Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Esasında başlığın altına yazı artık şart mıdır, bilmiyorum.

        Yazayım.

        El birliğiyle sopalarla, tekmelerle vurarak, tek başına olan ve yere düşen bir genci öldürenlerden bir polis, “Gezi Parkı darbe ise, ben de darbeyi bastırmakla görevliydim. Vicdanım rahat” diyor; sanki üzerine çıktığı tankı dövmüş gibi!

        İçtihadı önceki başbakanın “Gazi Parkı için emri ben verdim… Kahraman polis” gibi sözleri.

        O esnada, yani polisle birlikte bir “esnaf”ın da linçe katıldığı bilinirken, yeni Cumhurbaşkanı tesadüfen “Esnaf polistir” gibisinden bir beyanla esnafa narkotik görevi verileceğini söylüyor.

        Tam o sırada…

        TBMM’de, yani “millet egemenliği” mahallinde, “millet temsilcileri”nin yolsuzluk meselesinde konuştuklarını “millet duymasın” diye yayın yasağı getiriliyor.

        ***

        Haklama-aklama aynı anda yürüyor.

        Bir gencin sopalarla haklanmasına sebep olan çarklar...

        Ailenin gençleri başta, kasa, kutu, istif ve sıfırların saklanması-aklanması için seferber.

        Siz buna Adalet der misiniz hakikaten?

        ***

        Mesele zaten ezeli, ebedi yahut sonradan karşıt, muhalif olanların değil; bizzat AKP’lilerin, AKP’ye oy ve gönül verenlerin bu soruları sorabilmesi.

        Sizce neden bütün yargı ve Emniyet sistemi altüst edildi?

        Madem “Paralel yapı darbesi”nin önlenmesi diye acil bir sorun vardı; önlendikten sonra, rezasından kazasına, fısır fısırlardan sıfır sıfırlara, iktidar kadrosundan mahdumların işlerine, neden dosyalar acele kapatılıp aklanmaya uğraşıldı?

        Bizzat sorulduğunda, Adli Tıp bile “montaj değil” açıklaması yaparken, hala montaja, dublaja, sabotaja inandırmaya uğraşmak; hele inanmak nasıl bir duygu, nasıl bir muhakeme?

        Meclis’te de mi şimdi darbe olacak ki, Komisyon’daki konuşma ve haberler sansür baskısına maruz kalıyor?

        Merak etmiyor musunuz; ne gizleniyor sizden diye?

        Hiç mi merak etmiyorsunuz?

        Bu saklama ve aklama seferberliği hiç mi kuşkulandırmıyor, hiç mi rahatsız etmiyor?

        ***

        Asansörle işçileri boşluğa atan…

        Sansürle hakikatleri boğmaya uğraşan bir düzen…

        Bir genci (ve başka gençleri) darbe önlüyoruz diye öldüren, ölümüne sebep olan…

        Ama kendi çocuklarını piyasada, medyada, yargıda, Emniyet’te ve üstelik Meclis’te bile kollamak için çıldıran bir sistem bu.

        Sansürlü ve kansürlü!

        ***

        Hiç mi merak etmiyorsunuz…

        Madem 17 Aralık’ta olanlar bir darbe girişiminden ibaretti…

        Neden koca başbakan hemen evini, oğlunu aradı…

        Neden koca içişleri bakanı hemen evini, oğlunu aradı…

        Neden tokilerin bakanı hemen “Kaç” diye danışmanını aradı!

        Neden, ya darbeci yahut darbe önlemesi gereken başkişi olacak Genelkurmay Başkanını, darbede el konabilecek TRT’nin Genel Müdürü’nü filan değil, hemen kendi evlerini, çocuklarını aradılar?

        Neden çıkıp hemen darbeye karşı konuşmalar yapmak, tankın veya “Paralel”in üzerine çıkmak, anında millete seslenmek yerine, önce sıfırlama, saklama telaşına düşüldü?

        Neden o günden beri bu mevzu, Twitter’dan Youtube’a; yayın yasaklarına kadar koyu sansüre; medyadan TÜBİTAK’a montaj ve manipülasyona; Emniyet’te ve yargıda acele aklamaya; ve nihayet Meclis’te bile kökten saklamaya maruzdur?

        Neden durmadan darbe derken, o “darbeciler”ki iftira ve montaj ise, hepsi yalan ise, bunların konuşulmasından, bilinmesinden bu kadar korkuluyor?

        ***

        Sadece, yere yatırılan bir genç linçle haklanmıyor…

        Aynı anda, bakın…

        Kasaya yatıralan da saklanıyor!

        Hepsi yalan ve iftira ise…

        Tek tek çıkıp hepsini telaffuz ederek yalanlayın.

        Deyin ki…

        Oğlumu aramadım; koca bir liderin evinde milyonlarca yabancı para ne arar, deyin.

        Deyin ki…

        Oğlumu aramadım; temizlik istemedim, bizim gibi başbakanlık, bakanlık konumunda, milletin zaten onurlandırdığı insanlar bunu nasıl yapar, deyin.

        ***

        Tamah ve Günah… İstediğiniz kadar örtün… İstediğinizi sansürleyin…

        Maden çok inançlısınız, bilirsiniz, Allah’ın bildiğini kuldan saklamaya çabalıyorsunuz.

        Medyanın yazamadığı…

        Alınlarınızda yazıyor!

        Mahkemelerin soramadığının sorulacağı bir yer de var!

        Ya hiç inanmayacaksın ya buna da tam inanacaksın Hocam!

        Not: Önceki yazı, güncel Kulluk-Küllük Gazeteciliği üzerineydi. Lakin, böyle bir yazıyı benimseyip yayanların bir kısmı, ister cemiyetçi ister cemaatçi, kendi dünyalarında “bir otoriteye kulluk, itaat-biat, boyun eğme, gazeteciliği propaganda aleti yapma, sansür, manipülasyon, bazı şeyleri asla sorgulayamama” üzerine tek soruları ve bir özeleştirileri yoksa, hakikaten ne anladılar acaba o yazıdan?

        Diğer Yazılar