Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YILLARDIR iki tatil beldesi için kıyaslamalar yapılır. Kim iyi, kim kötü. Kim önde, kim arkada. Ünlü isimler en çok nereyi tercih ediyor. Ünlü isimler arasında en çok neresi konuşuluyor. Yıllardır devam eden tartışma devam ediyor. En çok tanıdık nerede görürsünüz. “Ağabey Çeşme’de kızlar daha güzel” diyen var. “Bodrum’da eğlendiğim gibi hiçbir yerde eğlenemiyorum” diyen de var. Her yerin kendine has bir tarzı var demek istemiyorum. Çünkü o tarzları, o yaşamı ve ambiyansı şüphesiz işletmeciler yaratıyor. Nasıl bir ortam sunmak istiyorlarsa öyle oluyor. Benim anladığım Çeşme’de mülk sahipleri Bodrum’daki mülk sahiplerine göre daha insaflı.

        VERMEDEN ALMAK ESKİDE KALDI

        Çünkü Çeşme’nin fiyat politikası ile Bodrum’un arasında dağlar kadar fark var. Çeşme’de en iyi yerde en iyi votkanın şişesi 400 TL iken Bodrum’da bu rakam tam tamına bin TL. Çesme’de lahmacun 15-20 TL arası iken Bodrum’da 40-50 TL arası. Bodrum’da beach giriş ücreti olarak ortalama 150 TL alınırken, Çeşme’de en iyi beach’e giriş 50 TL. Örnek vermek gerekirse Marrakech’in giriş ücreti 30 TL, Solemare ise 40 TL. Bodrum’da herhangi bir yere girmek 100 TL’den aşağıya değil. Yeni açılan Mandarin’in içindeki beach’e girmek 150 TL iken Maça Kızı’na girmek daha doğrusu zorunlu harcama limiti 200 TL. Şimdi buradan kıyaslama yapınca Çeşme’nin niye tercih edildiğini daha iyi anlayabiliriz. Aslında Çeşme’yi İzmir’de yaşayan insanların gelmesi için kurgulamış işletmeciler. O yüzden fiyatlarla çok oynamıyorlar. Aslında Çeşme her hali ile Türkiye’nin Mikonos’taki benzeri. İşletme mantıkları da, davranış şekilleri de aynı. Daha kibar iş yapıyorlar. Bodrumlu işletmeciler para delisi, bir sezonda köşeyi dönelim derdindeler. Oysa ki bir Solemare kaç senedir var. Yan komşusu Marrakech kaç senedir aynı şekilde devam ediyor. Bunların hiçbiri tesadüf değil. Bu mekânların hepsinin fiyat politikası ve işletme mantığı aynı. Artık herkes bu mekânları evi gibi bellemiş. Çünkü evde tüketeceği paradan biraz daha fazla verip en iyi yerde güneşleniyor, sosyalleşiyor. Sadece bu iki mekân üzerinden yorum yapmıyorum. Bütün mekânlar böyle. Araya girerek arıza çıkartan, fiyat yükselten oldu mu zaten hemen kendi kendini bitiriyor. Solemare’de Selim her dakika işin başında. Yaz kış İzmir’de yaşıyor. Ekmek tekneleri orası olduğu için şımarmıyorlar. Aynı şekilde Marrakech’in sahibi Mehmet Özöner de doğma büyüme İzmirli. O yüzden işi sıkı tutuyor. Sezonu uzun süreye yayarak iş yapıyorlar. Hem de hafta içi, hafta sonu diye bir şey yok. Her gün iş yapıyorlar. Bodrum ise sadece hafta sonu iş yapıyor. Onun dışında hafta içi sinek avlıyorlar. Kimse enayi değil. Her geleni kazıkla, nereye kadar. Türkbükü’ne çok üzülüyorum. 5 sene daha böyle devam eder. Her türlü iddiasına varım. Daha kötüye gidecek. Bu sene orta halli, seneye hiçbir şey olmayacak. Artık bir şey vermeden almak eskide kaldı.

        NEFES ALMA YERİ OLMUŞ

        ZORLU’da olan biten nereye varacak gibi yazılardan herkes gibi ben de sıkıldım. O yüzden analiz yapmayı bırakıp Zorlu’ya gitmeme neden olan mekânı anlatmak istiyorum. İlk açıldığı günden beri büyük ilgi gören Lucca’nın yaratıcısı Cem Mihrap’ın yeni konsepti Cantinery aynı hızla devam ediyor. Diğer mekânlarla ilgili yorum yapmıyorum. Kim iş yapıyor kim yapmıyor, artık bir kenara bırakıyorum. Ancak Cantinery açıldığı günden beri en çok iş yapan mekânlar arasında. Peki, Zorlu’ya giden neden Cantinery’yi tercih ediyor derseniz hemen sıralamak isterim. Bir kere mekân çok ferah, günün her saati uğranabilecek bir yer. Aslında Big Chefs, Midpoint tarzı ancak bir segment daha üstü. Öyle restoran havasında ağır bir durumu yok. İster kahve iç, ister yemek ye, ister başka bir şey iç. İki, mekândaki enerji oldukça yüksek. Gerek mimari açıdan, gerek içerideki düzen rahatlık veriyor. Üç, gelen giden insan profili çok iyi. Bir Nişantaşı Delicatessen, iki Cantinery diyebilirim. Sanki bu iki mekâna gelen insanlar İstanbul’da yaşamıyor da başka yerden geliyorlar gibi bir hava var. Hepsi çok düzgün. Birbirinden güzel kızlar ve yakışıklı erkekler var. Her seferinde hiç tanımadığım insanlar görüyorum. Bundan hiç şikâyetçi değilim. Piyasa eski âlemcilerden kurtuluyor mu ne diye düşünmeden edemiyorum. Dört, fiyat politikaları çok iyi. Öyle geçireyim, kazıklayayım diye bir düşünceleri yok. Beş, genç nesil, bu işi seven garson, komi ve şef çalıştırıyorlar. Hepsinin diyalogları çok iyi. Altı, yeni sunumlar ve yeni lezzetler denemekten çekinmiyorlar. Deniyorlar ve başarılı oluyorlar. Bildiğimiz klasik şeylerden uzak ama damak lezzetinden uzaklaşmadan yeni lezzetler sunuyorlar. Daha ne olsun, o kadar madde saydım. Böyle mekânların iş yapmasına şaşırmamak gerekiyor.

        Diğer Yazılar