Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hile, hurda, okus pokus” diye brüt üzerine istediğini söyle…

        AKP net “evdeki yüzde 50”dir!

        Dünyanın her yerinde iktidar partileri oy kaybeder, 7 Haziran’daki gibi…

        Ama dünyanın hemen hiçbir yerinde beş ay sonra o oylarını 9-10 puan birden yükseltip seçmenlerin yarısının oyunu almaz.

        Bu elbette AKP’nin çok büyük başarısı!

        Ama aynı zamanda CHP, MHP ve HDP’nin büyük başarısızlığı!

        Ne gönlüm ne dilim bunu söylemeye kolay varmasa da, AKP “Barış süreci”yle kaybettiğini “Savaş süreci”yle fazla fazla aldı!

        Şöyle bir şey mesela: MHP konuşuyor, AKP bombalıyor!

        MHP’ye ve hatta belki azıcık CHP’ye gitmiş “milliyetçi” oylardan da aldığı gibi, HDP’ye kaymış “bir kısım Kürt oyları”nı da almış olmalı. Bir de Saadet ile BBP.

        ***

        Cumhurbaşkanı bu sonuçlardan “Başkanlık” fikrini tekrar canlandırsa yeri!

        Partisi” onun cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı oyları buldu.

        Ama başka türlü, tam tersine de tercüme edebiliriz:

        AKP, Cumhurbaşkanı’nın 7 Haziran öncesindeki gibi meydanlara (pek) çıkmadığı bu seçimi “oy patlaması”yla kazandı.

        Bu seçimin özü Başkanlıktır” diyen Cumhurbaşkanı’yla 7 Haziran sonucu çıktı; bunun sözünün edilmediği 1 Kasım’da bu sonuç çıktı.

        Yani kim ne dersin, Davutoğlu ciddi ve büyük bir seçim başarısı kazandı.

        O artık gölgeden çıkmaya aday bir başbakan; lider olmaya daha yakın.

        Tabii kendisi de isterse!

        Balkon” biraz öyleydi.

        ***

        Bu “başarı”nın ilk büyük mağlubu “Türkiye’nin öteki yüzde 50’si”dir!

        Tabii ki öncelikle Meclis’teki üç muhalefet partisi.

        Sonra “kırıntı”dan öteye gidemeyen diğer “Türkiye sesleri.”

        Muhalefet liderlerinden anket şirketlerine, sosyal medyadan gazete köşelerine, şimdi havası kaçmış tüm “gaz yatakları.”

        Batı” denen milletler topluluğu.

        Büyük beyaz sermaye, büyük beyaz medya ve tabii “Cemaat.”

        Bir de hakikaten artık pek bir şey temsil etmedikleri anlaşılan Gül, Arınç ve diğerleri!

        Bir de elbette iktidarın epeyce çiğnemiş olduğu insan hakkı, hukuku, hayatı değerleri!

        (Elbette hiç vazgeçmeyeceğim kendi eleştirilerim de!)

        ***

        Ancak “büyük, muhteşem, şahane, sürpriz, sarsıcı bir zafer” kazanan AKP de esasında şimdi kendi kendisini mağlup etmiş durumda.

        AKP’nin “iki ruhu”ndan hangisinin yenildiğine karar verecek iktidar partisi.

        2002 ve sonrasının öyle böyle “İnsan hakları, demokrasi” gibi açılımlarını temsil eden, 2010 sonrasında “Çözüm-barış süreci”ni üstlenen ruh mu?

        Yoksa onu çoktan “ruhtan beter” ettiğine inanan (inanılan) hakim “Ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı, nefret dilini yaygınlaştırıcı, hiddet-şiddet dolu ve savaşçı ruh” mu?

        Hangisini daha çok temsil eden “ruh” orada olacak?

        Bu “büyük başarı” sadece AKP’nin, elindeki devlet aygıtlarının, propaganda tekelinin, yönetme-dayatma kabiliyetinin daha da güçlenmesi manasına mı gelecek…

        Yoksa “öteki yüzde 50” de dahil, Türkiye buradan başka dersler ve kazanım ihtimalleriyle mi çıkmış olacak?

        ***

        Yenilenlerin sorumluluğu kendi felaket yenilgileri!

        AKP’nin sorumluluğu ise kendi büyük galibiyeti.

        Yenilenler, o yenilgilerin altında biraz ezilmek zorunda. Muhasebesi de yetmez, hesabını vermek zorunda. Kimi çekip gitmek zorunda.

        Ama “Galip” de, elindeki bu güç ve kudreti insanileştirmek, demokratikleştirmek, bu ülkeyi hiddet-şiddet-nefret sarmalından uzaklaştırmak zorunda!

