Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Gazeteci değil, örgüt üyesi” sorgusunda, “Terörle Mücadele Müdürlüğü”nde Savcı, Ekrem Dumanlı’ya “Gazetecilik sorusu” sormuş:

        “Genel yayın müdürlüğünü yaptığınız Zaman Gazetesi yayım politikası ve gazetede yayınlanacak haberler Fethullah Gülen’in söylemleri ve talimatlarına göre mi şekillenir?”

        Bu hakikaten önemli.

        Çünkü iktidarın, Emniyet’in ve bağımsız yargının, “editoryal bağımsızlık”a nasıl titizlendiğini, medya etiğine nasıl bağlı olduklarını gösteriyor.

        Öyle talimatla haber, yazı yazılıyorsa, ayıplayacaklar.

        Demek ki “Talimatla haber yapmak” ayıp ve hatta suç!

        Havuz Medyası da bu hususa bilhassa dikkat etmeli!

        ***

        Eski “Zamancı”, şimdi “Şimdiki zamancı” Hüseyin Gülerce Beyefendi de, ki hakikaten beyefendidir, bu editoryal bağımsızlığa özen gösterenlerden olmalı.

        Hüseyin Gülence oluşu da şimdi Hüseyin Muammer Gülerce oluşu da medya etiği şeyi.

        Beylece karşı tarafın da görüşlerini alıyor. Buna “double check” denir gazetecilikte; “duble çek” yani!

        Bir bakıma, “bîtaraf ve bertaraf” olmamak için duruma göre “bi-taraf ve her taraf” olabiliyorsun.

        (İlk “bî” tarafsız manasında iken, ikinci “bi” biliyorsunuz, “çift” demek!)

        Tabii ki her iki durum, her iki kişilik de kendi bağımsız tercihidir.

        İnsan bizzat kendisine “paralel” de yaşayabilir!

        ***

        Cumhurbaşkanı’nın bir sözü aklımdan çıkmıyor.

        Sadece bir sözü değil tabii; ama biri de şu:

        “Hiç Müslüman Müslüman’ı dinler mi?”

        Yani söz dinleme manasında değil de, konuştuklarını dinleme manasında.

        “Hiç Müslüman Müslüman’ı öldürür mü?” diye de sormuştu.

        Sanırım her iki soruda da cevap, a şıkkı!

        Bu atasözü, “iç dinleme”de taşan öfkenin, Batı’da ayyuka çıkmış “Ankara’yı dinleme” karşısında sessiz kalışını da açıklıyor.

        Sonuçta CIA, NSA yahut Alman istihbaratı, Merkel filan Müslüman değil. Bir mantığı var elbet sessizliğimizin.

        ***

        17 Aralık’ta en güzel jesti “Çocuklara takipsizlik” veren bazı yargı mensupları yaptı.

        Nitekim onlar “bağzı çocuklar” hakkındaki dosyaları kapatarak sevgi, şefkat ve “küçüklerimi korumak” konusunda hassaslık gösterirken, başka bazıları maalesef başka bazı çocuklara çok kızgındı.

        “İktidar çocukları” bağımsız yargının doyumsuz şefkatiyle takipsiz kaldı…

        Diyarbakır’da bir duvar ardında olayları izleyen 16 yaşındaki Kadir Çakmak ise, önce başına iki kurşun, takiben de göğsüne kurşunla cansız kaldı.

        Yine “17 Aralık Millete, Yargıya, Polise, Medyaya Egemenlik ve Bizim Çocuk Bayramı”nda; 11 yaşında duvara yazı yazdığı için, 13 yaşındaki BTİ yargılanıyor; fakat çocuk yalnız kalmasın diye, onu mahkemede desteklemiş dört arkadaşı, 12-15 yaş arasındaki ZN, AP, EÇ, NP de sanık oluyordu.

        Bir suçları da, iktidar partisinin amblemini iktidar büyüklerine sıfat yapıp “Ampul filanca” diyerek “hakaret” etmeleriydi. Amblemdeki ampul başlı başına hakaret sayılabiliyordu demek!

        Yine 17 Aralık Bayramı çerçevesinde, 14 yaşında vurulup komada, derin uykuda 15 yaşına girerek ölen Berkin Elvan’ı anmak için Taksim’de anıta ekmek bırakmak istemiş 18 yaşından küçük 14 çocuk da, hafif ceza olmasın diye “Ağır Ceza”ya sevk edildi. (Abdülkadir Selvi’nin haberi… Çok özür dilerim, İsmail Saymaz’ın haberi).

        Bu çocukları döven polislerin dayağı da cennetten çıkma sayıldı mahkeme tarafından.

        Evladım, Adalet Teyze biraz gergin…

        Elindeki teraziyi indiriverir kafana!

        İrtikap Kanunları böyle!

        ***

        İlgisiz bir sürü konu yazıp durdum.

        Bir tane daha yazıp gideyim.

        Yukarıdaki bölümlere kızanlar buna da kızar mı, bilmiyorum.

        27 Eylül’de “Baş Komutanı, Akıllı Kart” başlıklı bir yazı yazmıştım.

        Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın eşlerinin başının örtülü olduğu ve Genelkurmay Başkanı’nın hepsini selamladığı ülkede, alttaki bir askerin, bir astsubayın başörtülü eşine “lojmana giriş kartı” verilmiyordu.

        Akıllı Kart Yönergesi,“Çağdaş olmayan, İnkılap Kanunları’na aykırı, siyasi ve dini bir ideolojiyi belirleyen kılık kıyafetle çekilmiş fotoğraflar kullanılamaz” diyordu.

        Astsubay bu ayrımcılığı dava etti.

        Ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi bir, iki gün önce kararını açıkladı:

        “Uygulama doğrudur; başörtülü fotoğrafla akıllı kart verilemez. Telafisi mümkün olmayan zararın olmadığı…”

        Ara formül şöyle:

        Gerektiğinde ölüme giden 15 yıllık askerin başörtülü eşi, “kendi evi”ne gidebilmek için anca misafir muamelesi görüyor; her seferinde kimlik ve kimliksizlik sorgusu yapıyor nöbetçiler!

        O vakit, bir bravo da inkılapçı komutanlar ile bağımsız askeri yargıya!

        ***

        Demem o ki…

        “Kendine adalet”, “Selfie-adalet… Özçekim adalet… Soyaçekim adalet” sisteminde bir kendi çocukların var; bir öteki çocuklar…

        Bir de böyle, öteki kadınlar, öteki analar.

        Durmak yok, vurmak var!

        Diğer Yazılar