Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Aşağıda “Şah Fırat’ta tek çatışma olmadan verilmiş şehit” üstüne okuyacaklarınız esas olarak iki şeye dair:

        1. İki, üç güne doğacak bir bebeğin doğmadan nasıl babasız kaldığına…

        2. Doğmamış bir çocuğa devletin nasıl yalan söyleyebildiğine!

        ***

        İntikalde görevimiz foto ve film hizmetiydi. Araç komutanı Astsubay F. idi. Ankara’dan görevlendirilen tim komutanı Binbaşı olarak benim harekat ve komuta sorumluluğum yoktu. Diğer unsurların mevzilenmesini çekmek için olayın yaşandığı yerde durduk. Kapak sürekli açıktı, çekim yapıyorduk.

        Halit’in sağında oturuyordum. Video çekimi için dizinin dibindeki kamerayı aldı. Ayağa kalkacağı sıra tak diye çok kuvvetli bir ses geldi.

        Halit biraz sağa sendeleyerek yeniden oturdu.

        Saldırı olduğunu sandım, Halit vuruldu diye bağırdım. Omuzlarından silkeledim, Halit Halit diye bağırdım. Cevap gelmedi.

        Bereyi sıyırdım, kanı gördüm. Bilinci yerinde değildi. Yine silkeledim. Ağzından ve burnundan kan geldiğini görünce temizledim.

        Araçtaki herkeste foto film personeli hariç kompozit ve çelik başlık vardı, bize de verilmişti. Ancak kameraya gözümüzü dayadığımızdan başlık çalışmamıza engel olduğu için kullanmadık.”

        ***

        İfade “Şehit” Astsubay Halit Avcı’nın komutanına ait.

        Komutanı binbaşı “araç komutanı”nın astsubay olduğunu belirtiyor.

        Zaten araçların, tankların, karakolların “komutanlar”ı astsubay ve uzmanlar genellikle.

        Ölüm hattında “komutan” olanlar, gündelik olarak “alttaki, .öt, köle, haddini bil ulan” da olabiliyor; ama rahatça ölebiliyor!

        Kimi “Tank komutanı” ama orduevine girip bir çay içmesi yasak!

        Foto filmci” Binbaşı bir yana, ifadesi alınan harekattan sorumlu bir tek üst komutan yok; zırhlı komutanı astsubay, tank komutanı uzman çavuş!

        Ama masanın etrafına bakarsan, Başkomutan orada, Başbakan orada, Genelkurmay Başkanı orada!

        Baş çok ancak başlık yok!

        ***

        Müdahale edenlerden biri diyor ki:

        Müteveffayı helikoptere bindirdiğimizde nabız yoktu. Nefes alıp vermiyordu. Personelin moral motivasyonu bozulmasın diye ilk yardıma devam ettim.”

        ***

        Diğer ifadelerden de “Tank üzerinde fotoğraf çekiyordu. Tank kapağı çarptı” şeklindeki resmi açıklamalar ve haberler gibi olmadığı ortaya çıkıyor:

        İlk tankın namlusu ilerleme hattına dönük, sonraki tanklarda birinin namlusu sağa, birinin sola, sonraki yine sağa… şeklinde sıralanmışken, “şehit” Astsubay’ın film çektiği aracın tank değil zırhlı olduğu, yandan geçen tankın namlusunun çarpmasıyla kapağın vurup öldürdüğü anlaşılıyor!

        İfade veren askerler, tanktan her yönü göremediklerini, namlunun hareketli olduğunu, hatta çarpma dahi fark etmediklerini söylüyorlar.

        Bir ifadeye göre “Sadece periskopla bakılan yön görülüyor, hatta karanlıkta öndeki palet izleri takip ediliyordu; hız göstergesi çalışmadığından ne kadar hızlı gidildiği bilinmiyordu”; çarpma hissedilmiyor, daha sonra namluda darbe izleri bulunuyor.

        ***

        Zırhlıda görevli bir asker, “Kapağın zor açık tutulduğuna” dair bazı şeyler söylüyor; “Tanklar geçerken şiddetli gürültü meydana geldi. Araca bomba düştü zannettim. Şehit var diye bağrışma oldu. Gözetleme alanım dışındaydı. Çekim yapan komutanlarda kompozit başlık yoktu. Sadece çelik yelek vardı. Bizde başlık vardı. Kapak mandalının darbeyle kırıldığını tespit ettik.”

