Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gamze Filiz Aslan 35 yaşındaydı. İşsiz, tayini yapılmayan bir öğretmen. Tuttu av tüfeğini kendisine ateşledi.

        Ceyda Ceren Denker 25 yaşındaydı. İşsiz, tayini yapılmayan bir öğretmen. 4’üncü kattan attı kendini.

        Esen Çelik 30 yaşındaydı. İşsiz, tayini yapılmayan bir öğretmen. 5’inci kattan attı kendini.

        Hepsi, ideallerle atıldıkları bir yolda, “Öğretmeniiim” diye sözde kendilerini kutsayan bir düzende, kendilerini öğretmen yetiştiren devlete güvenip nihayetinde KPSS engelleri ve katakullilerine takılmıştı.

        Onurları kırılmıştı.

        Ailelerinden, arkadaşlarından utandılar.

        Kendilerinden utandılar.

        Düzenden utandılar.

        Utanmazlıklardan utandılar.

        Çok kırıldılar. Paramparça oldular.

        ***

        Ahmet Fazlı Elçi de kadrosuz, ataması yapılmamış bir öğretmendi. “Mevsimlik işçi” gibi kışın bir okulda sözleşmeli iş verdiler. Yarım ay sigorta ile. Tatile kadar. Tatilde yine işsizdi. Maaşı kesilmişti.

        O kendini 4’üncü, 5’inci kattan atmadı.

        Kat kat yük yüklendi.

        Kışın öğretmenlik yaptığı okulda yazın hamallık işi buldu. Günde 40 Tl yevmiyeyle kitapları taşımaya başladı.

        Yine yüklenmişti ki, henüz 40’ında, yorgun ve kırgın kalbi pes etti.

        Bir canı vardı.

        Ona iş vermeyen Milli Eğitim’in okulunda efendilere o canı verdi.

        ***

        Bu ülkede hemen her gün, öğretmenler, branş öğretmenleri, gıda mühendisleri, iktisadi ticari ilimler mezunları ve başkaları...

        Seslerini duyurmak, işsizliklerini dile getirmek, atamalardaki haksızlık, eşitsizlik ve kayıtsızlıkları protesto etmek için çaba harcıyor.

        Genç ve verimli yılları, sisteme öfke ve kendilerine kızgınlıkla tükeniyor.

        Milyonlarca gencin üniversite eğitimiyle bile yüksek umutsuzluğa sürüklendiği…

        Yılda 1400’e yakın işçinin bir işe şükrederken dahi işyerlerinde ölüme düştüğü bir ülkedeyiz.

        “Kahramanlar” diye pohpohlanan profesyonel askerler iki dudak arasında işinden, aşından oluyor; haysiyeti çiğneniyor.

        Kaçırılmış, zaten mağdur olmuş profesyonel askerler yargısız biçimde ordudan atılıyor; hastalar, 45’ine gelmişler kovuluyor.

        Bu çarklara 301 canını vermiş Soma’nın can borcu bitmiyor; 3 bin işçi de işten atılıyor.

        ***

        Bu ahval ve şerait içinde…

        İster “Paralel” ister “Para-el”, kim bu insanların kaderiyle, bu gençlerin umutlarıyla oynuyorsa; haklarını gasp etmiş ve ediyorsa, lanet olsun!

        Kim ayırma, kayırma, kadrolaşma, yakınlarını kollama maksadıyla, bu insanların da hakkı olan bir umut ve fırsatı çalmış ve çalıyorsa, haram olsun!

        ***

        Cumhurbaşkanı ve Başbakan, sık sık “Paralel yapı”nın kadrolaşma ve adam kayırma yoluyla, başta KPSS, kamudaki iş imkânlarını nasıl gasp ettiğini anlatıyorlar.

        Öyleyse, hepsine lanet olsun… Hepsi haram olsun.

        Ama CHP’li Haluk Koç da çıktı; kimi iktidar mensubunun yakınlarının nereye, nasıl torpille yerleştirildiğini isim isim açıkladı.

        Ya bunu reddedeceksiniz külliyen yahut aynı lanet ve haramdan sizler de nasipleneceksiniz!

        ***

        İş bulamayan, kadrosu çalınan, umudu suya atılan, hayal kırıklarıyla dolu o gençlerin ve artık gençlikleri de tükenenlerin protesto eylemlerine bakın:

        Orada başörtüsüz de var, başörtülü de.

        Herhalde en az yarısı da, hayatları ve umutlarıyla AKP’ye oy veren ailelerdendir.

        Ayırma, kayırma, yakınını kollama histerisi, hepsinin üzerine kara veba gibi yürüyor.

        Haksızlık, adaletsizlik ve arsızlık düzeni, onları 4’üncü katın, 5’inci katın, koca bir boşluğun eşiğine itiyor.

        Havuz müteahhitleri var…

        Havuz medyası var…

        Havuz mahdumları var…

        Havuz memurları da var işte!

        Diyebiliriz ki, bir Havuz donanması, bir Havuz Filosu var; orada da sadece Havuz gemileri değil, Havuz denizaltıları da var.

        İşte sizi vuran, sizi batıran, sizi boğan da onların torpilleri koçum!

        ***

        Kendi havuzunu doldururken, başkalarını, binlerce genci bir kaşık suda boğan bir şeyin adı Adalet olabilir mi!

        Not: Haluk Koç, iyi bir “habercilik” de yaptı. Ancak kendisinden “Misal, Şişli Belediyesi’nde neler oluyor; gül ne, dikeni ne?” gibi sorular da cevap bekliyordur belki.

        Kim kimin dostu?

        Bu bölgede, dostlar “düşmanımın düşmanı” prensibine göre seçiliyor ya…

        Suriye rejimine “askeri müdahale” istiyordu Ankara. İşte bombardıman:

        İsrail, Şam civarını vurdu!

        Tam o sırada, “kanlı” Suriye rejimi “kanlı” Işid ve benzerlerini vuruyordu.

        ABD de S. Arabistan ve Körfez devletleriyle birlikte Işid’i vuruyor; YPG’ye destek oluyor.

        ABD ile İsrail ise en yakın kanka.

        YPG Ankara’ya göre “terörist ve PKK ile aynı”.

        Fakat Ankara ABD talebiyle “YPG’ye peşmerge desteği”ne yol veriyor.

        Bir de “terörist” dediğinle “çözüm süreci” var.

        Ankara’nın kafası karışmasın da kimin karışsın!

        Yine de çok şükür, Saray filan çabucak bitti bu kargaşada.

        Diğer Yazılar