Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başbakan Gümüşhane mitinginde, “şehit ailesi”ni Trabzon’dan getirtip sahneye çıkardı.

        İyi yaptı, gönül de almış oldu, “Ricaları emir olur” dedi!

        Şehit”, Astsubay Halit Avcı. “Şehit” olduğu yer, Şah Fırat Operasyonu.

        ***

        Başbakan dedi ki:

        Hiç uyumadan, Genelkurmay Başkanımız ve Kuvvet Komutanlarıyla harekâtı yönetiyorduk. Kardeşimizin şehit haberi geldiğinde, emin olun hepimizin gözlerinden yaşlar döküldü.

        Ama o vazifesini yaparken şehit düştü.

        O kardeşimiz, bütün dünyaya destan olmuş Şah Fırat Operasyonu’nda adını yazdırdı.

        Biz baş veririz baş eğmeyiz.”

        ***

        1. OPERASYON VE DESTAN:

        Bildiğiniz gibi savaş, muharebe değil, “operasyon”du. “Düşman unsurlar” yoktu; daha önce “düşman, terörist” denmiş kimi “dost unsur”dan yardım alındı.

        Süleyman Şah türbesi boşaltıldı, oradaki askerler “muhtemel Işid tehdidi”nden kurtarılıp getirildi, türbedekiler taşındı, Suriye topraklarında, Kürt bölgesinde geçici yer yapıldı; “Türkiye toprakları” terk edilmiş oldu.

        2. ŞEHİT:

        Yanılıyor olabilirim ama Başbakan konuşmasının hiçbir yerinde “Şehit”in adını, astsubay olduğunu söylemedi. Bir ara Şehit İlker dedi ama belki başkası için!

        O can verirken bebeği Mustafa Alp’ın doğumuna 15 gün kaldığını da söylemedi. Genelkurmay açıklamasına göre “Tek çatışma olmadan şehit verilmiş”ti.

        Düşman vb. başkaları değil, “operasyon”un yürütülüş biçimi sebep olmuş, tank namlusunun zırhlıya çarpmasıyla başı parçalanarak “şehit” düşmüştü.

        3. VAZİFE:

        Elbet “vazifesini yaparken şehit düştü” ama kimileri vazifesini iyi yapamadığı için! “Vazife”si silahlı görev değil, kameralıydı. Dziga Vertov’un belgesel klasiği “Kameralı Adam” gibi, “Kameralı Asker”di.

        Burada daha önce aktardığım Genelkurmay kararıyla operasyona gazeteci alınmamış, Foto Film Merkezi Komutanlığı’ndan o da görevlendirilmişti; “çekimleri kurgulanıp basına verilmek üzere.”

        4. ŞAHADET:

        Askeri Savcının aldığı ifadelere göre, kimsenin bilmediği bir sebeple tanklar durdurulmuş, “tank üstünde bir sivil”in de bulunduğu operasyonda tanklara eşlik eden, karşı yönden gelen “sivil pikap ve araçlar”ın, resmen kabul edilmeyen “Kobani desteği” trafiğinin tank sürücülerinin kafasını karıştırdığı, gözünü aldığı ileri sürülmüş, tank namlusu Avcı’nın bulunduğu zırhlıya çarpmıştı.

        Unutmuşsunuzdur; devlet önce ölüm şeklini sakladı, kendi kusuru bir kazaymış gibi açıklamalar yapıldı; burada da aydınlatılana kadar!

        5. BAŞ VERMEK, BAŞ EĞMEK:

        Söz elbet çok güzel! Sadece askerlikte değil, baş eğmemek başbakanlar ve gazeteciler için de çok önemli!

        Lakin “Şah Fırat”ta tam tersi olabilseydi fiilen; yani “baş eğik” olsa idi, “baş verilmeyecek”ti!

        Şehit” Astsubay Avcı, tanklar durmaya başlayınca, bulunduğu zırhlıda kamerasını kapıp ayağa kalkmıştı, “emredilen” şekilde film çekmek için.

        Üstünün ifadesine göre, “Kamera yüzünden askerlerin taktığı kompozit başlığı çıkarmak zorundaydılar.” Baş vardı, başlık yoktu!

        Kamerayla kalktığı sarada tank namlusu zırhlıya çarptı; genellikle “Başçavuş” denip küçümsenenlerden Avcı’nın başı parçalandı; zincirleme komuta sorumsuzluklarıyla “baş” işte öyle verildi.

        Onun “şehit” olmasıyla “Baş veririiiz…” diye övünmek zor değil Hocam; ama ölümün arkasındaki “esas başlar” ve “hiç uyumadan harekât yönetenler” arazi olurken, sorumlu olarak tanktaki uzman çavuş ile zırhlıdaki bir astsubay suçlanıyor!

        Destan var, şehit var” ama “suçlu” diye alttaki iki asker bulundu!

        6. ADINI YAZDIRMAK:

        Çatışmasız operasyonda “tek şehit” olarak elbet Avcı’nın adı var. Ama onun adını operasyon başlamadan göreve yazmış olanlar hesap vermiyor! Kamera eğitimi var ama tank eğitimi olup olmadığı, tankların neden durduğu, trafiğin sivil araçlarla neden karıştığı hiç konuşulmuyor.

        ***

        Bir de Başbakan diyemedi ki, Morg sehpasında, şehidimizin kıyafetleri kesilerek çıkarıldığında, cebinden sadece 1 adet 5 TL, 1 adet 50 Krş, 3 adet 10 Krş, 1 adet 5 Krş olmak üzere toplamda 5 TL 85 Krş para çıktı. Kuruşları bu kadar özenle neden taşıdığını anlayamadık! Kimilerinin kasa, kutu, sıfır istiflediği bir düzende acaba her kuruş onlar için çok değerli olduğu için mi!

        ***

        Başbakan, Genelkurmay Başkanı, komutanlar, münasip bulursa Cumhurbaşkanı da, bir gece yine “sabaha kadar uyumayıp” bu insanların canlı iken nasıl aşağılandığını, ezildiğini, başlarının hep eğildiğini de düşünebilir.

        27 ayda 33, 2015’te 8 astsubay intiharı; çok sayıda uzman çavuş ve er intiharı, “şehitten çok intihar”; PKK’nın kaçırıp bıraktığı uzmanların kovulması; Işid kovalarken rehin düşen astsubayın kovulmak istenmesi; kanser hastası uzman çavuş son nefesini verirken bile OYAK, Askeri Mahkeme, TSK Vakfı ve GATA’nın, para vermemek için, çalışabilir durumda mı diye sorgulamasını düşünüp “gözlerinden yaşlar” dökebilirler!

        Destan tamam da, vicdan da şart Mestan!

        Fikr-i takip arşivinden:

        Diğer Yazılar