Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İzmirlilerin sayfiye yeri Çeşme'de bir biri ardına yeni mekânlar açılıyor. Bu mekânların en yenisi ise Wyndy Beach. Reina'nın patronu Mehmet Koçarslan büyük yatırım yaparak Çeşme Alaçatı Marina içinde bir mekân açtı. Aslında mekân baştan sona değiştirilerek yeniden açıldı. Çünkü geçtiğimiz yıl Supper Clup olarak hizmet veriyordu. Ancak Supper Club'ın algısı başka olduğu için Mehmet Koçarslan konsepti değiştirerek ve yeni bir isimle yola çıktı. Büyük Reina diyebileceğimiz bir mekân. Wyndy Beach, Alaçatı'da sörf okullarının bulunduğu yerde. Oturduğunuz yer neresi olursa olsun hiç canınız sıkılmıyor, acayip bir hareket var. Sörf yapanlar bir ileri bir geri yaptığı için onları izlemeden duramıyorsunuz. Ben de günün büyük bir bölümünü burada geçirdim. Tesis çok büyük. Çok özel jakuziler var. Eğer eğlenmek istiyorsanız ideal bir mekân. Deniz dışında kocaman bir havuzu var. Mekâna girişte sağda kocaman bir bar ve gece kulübü mevcut. Hemen biraz ileride İstanbul'un en iyi kebapçılarından biri olan Köşebaşı var. Köşebaşı'nın kendine has bir tarzı var. Çok modern bir kebapçı. Ayrıca İzmir'de de şubeleri olduğundan İzmirliler de Köşebaşı'nı çok yakından tanıyor. Yanında ise tarifi sır gibi saklanan soslarıyla, dünyada ün yapmış Café de Paris var. Café de Paris'e Asmalımescit'ten aşinasınız. Şimdi onlar da Wyndy Beach'te yeni bir yer açmışlar. Café de Paris'in özellikle kendisiyle bütünleşmiş özel sosuyla hazırlanan bonfilesinden tatmanız lazım. Ayrıca mekân şarap menüsü ve şarküteri ürünleriyle de iddialı. Sol tarafta ise yine İstanbul'un ünlü suşicilerinden Ninja var. Ninja'nın suşilerinin çok iyi olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Bu sene Wyndy Beach içerisinde yeni bir restoran daha yapılmış. Seamoss Sea Food, balık ağırlıklı bir restoran. Bildiğiniz klasik bir balıkçı değil. Pişirme teknikleri daha farklı. Fakat çok beğendim. Başlangıç olarak aldığımız karides çok güzeldi. Servis sunum yine aynı şekilde. Sahibi çok tatlı bir kadın. Her şey ile yakından ilgileniyor. Sol tarafta bulunan uzun bir alan var. Burada bungalov tarzı yerler var. Burayı da Ninja işletiyor çok sakin, gidin akşama kadar dinlenip sonra çıkabilirsiniz. Ses yok gürültü yok. Ancak Wyndy Beach in ana yeri oldukça hareketli.

        Alaçatı sokakları pislik içinde

        Çeşme'nin benim için balıkçıdan ibaret bir yer olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Akşam üstleri ya da pazar günleri oradaki balıkçılarda yapılan muhabbet olmasa gerisi benim için boş. Çünkü Çeşme yerel yönetimleri bence hiç çalışmıyorlar. Alaçatı gibi muhteşem bir yer var. Dünyadan turist gelmemesi için hiç bir neden yok. Ancak yerel yönetim bunun ne farkında ne de o vizyona sahip. Gece Alaçatı sokakları pislik içinde. Yerde kağıtlar, sigara izmaritleri. İşin kötü tarafı hiç çöp kutusu görmedim. Yörenin dokusuna uygun çöp kovaları koymaları gerekiyor. Bir de Alaçatı'nın girişi çok kötü. Ortada bulunan refüjlerin çimlenmesi gerekiyor. Başkan duy sesimizi! Her seferinde yazıyorum fakat sen bunlar unutuluyor nasılsa deyip kulak arkası yapıyorsun. İnsanlar senden hizmet bekliyor. Sezon zaten üç ay, kışın yatıyorsunuz. Sokağa bir çık, yerdeki çöpleri gör bana hak vereceksin.

