Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hayat ve ölüm bu kadar çok çelişkiyi yüklenip bir lastik bot gibi dalgaların üzerinde savruluyor.

        Can yeleği işe yararsa “hayat” oluyor…

        Kamaraya sıkışmışsan, bot delik ise, çocuksan, güçsüzsen, o can yeleği dandik ise “ölüm” zaten günler, yollar boyu ensende yürümüş, orada anında bitiyor!

        ***

        Bodrum’dan uçaklar dolu…

        Bodrum’dan kaçaklar dolu.

        Elbette birinciler ikincilerin sorumlusu değil ama güzelim Ege, bir yandan “Yunan adaları”na yelken açan, motor çalıştıran, koy koy denizde süzülen kuğu gibi teknelere rüzgar veriyor…

        Bir yandan aynı yolculuğun, üst üste, lastik bota, köhne bir tekneye yığılmış göçmen yolcularına dalga dalga vuruyor.

        ABD, Rusya vesaire liderleri, “büyük devlet adamları” kocaman laflar ederken işte…

        Bot bot üzerine, tekne tekne dibine düşüyor.

        Bodrum veya Yunan adaları, masmavi Ege, “tatil”den “katil”e nasıl da hızla dönüşüyor.

        ***

        Bir tekne daha” dediler; 5’i çocuk 17 kişi kamaradan çıkamamış,

        Aylan her gün orada yatıyor ama onu kocaman gören gözler, hisseden kalplerin bile çoğu gündelik hayatına dönüverdi.

        O beş çocuğun adını bilmiyoruz.

        Ben hepsine “Hermias” diyorum Aylan’dan beri.

        3 bin yıl önce, Bodrum’un dibinde, Güllük’ten denize açılıp dönemeyen, bir yunus sırtında denize batıp çıktığı söylenen, sonra bir sabah kıyıda, aynı Aylan gibi ıslak cesedi, yanında bir ölü yunusla bulunan, artık Güllük’te heykel olan çocuk işte!

        ***

        Haklısınız, kafamız tatil dönüşüyle de dönüşü olmayan yolculuklarımızla da çok meşgul.

        Bir anne, “şehit binbaşı” oğlunun ardından isyan edince, “Muhafız Alayı” bir anayı bile linç ediverdi, “sözel”le!

        Ananı da al git” bile masum kalıyor artık, meydanda anne yuhalatmanın, acılı bir “şehit anası”na küfretmenin, yüreği isyan etmiş kimi “şehit babası”na “karaktersiz” demenin yanında.

        Meşgulüz Sevgili Hermiaslar; “duble yollar yaptılar” ama yollarda ölmeye devam, onar onar.

        Meşgulüz kamaradan çıkamayanlar; Hac’dan cenaze, ilçe ilçe cenaze, kendimizle meşgulüz.

        Ölüm kıyıdan, karadan, havadan öyle bir yapışmış ki üzerimize…

        Ne ıslak çocuk bedenlerinden sıyırabiliyorsun, ne bayraklı tabutları durdurabiliyorsun, ne adı bile bilinmeyen, cenazesi bile olmayan ölüleri sayabiliyorsun.

        ***

        Bodrum’u sel bastığında, dükkan dükkan, sokak sokak yıkım dolaştıydı.

        Selin kumu da mültecilerin üzerine yürüdü.

        Su içinde çadırlar, daha denize uzanmadan sırılsıklam giysiler.

        Bir de fısıltılar işte:

        Lastik botlar delik çıkıyor… Satılan can yeleklerinin birçoğunun içinde sıradan sünger var… Morgda yer… Var mı?

        ***

        Bir “sürgün”den bir mucize çıkarmış ya Bodrum, bir “ceza”dan bir “Mavi” çıkarmış ya; “Halikarnas Balıkçısı” sanki “kıyıya vuran çocuklar” için değiştirmemizi öneriyor şiirini:

        Yokuş başına geldiğinde… Bodrum’u göreceksin… Sanma ki sen… Geldiğin gibi gideceksin… Senden öncekiler de böyleydiler… Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler” demişti ya…

        Çocukların ardından diyebileceğimiz sadece şu: “Hayatlarını bırakıp gittiler.”

        Yeryüzünün en yaman çelişkilerinden biri bu olmalı:

        Masmavi bir cennetin, çocukların düşüp uçup kaçıp gittiği kara bir cehennemin de limanı olması!

        Sığınmaktan boğulmaya mavi yolculuk!

        ***

        Esat, Obama, Putin, Erdoğan, krallar, sultanlar, efendiler… artık kimlerse büyükler, hepsi her şeyi biliyor…

        Lakin ölümü küçücük bir çocuk kadar bilmiyorlar!

        Bismilli 8 yaşındaki Elif de, tüm ölü çocuklar gibi, “nereden gelirse gelsin” ölümü kocaman kocaman anlatıyor; bilmiyorlar, hiç anlamıyorlar, kafaları da yürekleri de basmıyor işte!

        Diğer Yazılar