        Yine zırhlıda görevli bir asker “Ateş edildiğini” sanıyor ve diyor ki: “Yaralı alındıktan sonra başka bir tank da namlusu bize çarpacak gibi geliyordu. Son anda durduruldu. Sonra öğrendik ki, önceki tankın namlusu çarpmış bize. Anten dipliğini de kırmıştı. Vefat eden komutanımızda başlık yoktu.”

        ***

        Şimdi bir nefes alın:

        Bu ifadeler olaydan hemen sonra alındığı halde, “Tek çatışma yaşanmamış operasyon”un büyük sivil ve asker komutanları ile medya dedi ki:

        Tank üstünde çekim yapıyordu; başına kapak çarptı.”

        Hatta neredeyse “Başı kapağa çarptı” gibi bir “algı operasyonu” Sevgili Doğmamış Çocuk!

        Nedense hakikat tam söylenmedi…

        Masa başında caka atanlar, kimseden izin almadık diyenler, operasyonu baştan sona yönettim tadında konuşanlar bunları söylemedi.

        Oysa Halit Avcı, onlar “YPG izniyle, türbeyi yerle bir edip içindekileri kaçırarak, toprağı mukavemetsiz terk ederek, tek çatışma yaşanmamış başarılı operasyon”u kayda alıp ağalar, paşalar övünsün diye “kompozit başlık” bile takmamış…

        Ve muhtemelen “İsrail’de modernize edilmiş” bir tankın namlusuyla oracıkta düşmüştü!

        Bir şey diyeyim mi:

        Misal, Işid kaçırmış olsaydı onu, Özgür Astsubay’a yapıldığı gibi, “mukavemet etmediği için” ordudan atılmak üzere savunması istenecekti!

        ***

        Hak zaten yok…

        Ama hakikat de yok!

        Arkadaş kaza kurşunu”yla zayiatlar, “ailevi, maddi sebeplerle cinnet geçirdi” cinayet intiharlar gibi… upuzun bir yalan silsilesi gelip Halit Avcı’ya da çarptı!

        Bir bebek, işte bu “yalan dünya”ya doğuyor bir, iki gün sonra!

        Burası “en Avrupai kulüp”te çekim yapan gazetecinin kızgın, ağır tesis kapısıyla öldürülebildiği sivil cennet…

        Müstakbel bir babanın efendiler için “mecburen başlıksız” çekim yaparken “en güvenilir kurum”da tank namlusuyla yere serilebildiği bir asker devlet ve millet!

        İkisinin kanlı başı arasında da yılda 1800 ölü işçi yatıyor zaten!

        Not: Askerlik “kazaları” aynı anda iş kazası elbette. O yüzden sınıf diye bir şey var işte. Şu mektuptaki örnek gibi:

        Umur Bey. 27 Şubat’ta …Jet… Komutanlığında bir iş kazası yaşandı. Muhabere taburundan Gökhan Astsubay asma tavana gizli kamera sistemini döşerken tavanın çökmesi sonucu beton zemine çakıldı.

        Beyin ameliyatına alındı, ölüm kalım savaşına sürüklendi.

        Kendi personelini gözetlemek için üsse takılması planlanan gizli kameraların montajında emir ile görev aldı. Yoksa montaj onun işi değil. Telsiz telefon eğitimine sahip sadece.

        Çatı aralarına, abajur içine konulan cinsten casus kamera eğitimi yoktu!

        Belki hem asma tavana çıkıp dengede durmayı, hem matkap kullanmayı başaramadı ve emniyet tedbiri olmayan çatıdan kafasının üzerine düştü.

        Emir, fazla mesai, yorgunluk, açlık, işi bitirme telaşı, mobbing, bıkkınlık, dalgınlık. Adını siz koyun.

        Annesi babası onun gizli kamera döşerken düştüğü birlikte misafir edildi. Kimseyle görüştürülmeden, dışarı bırakılmadan acıları paylaşılıyor!”

        Diğer Yazılar