyenlere bu yazı cevaptır sanırım.

        Nusret Japonya yolcusu

        Yeme-içme sektöründe son yılların yıldızı Nusret, kendini daha da geliştirmek için Japonya'nın yolunu tutmuş. Dünyaca ünlü Kobe beef'le ilgili bilgi sahibi olmak ve önümüzdeki yıllarda Türkiye'ye bir çiftlikte üretim yapmak için D-Ream yöneticileriyle birlikte Tokyo'nun yolunu tutmuş. Hayvan nasıl beslenir, hangi müzikler dinletiliyor, yetiştirme tarzı nasıldır, kesim teknikleri gibi şeyleri yerinde görmek için yollara düşmüş. 10 gün Tokyo'da kalacak olan Nusret Gökçe, oradaki en iyi restoranlar da pişirme teknikleriyle ilgili deneyim kazanmak istiyor. Malum, et sektörü. Türkiye' de şu an en gözde meslekler arasında geliyor. Birbiri ardına çiftlikler açılıyor. Nusret bu işi iyi yapan biri olarak artık eti de kendi çiftliğinden temin etmek istiyor. Valla helal olsun çocuğa! Durmak bilmiyor. Günün 18 saati çalışıyor. Bir de 'ben oldum delisi' olmuyor. Yeni şeyler öğrenmek için ta buradan Tokyo'ya gidiyor.

        Keşke aynı şeyi bizim balıkçılar da yapsa, İspanya gibi yerlere gidip biraz bir şeyler öğrense. Pişir balığı, at müşterinin önüne. Yaptıkları sadece bu kadar. Nusret, uzun bir zaman ortada olmayacak. Nusret'e gidip onu göremeyen herkes şimdi merak eder. Ben de bu merakı gidermek için anında bilgi veriyorum. Nusret'in aklında çok büyük projeler var. Yakında birkaç yerde daha şubeleri olacak. O yüzden üretim yapmak istiyorlar. Şu an ortak olduğu Doğuş Grubu iştiraklarından D-Ream sayesinde bütün imkânlara da sahip. O yüzden önümüzdeki yıllarda "Nasıl hayvan yetiştirilir?" tüyolarını Nusret'ten çok duyacağız.

        "Peki Kobe beef nasıl oluyor, özelliği nedir?" derseniz: Kobe, Japonya'da bir bölge. Bu bölgede yetişen bir sığır cinsi var, adı da wagyu. Bizim anguslar gibi wagyu'lar da bir sığır cinsi. Ve o wagyu'lara her gün çiftlikteki çalışanlar tarafından masaj yapılıyor, çok özel şartlarda yetiştiriliyorlar. Bu nedenle tüm dünyada bilinen en iyi et onlardan elde ediliyor.

        Sosyetik gece kulübünde kulak zarı patlattılar

        Böyle rezaleti ne gördüm ne de duydum. Sanki adamlar kapıdaki güvenliği sağlayacak değilmiş gibi gelen gideni tam tersi tekme tokat dövüyor. Efendim uzun süredir hep yazıyorum İstanbul Doors Group'un çok şımardığını, ne oldum delisi olduklarını. Sürekli tavsiyelerde bulundum ama Levent Büyükuğur, Rıza Büyükuğur, Berk Ekşioğlu kazandıkları paraya bakıp gerisini boşlayınca olanlar oluyor. En son Metro City ve Gümüşsüyü halıların sahibi Murat Özdemir'in oğlu Emre öyle bir dövülüyor ki kulak zarı patlıyor ve hemen ameliyata alınıyor. Bu ilk olayları değil. İstnabul Doors Group'un görevlileri daha önce Ferhan Şensoy'un oğlunu evlenmeden bir gün önce dövmüştü. Fatih Kıral'ın oğlu Onur Kıral'ın burnunu kırdılar. İstanbul eski savcısı Aykut Cengiz'in oğlunu darp ettiler. Bu kadar cesareti, bu kadar gücü kimden alıyorlar? Bu saydıklarım Türkiye'nin en bilinen, saygı duyulan insanları. Ailenin en değerli mirası olan çocuklarını bir tane cahil bodyguard ne hale getiriyor.

        ŞEHİR MAGANDALARINA KİM DUR DİYECEK?

        Hemen olayın ardından gencecik çocuk New York'ta ameliyata alınmış. Yazıktır, günahtır. İçki satıyorsunuz, deli para kazanıyorsunuz bir de parasını aldığınız müşteriyi dövüyorsunuz. Bu kaçıncı olay; dövmediğiniz adam kalmadı. Sizin işletme mantığınız bu kadar! Geleni gideni dövün, iki kere hesap alın... Üzülüyorum. İnsan bu kadar nasıl şımarabilir. Rıza Büyükuğur'un asıl mesleği ticaret, Beşiktaş çarşıda beyaz eşya satıyordu. Sonradan bu işlere girdi. Ama bakıyorum bu işler Rıza-Levent kardeşlere yaramamış. En iyisi, eski işleri olan beyaz eşyacılığa geri dönsünler. Zaten İstanbul Doors Group'un işletmeleri gidererek havasını kaybetti. Yabancılardan aldıkları paralarla daha iyi bir hayat sürerler. En azından başları belaya girmez. Şimdi bu çocukların babalarının yarın bir yerde Rıza'yla karşılaştıklarını düşünemiyorum. Senin canın olan, geleceğin olan evladına cahil bir bodyguard kalksın el kaldırsın, kulak zarını patlatsın. Olacak iş değil! Artık Aksaray'daki beşinci sınıf müzikhollerde bile bu olaylar yaşanmıyor. Ama şehrin göbeğinde, bir şişe votkanın 800 TL'ye açıldığı bir mekân olan Anjelique'te adamı öldüresiye dövüyorlar. Söyleyecek söz bulamıyorum... Buradan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın turizm belgeli olan işletmelerle ilgili bir işlem yapmasını bekliyorum. İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'ın kapıdaki bütün bodyguard'ların ifadesini alması gerektiğini düşünüyorum. "Güvenlik" diyoruz, ama en lüks yerde bile neler olduğunu hep birlikte gördük. Devletin bu işin peşini bırakmayacağını umuyorum. Eğer bir işlem yapılmaz ise yarın orada adam öldürdürüldüğünde kim sorumlu olacak Sayın Valim?

        Kim nerede ne yaparken...

        Ajda Pekkan, yakın dostlarıyla birlikte Etiler Nusret'e gelirken, arka bölüme geçip kendisi için ayırtılan masaya geçtikten sonra et siparişi verirken... Et siparişi masaya geldikten sonra Nusret kendi elleriyle Pekkan'a et ikram ederken...

        Engin Altan Düzyatan ve Cemal Hünal, sabah erken saatte Romantik Komedi'nin çekimleri için Bebek Lucca'ya gelirken... Set ekibi hazırlık yaparken karşı tarafta bulunan Starbucks'tan kahve alırlarken...

        Özge Ulusoy, sevgilisi Hacı Sabancı ve arkadaş grubuyla Sedef Elio'ya eğlenmeye gelirken... Zaman zaman masada sevgilisinin yanağına öpücük kondururken...

        Mustafa Sarıgül, yakın dostlarıyla birlikte Lütfü Kırdar Borsa Restaurant'ta iftar yaparken... Daha sonra bir davete katılmak için mekândan ayrılırken...

        Hadise, sabah 06.00'da sahil şeridinde yürüyüş yaparken... Daha sonra Bebek kahvede mola verip sabah kahvaltısını yaparken... Kahvaltıda sadece beyazdan yapılan omlet yerken...

        Diğer Yazılar