        Müşteri çok ama maalesef hizmet yok

        Çeşme'ye gittiğimde Alaçatı Port Otel'de kaldım. Kendi halinde şirin mi şirin, 40 odalı butik bir otel. O kadar güzel yapmışlar ki anlatamam. Her şey çok rahat düşünülmüş. Ama mimarın mülk sahibinin her şeyi düşünmesi yetmiyor. Asıl mesele burayı iyi işletmek. Otelde işletme adına hiç bir şey yok. Bir kere o otelde kalmaya gelen ve o parayı veren adam bir şeyleri bilir ve tercihleri vardır. Hem suda hem sodada hem votkada hem de şarapta. Aslında otelinde en büyük parayı kazanacağın kalemler bunlar. Ancak garsona ne sorarsan sor "Bir bakayım var mı" cevabını alıyorsun. Tabii ki istediğiniz hiç bir şey yok. Artık Antalya'da her şey dahil otellerde her türlü içki markasına rastlanırken böylesi güzel butik bir otelde olmaması çok enteresan. O zaman bu işi yapmayın kardeşim. Oteli verin başkasına alnının akı ile bu işi yapsın. İşletme olmadığı için banyo havluları elbise dolabından çıkıyor. Ben banyodan çıktım, on dakika havlu aradım. Küçük havlu ile kurulandım. Sonra gezine gezine bakına bakına havluyu elbise dolabında bulunca çok şaşırdım. O havluları elbise dolabına koyan arkadaşı tebrik ediyorum. Bence turizmcilik mesleğine leke sürmesin, gidip başka iş yapsın. Mesela vale işi tam o arkadaşa uygun. Vale işinde biliyorsunuz kafa yormak yok. Aracı al götür ve geri getir. Tabii ki Çeşme'de sezon daha başlamadığı için zamanın büyük bir bölümünü otel de geçiriyorsun. Geçirirken de bir şey tüketiyorsun. Tüketmek için adam var ama bakacak garson yok. Sipariş veriyorsun getirecek garson yok. Üstelik mutfağa beş adımlık bir yerden. Böyle küçük bir otelde kahvaltı beklentisi her zaman yüksek olur. Ama sabah kahvaltıya indiğimde maalesef orada hüsran yaşadım. İzmir'in meşhur boyozu ve gevreği masada buz gibi duruyorlar. Allahtan onları biz akıl edip ısıttırdık günü kurtarmış olduk. Kahvaltıda ısıtılan gevrek ve boyoz olmasa gerisi boş. Sıradan bir zeytin sıradan bir peynir. Oysa ki köy kahvaltısı Çeşme'de ne kadar meşhurdur. Sonuç olarak Alaçatı Port Otel butik olmasına rağmen çok sevemedim. Bir an önce personel ve işletmeye el atılması gerekiyor. Yoksa güzelim otele yazık olacak.

        Ferdi Baba'da her şey bir başka güzel

        Alaçatı'da kalınca en yakın neresi diye şöyle bir baktım hemen yılların balıkçısı Ferdi Baba'yı gördüm. Oldum olası çok beğenirim. Ferdi Baba artık bu işi yapmıyor biraz yaşlandı. Şimdi bütün işlerin başında oğlu Murat yer alıyor. Çeşme'de iki tane yerleri var. Port Alaçatı'daki muhteşem bir yer. Sezon başı olmasına rağmen inanın zor yer bulduk. Neyse arkadaş grubu ile bize ayırtılan masaya geçtik. Saat sekiz sularında mekân dolup tastı. Her tarafta aileler. İzmir'den akşam yemeği için Ferdi Baba'ya gelen kişi sayısı oldukça fazla. Bir de kalabalık grup halinde genç güzel kızlar vardı. Şöyle bir baktım hakikaten İzmir'in kızları çok güzel. O gece Ferdi Baba'da sanki güzellik yarışması var gibiydi. Neyse asıl konuya gelelim. Alaçatı Port yeni yapılmasına rağmen eski bir havası var. Ferdi Baba'dan içeriye girer girmez sizi bir balık tezgahı karşılıyor. Ne yemek isterseniz buradan seçiyorsunuz, kilo olarak size veriyorlar. İster büyük seç, ister küçük hesabına gram olarak geçiyor. Uzun suredir hiç bir yerde denk gelemediğim dil balığını tezgahta görünce hemen ayırttım. Sonradan bize dahil olan arkadaşa da tavsiye ettim ama maalesef bitmişti. Neyse salata ile başladık. Ortaya kocaman bir salata geldi. Hemen arkasından ahtapot, ara sıcak, karides, kalamar derken gece uzadıkça uzadı. En son sıra balığa geldi. Benim ayırttığım dil balığı masaya geldi. İnanın kemiklerine kadar sıyırdım. Son dönemlerde yediğim en güzel balıktı. Mekânın sahibi yani Ferdi Baba'nın oğlu Murat bir şef gibi çalışıyor, bütün masaları tek tek geziyor. Bazen siparişi kendi alıyor. Çok mütevazi zaten tanımayan oranın sahibi değil de şef zanneder. Aynı şekilde yardımcısı Mert var. O da patron gibi bir dakika yerinde durmuyor. Gecenin sonunda şöyle bir baktığımda lezzetler on numara, servis on numara, fiyat on numara. O kadar insanın buraya gelmesi tabii ki tesadüf değil. Bütün halkaları birleştirdiğin zaman eksik yok. Çeşme'yi işte bu yüzden seviyorum. Akşam balık keyfi bütün o yaşadığın olumsuzlukları sana unutturuyor. Peki bu kadar şikayet ediyorsun niye gidiyorsun diyen olabilir. Ne yapalım bu keyfi kaçırmak olmaz. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Ferdi Baba'ya en kısa zamanda tekrar gideceğim. Hâlâ gitmeyen varsa tavsiye ederim.

        Diğer Yazılar