Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        17 Aralık’tı.

        Erdoğan dedi ki:

        17 Aralık’ta Atatürk’ün hedef olarak gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin de üstüne çıkma yolunda ciddi kazanım elde edilmiştir. Halkın bir heyecanı var. Bunun bir bayram olmasından rahatsızlık duymayın. Gelin bu bayramı hep beraber yaşayalım.”

        ***

        15 Aralık’ta Avrupa Parlamentosu’ndaki Hıristiyan Demokrat partilerin isteğiyle gizli oylama yapılmış ama oylama sırasında özellikle Avrupa Yeşil partileri, başta 68’in liderlerinden Cohn-Bendit, gizliliğe inat, Türkçe yazdıkları “Evet” pankartlarını açmışlardı.

        Nihayetinde 262’ye karşı 407 oyla Türkiye (ile tam üyelik müzakere süreci) kabul edildi!

        17 Aralık’ta da bunun heyecanlı bir zirvesi yapıldı.

        17 Aralık bayramı” oydu işte.

        Kabul edilen raporun içinde sadece kocaman bir Evet yoktu…

        Ruhban okulundan Cemevlerine, Ermenistan sınırından azınlık haklarına, koruculuğa kadar çok sayıda talep, telkin, tavsiye veya şart da vardı.

        Ermeni soykırımının tanınmasını müzakerelerin başlaması için şart koşan” bir değişiklik önergesi o Avrupa Parlamentosu’nda reddedildi; “soykırımın tanınması”na dair eski bir tavsiye kararına atıf yapıldı ve Türkiye’nin tanıması talebi kabul edildi.

        Yani bugünkü gibi “Avrupa devletlerinin soykırımı tanıması tavsiyesi” bir yana, bir bakıma “Türkiye’nin tanıması tavsiyesi” bile vardı.

        O “bayram”da Erdoğan, “Kararın içeriğiyle pek ilgilenmiyorum, neticesiyle ilgileniyorum. Netice çok anlamlı. Hayırlı olsun” dedi.

        O içerik 10 yıl sonra bugünkü içerik olacaktı…

        Netice ise beyhude!

        ***

        Perşembenin gelişi 17 Aralık 2004’te de belliydi ama çok renkli, umut verici bir çarşambaydı işte!.

        Bugün çıkan karar esasında o gün kısmen vardı ama Türkiye’ye AB ile tam üyelik müzakereleri için Evet diyenlerin oylarıyla “şart” konmamıştı.

        Brüksel’de izlemiştim “bayram”ı!

        O gün Ankara’da bu “bayram”ı eleştiren Anamuhalefete tepki gösteren Erdoğan sayıları da vurguladı:

        Avrupa Parlamentosu’ndan daha önce 10 Evet oyu çıkıyordu. Şimdi 400’ü aşkın Evet çıkıyor. Bunlar durup dururken olmuyor. Bardağın dolu tarafına bakarsanız bu bayramı siz de yapardınız.”

        ***

        Şimdi benzer sayılarla aynı AP’de bu kez bir “soykırım tasarısı” kabul edildi.

        Bir kulağımızdan girer bir kulağımızdan çıkar” da…

        Zaten o “bayram”da bir kulağımızdan girmiş, 10 yılı aşkın süredir orada kalmıştı.

        O gün AP’de Türkiye’ye, hem de o sıra iki yıllık olan, kuşkuyla bakılan bir “İslamcı iktidar”a heyecanla Evet diyenler, bugün “baskı rejimi”nden söz ediyor.

        Tamam, onlar da değişmiştir de bir de aynaya bakmak lazım Kazım!

        O 17 Aralık’ta “Türkiye’de yapılan reformlar övüldü” yazıyordu gazeteler.

        Avrupa medyasında, “Erdoğan sessiz bir devrim gerçekleştirdi. Efsane bir kişilik oldu. Kasımpaşa’daki küçük satıcı 50’sinde başbakan oldu. Erdoğan’ın kararlılığı ve mizah anlayışı hem Türkiye’de hem Avrupa’da takdir ediliyor.

        Türkiye’nin AB üyeliğini asrın projesi sayıyor. Bu, tarih kitaplarında kalıcı bir yer almasını sağlayacak” deniyordu.

