Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Barış Mitingi” yapılırken “saldırı” yapanların Kürtçesi de Türkçesi de çok farklı..

        Hem “barış” istemenin, hem de barış veya savaş tarafında “aynı dilden konuşanlar”ın bilinmesi zamanı belki.

        İşte “kahpe mayın”da dört polis birden.

        Polis, asker, vatandaş, sıvasız hanelerin çocukları… Peş peşe kayıplarla daha önce gittiğimiz kıyamet neyse, yine sadece odur. Hatta daha ötesi!

        Aklımızın tutulmasına izin vermemeliyiz o yüzden.

        ***

        Bir terfi ve tayin dolayısıyla hükümetin özellikle bir mesaj verdiğini düşündüm ben de.

        Bir şey anlatmak istediler.

        Ama sadece görüneni değil!

        Sayın Paşamızın hükümetin yeni “savaş politikası”nda belli ki değerli hale geldiğini, bu yıl terfi ile kalmayıp “en kritik bölge”ye tayin edildiğini söylemeli.

        İktidar- devlet bu şekilde mesaj veriyor:

        İşte o Paşayı size yolluyorum, diye!

        O mesajın sadece “teröristler”e, “yardım ve yataklık”la suçlananlara, ikisi olmasa bile “bölge halkı” olması yetenlere verildiğini sanıyorsunuz.

        Öyle sanınca, belki “İyi olmuş; helal” diyorsunuz.

        Ama mesaj çifte mesaj.

        ***

        Sayın Paşamız belki haksız yere, “işkence ve gözaltında kayıplar”la suçlanmıştı!

        93-94 dönemi, özellikle 13 köylü “infaz”ıyla.

        17 Şubat 2012’de o 13’ten 19 yaşındaki M. Emin Aslan’ın kendisi değil, yanmış kafası (kafatası) ve kemikleri bir kuyudan çıkageldi; belki hakikat bulunur diye.

        Hakikat çok inatçıydı.

        Seri yargılamalarda bir Savcı’nın “Fütursuzca davranış, terörist-sivil ayrımı yapılmaması, vatandaşın potansiyel olarak terörist görülmesi, şüphe olsun olmasın sivillerin keyfi şekilde öldürülmesi” gibi ağır suçlamalarına rağmen, Terazi nihayetinde “beraat” dedi.

        Suçlamalar ve dava sürerken, kahvaltıda iki yumurta kıran yahut bir “tweet” atan veya “atık yemeklerle köpek besleyen” TSK mensuplarına yapılan kadar dahi bir çevik hassasiyete gerek duyulmadı.

        Işid’e rehin düşünce er yapılıp atılan astsubayı, PKK kaçırıp serbest bırakınca ordudan kovulan uzman çavuşları anmayayım bile.

        Fakat belli ki, yine de o günler terfi ve kritik tayin çıkmadı.

        Öyle ya, “Barış süreci”nde Sayın Paşamızı “oralara tayin” çok tuhaf olurdu!

        ***

        “Barış süreci”nde de Sayın Paşamızın “süreci” başka biçimde tecelli etti.

        Burada duyurdum ilk kez. Devamını da yazdım.

        Yazımla birlikte araştırma yapan Emekli Uzman Jandarma Derneği Başkanı Adnan Oğuz da doğru olduğunu teyit etti; açıklama yaptı:

        Ankara’da bir denetlemede, Sayın Paşamız bir “asker”in esas duruşta esaslı duramadığını fark etmiş ve tez yanına varıp bacağına sıkı bir tekme atmıştı.

        Öyle herkesin önünde.

        Bir “asker”e böyle tekme zaten başlı başına sorun, ne sorunu, “bildiğin suç”tu.

        Ama başka bir sorun ve vicdanen daha büyük bir suç da vardı:

        O “asker”, yıllarca “hizmet etmiş”, 1997’de, yani “Savaş süreci”nde çatışmada yaralanmış, o bacağına platin takılmış bir Uzman Jandarma idi.

        Öyle bazen keyfi denetimlerde saatlerce ayakta durduğunda haliyle “Gazi bacağı” zorlanıyordu.

        İşte o yüzden esaslı duramamış, işte o yüzden Sayın Paşamız o bacağı tekmelemişti.

        ***

        Yalanlama olmadı. Tam tersine başka bilgiler geldi.

        Sayın Paşamızın sonradan dediği de müthişti:

        Ben onu “asker” sanmıştım!

        Yani “er” sanmıştı; ere vurmak serbesti ya; orta yaşa gelmiş “Gazi”nin gaziliği bir yana, Uzman Jandarma üniforması belirsizdi ya.

        Erler oraya tekme yemek için gidiyordu ya.

        Analar, babalar, sıvasız haneler “tekmeleyin evladımızı” diyordu!

        ***

        Sonra şunlar oldu:

        Tekme yiyen Gazi önce büyük bunalım yaşadı, şikayetçi olmaya karar verdi.

        Sonra tüm komutanlar ve Sayın Paşamız tarafından kuşatıldı. Sonra raporun içeriği ve şikayetçi olmaması için “ağır rica” edildi.

        Bu insanların zaten hiç kıymeti yok, şikayet edince dahi genellikle kendileri suçlanıyor ya, şikayetten vazgeçti.

        Böylece suçun sümenaltı edilmesi suçuna bile gerek kalmadı.

        İyi de oldu!

        “Alttaki asker” Gazi de olsa, kimsenin umurunda değildi…

        Paşamız ise, 13 köylüden beraat ve izi kalmış bir tekmenin gizlenmesiyle “Neo-savaş Süreci”nde terfi ile kalmadı; bir de karanlık bir tarihin gözüne soka soka ve köylülerin de alttaki askerlerin de gözüne baka baka “Bölge”ye yollandı.

        Kendisinin, kağıt üstünde de olsa, Genelkurmay’a değil, doğrudan “İçişleri”ne,yani hükümete bağlı olduğunu da unutmayalım!

        ***

        Böylece her olayın birkaç yüzü olduğunu belki anlarız.

        Ezilenin ezilen, ezenin ezen olduğunu belki unutmayız.

        İktidarın terfi-tayin tercihiyle, sıvasız hane köylüleri kadar, sıvasız hanelerin asker evlatlarına da ne mesaj verdiğini belki kavrarız.

        Öyle ya (vallahi Genelkurmay da doğruladı); uzman çavuşlara “Biz başız, siz .ötsünüz. Siz kölesiniz” diyen de terfi etmişti.

        Bunlar birer tercihtir.

        Asıl tercih elbet sizin!

        Diğer Yazılar