        Çünkü “yüzde 50” ile seçim kazanmak elbette muhteşem ama…

        Kalan yüzde 50”yi, ötekiden de öte, düşman saymak Türkiye’nin büyük felaketi olur.

        AKP yüzde 50 sevinci kadar, her saniye “Barış”ı da telaffuz etmeli.

        Sınır ötesinde ve sınırların içinde.

        Çünkü yaygın yangın yerinde öyle yüzde 50-50 değil, yüzde 100 yanar bir ülke!

        Seçimi şöyle de özetleyebiliriz o yüzden:

        Eze eze galip gelen iktidar iki kişiden birinin oyunu aldı ama iki kişiden ikisinin değil!

        Herkesin önündeki en basit tablo budur zaten.

        ***

        AKP’nin de “sıkı milliyetçi” olabildiği bir evrende, zaten iktidar ihtimali bulunmayan MHP’nin fazla fonksiyonu olmadığı anlaşılıyor.

        Koalisyon ortağı olma ihtimalinin ihtimalini bile kaybetti.

        AKP’nin en büyük başarısı zaten bu:

        Diğer partilerin “katı” pozisyonlarına karşılık, savaştan barışa, barıştan savaşa, milliyetçilikten muhafazakâr demokratlığa, ondan milliyetçi muhafazakârlığa kolayca geçebilmesi.

        Dün ak dediğine bugün kara, sonra tekrar ak derkenki unutturma ve ikna gücü.

        Millet partisi kadar devlet partisi olması!

        İnsanların bin türlü korkusu karşısında hala “istikrar ve istikbal”i temsil edebilmesi.

        Türkiye’nin her köşesinde insanlarla buluşabilmesi yani her köşede var olabilen tek parti kalması.

        Türkiye’nin muhafazakâr (milliyetçi) dokularıyla korkularını (ve kimi umutlarını da) hala en yaygın temsil eden parti işte!

        ***

        CHP de elbet yol ayrımında.

        Kime karşı neyi, halk tabanında ve Türkiye genelinde neleri temsil ettiğinin şaşkınlığı oy tablosuna vurdu zaten. Donmuş kalmış!

        Ama HDP ve “Kürt siyasal hareketi” esas ciddi yol ayrımında.

        Çünkü barış süreci ve siyasetle ulaştığı mertebeyi, savaşla yitirdi.

        Elbette “bölge partisi” olarak güçlü ama “Türkiye partisi” olarak beş ayda o gücü, o potansiyeli kaybetti.

        Burada çok yazıda “PKK’nın HDP’nin 6 milyon oyunu çiğnediğini ve vurduğunu” yazmıştım.

        Belli ki olan o!

        Bu aynı zamanda “Silahların gölgesinde” bir sınır olduğunu gösteriyor. O gölgenin en zayıf olduğu dönemde yüzde 13 alıp şimdi yitirmiş bir parti bize bunu gösteriyor.

        Belki Kürt siyaseti için “yeni sayfa” esas şimdi açılabilecek. Çünkü HDP’nin 7 Haziran’da açtığı o sayfayı PKK’da yırtmıştı; devlet ve AKP kadar.

        Şimdi yeni bir safhada o sayfa belki daha başka yazılacak.

        Türkiye iç ve hemen sınırda dış savaştan uzak tutacak “akıl ve siyaset trafiği” AKP-HDP ve CHP arasında mümkün yine de.

        Umut etmeyip de ne yapmalı zaten!

        Bir de artık “Beyaz Türk” müdür, “ulusalcı” veya “cumhuriyetçi” midir, bilmiyorum; “sıkı AKP karşıtı” olanlardan bir kesim, yine çok nefret ettikleri “Kürt hareketi”nin AKP’nin daha fazla milletvekili olmasını engellediğini de bir düşünebilir…

        Yahut “nefret ettikleri” AKP’nin öteki “nefretleri” Kürtleri nasıl da frenlediğiyle avunabilir!

        ***

        İktidar; başarısını “intikam vizesi” olarak görmek, göstermek isteyen “hiddet-şiddet” kadrolarından ziyade, yani gücünü “tepeden aldığını” iddia edenlerden çok, ruhunun belli ki derinliklerinde tozlanmış “demokrat, barışçı, ayrıştırmayıcı kadrolar”ı bulursa…

        Yaralar yarılmaya varmaz!

        Galibin üzerindeki çok büyük sorumluluk bu işte.

        ***

        Bir önceki seçimin ardından ilk yazının başlığı “Elin ellisine laf ederken evdeki elliden olmak”tı.

        Bu seçim sonrası ilk yazının başlığı da yukarıda.

        Belki şöyle de olabilirdi:

        Elin ellisine laf ede ede evdeki elliyi yeniden bulmak.”

        Diğer Yazılar