        ***

        Oysa 9 yıl sonra, “tarih kitaplarındaki” bir başka 17 Aralık, “Sessiz devrim” den (isterseniz “paralel darbe” deyin) kasalara, kutula, sıfırlara, fısır fısırlara gelişin talihsiz tarihi oldu!

        Şahsi talihini aşırı iştahla yazmak isteyenler, hepimizin tarihini yamuk yumuk karalamıştı!

        2003’te işgal tezkeresi bile kabul etmemiş, darbe ihtimallerine inat Avrupa’da coşkulu Evet ile karşılanmış bir Türkiye’den (ve iktidardan) buraya gelmişseniz…

        Erdoğan’ın o günkü deyişiyle “Bunlar durup dururken olmuyor.”

        Bardağın yarısı durup dururken dolmadığı gibi, bardak durup dururken boşalmıyor!

        Bardağı Havuz’a boşaltmışsanız; bardağın yarısı bile kalmıyor!

        O gün “mizah anlayışı” takdir edilmiş bir “efsane”den bugün mizahçıları yargılanan, gazetecilere 6 yıl hapis istenen, 13 yaşında çocukların dahi hakaretten tutuklandığı, internet sansüründe birinci, film sansüründe star, sansür baskısında şerbetli, pompaların rant bastığı ama binlerce işçi işyerlerinde ölürken fıtrattan, kaderden bahseden destansı bir Havuz’a gelmişsiniz işte.

        O gün Le Figaro Gazetesi’nin tabiriyle, “Kasımpaşa’daki küçük satıcının Başbakan olması”ndan bugün cümbür cemaat Havuz’dakilerin “büyük alıcı” olmasına varmışız.

        10 yılda 10 bardaktan arsız bir Havuz’a; “sessiz devrim”den “gürültülü tahakküm”e ne hazin yolculuk olmuş!

        Bir kulağımızdan girip bir kulağımızdan çıksa ne olur…

        Kalbimiz sağır olduktan sonra!

        RIZA'DAN REZA'YA...

        Bu devir; iktidarı onca zaman bin çelişki pahasına savunan Mahçupyan’a dahi katlanılamadığı, adeta Avrupa’nın Ermeni tasarısına misilleme gibi danışmanlıktan atıldığının ilan edildiği…

        Çarşı “darbeci terör örgütü” diye yargılanırken kutucu-saatçi Reza’nın, serbest ve kusursuz kalmak bir yana, bir de Beşiktaş locasına kurulduğu devir.

        Fikret Orman demiş ya, “Kurtlar… 50 köpek havlar” filan…

        Bir kere ayıp etmiş, tepki duyanlara “köpekler” diyerek yahut Rezabey için köpeklerin bile kalbini kırarak!

        Kartal’dan bahsediyorsanız, kurtların, tilkilerin, sırtlanların, sansarların lafı ne ki!

        Beşiktaş’ın son efsane kaptanlarından biri Rıza Çalımbay’dı…

        Hani bir ara şaşırmış FB tribünlerinin, Beşiktaş Teknik Direktörü olduğu, Pancu’nun kaleye geçtiği o 4-3’lük Kadıköy maçında, “Bir ekmek Rıza efendi” pankartı açtıkları Rıza.

        Ki hakikaten çok efendiydi ve hakikaten kapıcı çocuğu, hakikaten mert, doğru, dürüst bir delikanlı, hakikaten ekmeğini her maç oynayarak, her an sahanın her tozunu yutarak, arkadaşlarına ve rakibe saygıyla oynayan bir emekçiydi.

        Şimdi hadi Fikret Bey’in yaşı “Şeref”e, “Hakkı”ya tutmuyor diyelim…

        Rıza’yı da mı bilmez ki, yatıp kalkıp Reza der!

        Gözlerinde bir Beşiktaşlı görmüş…

        Tek görebildiği buysa, o da ne hazin!

        ***

        Şunu derse de çok haksız değil tabii:

        Herkesin bir Rezası yok mu!

        Netekim Fener’in önce paşacı sonra havuzcu müteahhidi, Galatasaray’ın darbeseverleri veya iktidar bayraktarı olanı vardır belki!

        Trabzonsporlu Ağaoğlu da dendiğine göre site basıp birilerini dövmüş.

        Doğru mu bilmiyorum ama sloganı zaten şu değil miydi:

        Her şeyi devletten beklemeyin!

        Diğer Yazılar