Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tunus’ta turistlere saldırı; İtalyan, İspanyol, Kolombiyalı, Fransız, Tunuslu, Japon, Avustralyalı, İspanyol, Polonyalı 23 ölü.

        Yemen’de camilere, Şiilere saldırı; 77 ölü.

        Newroz’da Haseke’de Kürtlere saldırı; çocuk ve kadınlar, çok sayıda ölü.

        Müslüman, öldürmez” denen döngü içinde; “Müslüman, Müslüman’ı öldürmez” denen bilmişliklere inat; “Ey Işid, Müslüman’san yapma” diyenlere ıslık çalarak, “ecdad yadigârları”nı da, camileri de, İslam tarihini ve Müslümanların geleceğini de hedef alarak!

        ***

        Işid ve türevi katliamların birkaç günlük bilançosu bu.

        Herkes kendi ölüsünü saysa dahi, Işid’in toplaya toplaya katladığı ölü sayısı böyle.

        Başta ABD, Batı, sorumluluğunu kendi ölüleri arkasına gizlenerek, bombalar atarak gizleyemeyecek tarihten.

        S. Arabistan ve hempaları da, “Arap baharı”nı despotlara halk isyanından bir Arap iç savaşına döndürmenin; “Sünni-Şii” katliamlarına yatırımın kara lekesini taşıyacak.

        Burada da, iktidar, kâh “Batı’nın doğusu”, kâh S. Arabistan veya Katar lejyoneri olmanın, kâh TIR’lar düzmenin sorumluluğunu taşıyacak.

        Çünkü Tarih unutmuyor!

        İnsanların katledilmesine yol açanların parmak izleri tarihte hep kalıyor.

        İstediğiniz kadar politikayla, “jeo-politik”le, diplomasiyle, büyük devletlikle filan açıklayın…

        İster ABD ister BBD; kiriniz, çamurunuz, lekeniz tarihi miras olarak geleceğe de yapışıyor.

        O yüzden vicdani, ahlaki sorumluluk bir yana…

        Siyasi sorumluluklar ve insanlık suçları da tarihin satır aralarına yazılıyor!

        Tarih yapmak”la şişinmek bir gün “Tarihin de gereğini yapması”na çare değil Herodot!

        En hazini de şu:

        Öyle ya da böyle, Allah için bu ülkede “silahların susması”nda önemli bir yol almış iktidarın, bölgede “silahların kusması”nda önemli bir rol oynamış olması!

        Bu çelişki, bir iktidarın ruhunda Habil ile Kabil’in bir arada olması, esasında yiyip bitirici bir şey!

        O yüzden iki ileri bir geri, bazen bir ileri iki geri!

        O yüzden, savaş da çatlatır, barış da!

        BİR İŞ CİNAYETİNİN PERDE ARKASI

        Belki buradaki yazılardan hatırlarsınız.

        İki ayrı üsten toplam üç jetin düşüp “6 pilotun şehit olması” arasında, bir başka üste, Çiğli’de de genç Astsubay Gökhan Yıldırım düşmüştü.

        İşi ve uzmanlığı olmadığı halde gizli kamera ve kablo döşenmesinde “emirle” görev almış, tavanın çökmesiyle düşmüş, hastanede 9’uncu günde son nefesini vermişti.

        Tanık ifadeleri şöyle oldu: “Kameraları firma görevlileri kuruyordu. İşlerin hızlanması için yardım ediyorduk. Görevimiz olup olmadığını bilmiyorum. Bir eğitim almamıştık. Sistemlerle ilgili bilgimiz yoktu. Yıldırım’ın kablo çekmek için yukarıya çıkmasının mevzuata uygun olup olmadığını bilmiyorum.”

        Uçak hangarını görecek şekilde kamera yerleştirme faaliyetlerine başladık. Yıldırım kablo çekmek için yukarıya çıktı. Bir çatırtıyla baş aşağı düştü. Ağzından burnundan kan kustu. Bir müddet sonra Üs Komutanı geldi. Yıldırım, ‘Kafamı ellemeyin’ diye bağırıyordu.”

        ***

        Şartname ve sözleşme “Her tür işçilik hizmeti firma tarafından sağlanacak” ve “Ürün bedeline montaj masrafları dahildir” yazdığı halde, “emirle”, bu konuda bilgisi olmayan personelin de firmanın işçisiymiş gibi çalıştırıldığı anlaşılıyor.

        Askeri Savcılık bunları Üs Komutanlığı’na sordu:

        Kamera taktırılması kararı ile askeri personelin de görev aldığı… Ölüm olayından sonra sadece tedarikçinin yaptığı…

        Kim tarafından ne şekilde emir verildiğinin, emrin yazılı olup olmadığının bildirilmesi…”

        Üs Komutanlığı’nın cevabı şöyle:

        Tedarikçi sivil firma adına çalışan kurulum firması birlikle ilgili hiçbir bilgiye sahip olmadığından Üs Komutanı ile birlikte değerlendirme sonucu personelin kablolamaya yönlendirici-yardımcı olması kararı alındı. Konuları görev tanım formlarına dahil edecek zaman bulunamamıştır. Konunun ilavesi teklif edilecektir. İhtiyaç olmadıkça projelerde emir yayınlanmamaktadır.”

        Tercümesi şu:

        Sözleşmeye göre işi firmanın yapması gerekirken, emirle askeri personel de görevlendirildi. Öyle yönlendiricilik bir yana, fiilen firma personeli gibi kablolama yapma göreviyle.

        Belki “bedava işçilik”le firmanın işgücü maliyetini, yevmiye yükünü bile düşürerek.

        Yazılı emir yok! Görev tanımı bile yok! Ölümden sonra eklenecekmiş.

        Personelin bilgisi ve eğitimi de yok! Yani fiilen emirle angarya.

        Fiilen iş kazası. Bilfiil iş cinayeti!

        ***

        Bir püf noktası şu:

        Emir var. Hem de görevi olmayana, görev tanımsız, kayıtsız emir. Emir komuta zinciri başında Tümgeneral var. Askeri Savcılığın onun ifadesini alma yetkisi yok! Kanun karşısında eşitlik? Yok.

        O ifadenin alınması ancak Genelkurmay Başkanı emriyle mümkün!

        Oysa (burada yazdığım) benzer bir olayda, İstanbul’da iskeleden denize düşüp boğulan, yüzme bilmeden “denizci” yapılmış bir askerin davasında “komutan” hemen “taksirle ölüme sebebiyet”le suçlanmıştı. Çünkü o “komutan” paşa değil, nihayetinde bir astsubaydı!

        Satır arasındaki bir püf noktası da şu:

        Savcılık yazısında “Birlik içerisinde bir süredir meydana gelen güvenlik zafiyetleri nedeniyle kamera takılması kararı…” deniyor.

        Yani “iş güvenliği zaafiyeti”nde bir canın gitmesinin bir sebebi “üs güvenliği zafiyeti”.

        Peş peşe askeri uçakların, helikopterlerin düştüğü bir ülkede!

        Diğer Yazılar