Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İSMİNİ hep duyup ama bir türlü gidemediğim bir yer vardı. Hep önünden geçer bakardım ama bir türlü gitmek kısmet olmamıştı. Emirgan’da yaklaşık 3 yıl önce kendi tarzını yaratan iki genç insanın emekleri sonucu ortaya çıkan La Boom’dan söz edeceğim. La Boom ilk olarak cumartesi günleri erken saatlerde başlayan akşamüstü partileriyle adını duyurdu. İlk etapta herkes restoran ya da kulüp sansa da aslında öyle değildi. Sadece akşamüstü İstanbul’da yapılmayan partiler yapılmaya başlanmıştı. Fikir çok iyi olunca haliyle bir anda konuşulmaya başlandı. Eskiden Nişantaşı’ndaki Buz Bar’ın akşamüstü partileri çok meşhurdu. Sonra kendi aralarında çıkan sorunlar, hemen arkasından ekonomik kriz derken marka tuzla buz oldu. Sonrasında yaptıkları işlerde de başarılı olamadılar. La Boom aslında hem Buz Bar’dan hem de New York’ta yaşayan iki ortağın orada gördüklerini buraya yansıtmalarından doğdu. Ben de mekâna ilk kez gideceğim için her iki ortağın Umut Evirgen ve Nikol Başoğlu’nun orada olacağını söylediler. Ben de çok memnun olacağımı söyledim. Gitmeden önce her ikisi hakkında biraz bilgi edinmek için küçük çapta bir araştırma yaptım. Son dönemlerde artık yeme içme sektöründe genç, pırıl pırıl insanları görünce inanın en çok sevinen ben oluyorum. Çünkü eleştirdiğin zaman hazmetmeleri daha kolay oluyor. Bazıları “Ben 20 yıldır bu işi yapıyorum” diye söze girerler ve sonu gelmez o söylemlerinin. Bilgi sahibi olmadığın konulara girer. Seni hayatından bezdirir. Yazı yazdığına pişman olmayı bırak “Ben bu mesleği nasıl yapıyorum” diye isyan edersin. O yüzden böyle gençler beni heveslendiriyorlar. Her birinin bir hikâyesi var. Hepsi işinin başında.

        GENÇ KUŞAK İŞBAŞINDA

        O gün gittiğimde de Umut Evirgen ve Nikol Başoğlu işlerinin başındaydı. Bir masada oturduk sohbet faslından sonra Fikret Usta’nın yaptığı yemekleri tek tek tattık. Masaya ilk olarak dana carpaccio, patlıcanlı steak tartare geldi. Sonrasında black code rigatoni pitti, incikli parpardelle, kalkan ızgara ve trüflü arpla şehriyeli risotto aldık. Tatlı olarak ise Umut’un daha önce Danimarka’da Michelin yıldızlı bir restoranda yiyip beğendiği ve alıp mönüye koyduğu krokanlı browni sofraya geldi. Genel olarak sunumlar ve lezzet harika. Aklımda akşamüstü partileri kaldığı için yemeklerin bu kadar güzel olacağını inanın tahmin bile edemedim. Umut, New York’ta Berkeley College’de işletme okumuş. Zaten babası yıllardır yeme içme sektöründe olan Kemal Bey artık bir duayen. O yüzden işi çok iyi biliyor. Servis, ambiyans bence on numara bir yer olmuş La Boom. Nikol de aynı şekilde New York’ta Parsons The New School For Design’da okumuş. İki ortak New York’ta arkadaşlarmış. Sonra buraya gelince böyle bir yer açmaya karar vermişler. Hemen yol üstünde yer alan mekânda bir alt kat, bir de teras katı var. Benim gittiğim gün her iki kat da hemen hemen doluydu. Özellikle hafta sonları trafiğiyle bunaltan Ortaköy-Kuruçeşme hattında trafikte zaman geçirmek istemeyenler için ideal bir mekân olmuş. Hep New York havası var diyoruz ya mekânlar için. İşte La Boom’da tam New York havası hâkim. Günün her saati çay, kahve, yemek ve içki var. 18 saat yaşayan bir mekân olmuş. Mekânın en önemli adamlarının başında şüphesiz Ercan Gümüşkaya geliyor. Ercan daha önce Ulus 29’da uzun yıllar çalıştı. Çok efendi ve çalışkan bir müdür. La Boom’a yeni transfer olmuş. “Bazen kan değişimi gerekiyor ağabey” deyince başka bir şey soramadım. O gece bizim masaya garson Musa Şahin baktı. Servis hiç aksamadı. Eller hiç havaya kalkmadı. La Boom güzel yemekleri lezzetli sunumları ve ambiyansıyla gidilebilecek harika bir yer olmuş.

        İSİMSİZ GECE KULÜBÜ

        İki genç yetenek bir araya gelince her gün bir şey yapma gereği duyuyorlar. Geçtiğimiz günlerde hemen La Boom’un yan tarafında küçük bir pizzacı açmışlar. Pizzaları denemedim ancak benim hoşuma giden yeni pizzacının içindeki küçük gece kulübü oldu. Bir arkadaşımızın doğum günü münasebeti ile aradan birkaç gün geçtikten sonra tekrar La Boom’a gittim. İçeriye giriyorsunuz karşınızda bir fırın. Hemen sağında soğuk içecek dolabı var. Kapıyı açıyorsunuz karşınıza gece kulübü çıkıyor. Gece kulübü dediğime bakmayın, 50-60 kişilik bir yer. Umut burayı yaparken insanlar yemekten sonra aşağıya insin diye düşünmüş. Mekânın adı sanı yok. İsimsiz bir gece kulübü. İnsanlar dip dibe tam bizim sevdiğimiz bir model olmuş. Bir yerde Çağatay Ulusoy, bir yerde Serenay Sarıkaya, bir yerde Erdal Beşikçioğlu diğer tarafta Ayşe Özyılmazel... Kimi arasan orada. Küçücük bir sahnesi var. O gece Boygar sahneye çıktı. Herkes çok keyifli eğlendi. Bir ara Çağatay Ulusoy ile ayaküstü sohbet ettim. Çok değişmiş, inanılmaz mütevazı olmuş. Ben oldum havasından çıkmış. Artık ünlüler eskisi gibi değil. Gerçekten Serenay Sarıkaya’yı da Çağatay’yı da takdir ettim. İsmi olmayan gece kulübü gece hayatına bir alternatif olmuş. Ama siz siz olun yerinizi ayırtmadan sakın gitmeyin. Sonra o kadar yolu boşa gitmiş olursunuz.

        Diğer Yazılar