Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Fotoğraf: Sinan Bilgenoğlu

        Roman Osmanlı'nın kanlı tarihine bir ağıt gibi. İki yakamızın bir araya gelmemesinin nedeni akan kardeş kanıymış gibi bir ruh halinde anlatıcı.

        Çok doğru tespit etmişsiniz. Romanın altında insanın insanı iktidar uğruna katletme meselesi çıkış noktalarımdan birisiydi. Sadece Osmanlı tarihini örnek vermiş olabilirim ama bütün dünyada iktidar uğruna kardeş katli, insanın insanı katli meselesi beni çok ilgilendiriyor. Belki hala yeryüzünün dört bir tarafında hiçbir şeyin insanca ve uygarca olamamasının altında böylesi bir eski tortunun hala hüküm sürdüğüne inanmak yatıyor.

        Edebiyatımız ve sanat hayatımız çalıntılar üzerine kuruludur diyor roman kahramanı Sayru Usman. Sizden de "aşırmalar" oldu mu?

        (Gülüyor) Evet inanıyorum. Bir iki defa "adım niye anılmamış", "ama bunları ben söylememiş, ben yazmamış mıydım?" diye düşündüğüm şeyler oldu. Sizinle ya da bir eserle ilgili bir şey yazılacaksa, bilgisayarda ne varsa o tek ölçek olarak alınıyor. İnsanların kişisel fikirleri kalmadığı andan itibaren de bu aşırmalar, bu apartmalar neredeyse doğal karşılanma noktasına kadar geldi. Benim kitapta örneklendirdiklerim bire bire yakın olan şeylerdi. Sizin de dikkatinizi çekmiş. Sizden başka da kimsenin dikkatini çekmedi. O bölümleri koyup koymamakta çok tereddüt ettim ama sonunda bunun bizde işler bir makine haline geldiğini görmekten duyduğum üzüntüyle koydum.

        Sayru parasızken kitap çaldığı günleri hatırlıyor. Siz hiç öğrenciliğinizde parasızken çaldınız mı kitap?

        Evet çaldım. Proust'un bir iki romanını çalmaya yeltenmiştim ve yakalanmıştım. Tünelde Hachette Kitabevi'ne giderdik sürekli. Param yetmedi, Ahmet Kaplan arkadaşım "çalma, yakalanırız" dedi. Kimse yok, uzaklaştılar dedim ve "Swann'ların Semtinden"in iki cildini aşırdım. Sonra dışarı çıkarken bir adam geldi ve "Çok ayıp bir şey yaptığınız. Sizi ihbar etmeyeceğiz ama o kitapları bırakın" dedi. Büyük bir endişeyle geri verdim ve başıma bir iş gelmeden çıktım.

        Hoşgörülü müsünüz kitap hırsızlarına karşı?

        Benden alınırsa belki kızarım ama hoşgörülüyüm yine de. Belki yanlış anlaşılacak ama bu içten bir söyleşi olduğu için söylüyorum; - okurlarımız da bağışlayacak - korsan kitap alanları da kınayamıyorum. Tabi maddi imkanı olup da korsan kitap alıyorsa onu kınıyorum ama maddi imkanları dar olan insanların 20 – 25 lira yerine o kitabı beş liraya almalarına hiçbir kınama duygusu taşımıyorum. Yanlış da olsa böyle düşünüyorum. Türkiye'de yıllarca kitaba fazla fahiş fiyatlar da uygulandı. Korsan kitap hizaya da getirdi insanları biraz. Böyle bir acı gerçek de var.

        Yayınevlerinden konu açılmışken yayınevinde çalışan "et kafalı" ve "yelloz"larla kavga ediyor roman kahramanı. Kim bunlar?

        Bunu kitabı ilk teslim ettiğim zaman yayın yönetmenimiz Sırma Köksal da sordu. Ben de her yerde var, herkes dedim. Ben orada biraz Sayru Usman'ın deliliğine sığındım itiraf edeyim. Yayınevlerinde kurumsal olarak böyle bir şey var maalesef. Ünlü bir yazar olduğunuz andan itibaren çoğu zaman kimse size burnunu fazla sokmuyor. Başlangıçta içtenlikle yaptığınız bir şeyin epey tartaklandığı oluyor.

        "Hayatında hiç jurnal okumamış kişiler bugün anlı şanlı, paralı pullu yayınevlerinde maalesef yönetici, patron, editör" diyor. Bunlar, ağır eleştiriler.

        Büyük bir incelik gösterdi Everest ve hiçbirine dokunmadan bastılar kitabı. Çok ağır şeyler var yayın dünyasına yönelik. Ama buna kırk beş yıllık yazarlık yaşamdan tortular diyelim. O kadar olsun! Ben Sayru'ya sığındım. Ağzımı açmıyorum (Gülüyor) İlk kez böyle bir şey yapmaya çalıştım. Hiç olmazsa artık bu kez oto sansür olmasın diye uğraştım.

        "Kelimeler, cümleler benim en güzel oyuncaklarımdı" diyor anlatıcı. Gelmedikleri, sizi terk ettiğini düşündüğünüz oluyor mu?

        Hayattaki en büyük korkum bir gün kelimeleri kaybetmek. Bazen başka bir kelimeyle söylemem gerekiyor. Neydi o kelime? Yok. Belki bu bir yaşlanış başlangıcı gibi geliyor ve çok korkutan bir şey beni. En büyük korkum bir gün kompozisyon kuramamak, bir bütünlüğe varamamak. Darmadağınık kalması. Yaşamım için bir noktalanış gibi geliyor. Belki de kelimeler yıllarca size dostluk ediyor siz onları hor kullandığınız için bir gün çekip gidiyorlar. Darılıp gidiyorlar belki de...

        Günlük okuyanlara bir röntgenci benzetmesi var romanda.

        Diğer Yazılar