Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu sözü duyunca duygulandım.

        Çünkü “rahmetli anneler” (ve babalar ve kardeşler ve eşler ve sevgililer, sevilenler) bazı evlerde oturmaya devam eder.

        Oraya anıları, neşeleri, hüzünleri, sesleri, nefesleri kazınmıştır. Kazıya kazıya dahi sökemezsiniz.

        ***

        Fakat mesele böyle duygusal değilmiş.

        Eski İçişleri Bakanı Güler, oğlunun “mal, mülk edinimi”ni izah ederken Meclis Komisyonu’na öyle deyivermiş.

        Rahmetli annesi ne derdi böyle bir durumda, bilmiyorum.

        Bazı kıymetli yöneticilerimiz de genellikle güzel günlerini anarlardı; “düğüğünde geldi, sünnette geldi” diye.

        ***

        “Türkiye’nin her şeyini bilecek” pozisyonda olan bir İçişleri Bakanı’nın bile “bilmediği” bir şey varmış:

        “Oğlumun ne iş yaptığını bilmiyorum” diyor.

        İlgisiz bir baba olsa, evdeki parayı da bilmezdi; demek ki, oğlunu özgür bırakan, onun seçimlerine saygılı, onun işlerine karışmayan örnek bir baba.

        Oysa İstanbul Valisi iken, yardımcısı mı ne, Hrant Dink’e bile karışmıştı, “ayağını denk alsın” diye!

        Tabii, 15 ayrı telefonu ve 15 ayrı telefon hattı bulunan bir evladın da, zahmet edip bunlardan herhangi biriyle babacığını arayarak “Ben şu işi yapıyorum baba” dememesi de çekirdek aile açısından leblebi gibi sert bir durum olmuş.

        Yine de, evlat bu, sağlıklı olsun da, şükredin, ne iş yaparsa yapsın artık!

        Ne bileyim, bir telefondan arayıp “Soma’da madenciyim”…

        Bir ötekinden arayıp “Torunlar’da inşaat işçisiyim”…

        Üçüncüden arayıp “Afyon’da cephanelikte askerlik yapıyorum”…

        Dördüncüyü tuşlayıp “Ermenek’te iş buldum”…

        On beşinci hattan seslenip “Güllük’te arıtma işinde çalışıyorum” da diyebilirdi.

        Nitekim böyle diyen evlatlar, kocalar, kardeşler, babalar vardı bir zamanlar!

        ***

        Bu “tiyatro”nun en komedi yanı şöyle:

        Reza aklanmış; dosyalar kapatılmış; ne rüşvet, ne irtikap mesele edilmiş.

        TÜBİTAK’tan tak şak diye bilimsel “montaj” raporları icat edilmiş.

        Meclis Komisyonu oturmuş, dört bakanı sorguluyor.

        O vakit Güler hakikaten haklı.

        Diyor ki:

        “Kamunun hiçbir kaynağı haksız menfaat olarak tarafıma geçmemiştir. Kamunun hangi kaynağına göz dikilmiştir? Kamu kaynağı ve hangi yetimin hakkı tarafımdan mal edilmiştir? Öğretide rüşvet suçu bir karşılama suçudur. Rüşvet verdiği ve rüşvete aracılık ettiği iddia edilen kişilere takipsizlik kararı verildiğine göre rüşvet alındığı iddiası da tamamen ortadan kalkmış olur. Zaten yasadışı dinlemeler kullanılamaz. Dosyadan çıkartılmalı.”

        Düşündüm.

        Hakikaten öyle.

        “Öğreti” eğreti dursa da, iş bilenin “kılıf” kuşananın!

        ***

        Zaten komedinin trajedisi şu:

        Komisyon’un AKP’li başkanı ve üyeleri, Allah aşkına, neyi sorguluyorlar?

        Başkasına asla soramadıkları mal, mülk, sıfır, milyon dolarlı soruları, dört bakana sormaları ayıp!

        “Öğreti”de, kanun karşısında eşitlik, diye bir şey vardır.

        Bir babaya taparken öteki babayı taşlayamazsınız, der öğreti.

        Bir oğlan için koç keserken, diğer oğulları kurban edemezsiniz, der öğreti.

        Öğreti, ben sana baba olamazsın demedim, ben sana evlat olamazsın demedim, ben sana vicdanlı bir insan olsan ne iyi olurdu demek istedim, demek de ister!

        ***

        Neyse…

        Alem adamdır Sayın Vali-İçişleri Bakanı.

        Nitekim, Reza Zerrab ile bir Emniyet mensubu için konuşurken, ‘Canım benim. Sağol, Varol canım. Sürdüreceğim o p…..gi’ demişsiniz diye sorulduğunda, Komisyon’da demiş ki, “Tanıdığınız Türkiye’de otel yapabilecek birisi varsa, ben yasal işlerini takip için onun önüne de düşmeye varım efendim”.

        ***

        Mesele budur.

        Kendimiz de dahil, yükseldiğini sanan, yükseldiğini zannettiğimiz bazı kişiler esasında düşüyordur.

        Tam önümüzde düşüyordur.

        Biz hala uyanamayız!

        ***

        Neye inanacağınızı siz seçersiniz elbette.

        Ama hakikati seçemezsiniz.

        O sizden bağımsız, size rağmen de vardır ve önünüze düşer bir gün!

        Bunu en çok rahmetli anneler hisseder!

        Onlar Malta diye, sadece Malta eriğini, bir de Fatih’te bir mahalleyi bilirlerdi çünkü!

        Diğer Yazılar