Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Lanet olsun, ölüm-katliam zincirine bir bakın:

        Ali İsmail Korkmaz 10 Temmuz 2013’de Eskişehir’de öldürüldü. Başkalarının öldürülmesini protesto ediyordu.

        Ali Deniz Uzatmaz ise Ali İsmail’in öldürülmesini protesto etmiş; 10 Ekim’de Ankara Garı Katliamı’nda öldürüldü.

        Ozan CAN Akkuş da arkadaşı Ali Deniz için şu yazdı: “Ankara’da okuyabilmekti en büyük hayali. Nereden bilecekti ki? Gözlerimizden akan yaş bile ellerinizdeki kanı temizleyemeyecek. O temiz adam her zaman sizin yakanızda, bizim kalbimizde kalacak” yazmış; 13 Mart Ankara Katliamı’nda öldürüldü o da!

        Bir öteki için içi titremiş üç evlat böyle gitti ya; “fail zinciri”ne bakın bir de:

        Ali İsmail Korkmaz’ın katilleri: Polisler ve eli sopalı, linç sivilleri!

        Ali Deniz’in katilleri: Işid şeyhleri, canlı bombaları.

        Ozan CAN’ın katilleri: İlk tespite göre, PKK veya TAK azmettiricileri, muhtemelen kendi yaşlarında, kendileri gibi öğrenci canlı bomba(lar).

        Bir ötekinin ölümüne yana yana can vermiş üç gencin katillerini bir daha sıralayın:

        1.Polis-sopalı vatandaş. 2. Işid. 3. PKK veya TAK!

        ***

        Süleyman Demirel’in ömrümüzün ve talihimizin epey kısmını işgal etmiş tarihindeki en doğru sorularından biri şuydu:

        11 Eylül (1980) günü akan kan 13 Eylül’de nasıl durdu?”

        Demirel darbeci paşalara sormuştu; sonra da hep tekrarladı.

        2010’da tekrarlarken “cevabı” da verdi kendince:

        Kan akıyordu çünkü Sayın Evren’in Çankaya’ya çıkması gerekiyordu. Bu ithamla karşı karşıyadır. Evren Çankaya’ya çıksın diye, 11 Eylül günü o kanlar akıyordu maalesef.” (Sabah’ın arşivinden)

        Nitekim AKP iktidarı döneminde “darbelere karşı” davalardan 12 Eylül davasında Evren ve heyeti mahkum olurken, mahkemenin gerekçesinde Demirel’in o sözleri ve hemen altında şöyle yazıldı:

        Bütün bu hususlar göstermektedir ki, sanıklar tarafından koşulların oluşması için fırsat kollanmış, bu şekilde sanıklar devletin yapısını, rejimini, devlet kurumlarını, kurumlar arası ilişkileri düzenleyen Anayasa’yı hiçe sayarak, mevcut hukuk düzenini yok farz ederek iktidarı ele geçirmek suretiyle…” (Star Gazetesi arşivinden, A.A. haberi)

        ***

        Tabii ki o zaman da “terör, terörist, katil, katliam” vardı. Tabii ki bu zaman ile o zaman aynı şeyler değil.

        Ama Tarih, bugün ya da yarın Demirel sorusunun bir benzerini biraz tersten soracak; artık kim cevaplamak isterse:

        6 Haziran 2015 günü çoktan durdurulmuş olan kan, 8 Haziran’da nasıl aktı?

        ***

        Esasında 5 Haziran’da da akmıştı kan; HDP Diyarbakır mitinginde Işid’in Suruç, Ankara Garı provası 4 ölüde kalmıştı.

        Esasında ondan önce Ekim 2014’te de Çözüm-Barış süreci sırasında Yasin Börü ve dört kişinin (PKK sempatizanlarınca) katledildiği olaylar yaşanmıştı. Ama yine de umut vardı.

        Demek ki Çözüm zaten pamuk ipliğiydi; 7 Haziran ipliği koparıp attı.

        Devlet (iktidar) ile PKK’nın (sanki) aynı anda, HDP’nin üzerine barajı yıkmak istercesine verdiği savaş kararıyla.

        Onun için de 22 Temmuz’da Suruç’ta Işid canlı bombasıyla 34 kişinin; hemen ardından Ceylanpınar’da evlerinde iki polisin katledilmesi “gerekecek” veya “gelecek”ti!

        7 Haziran’ın ardına Suruç (Işid), Ankara Garı (Işid), Sultanahmet (Işid), Ankara Merasim Sokak-Askerî Servis Araçları (PKK veya TAK), Ankara Otobüs Durakları (PKK veya TAK) katliamlarında en az 216 insanın katledilmesi eklendi.

        O kadar değil tabii.

        Pusuda, bombada, patlayıcıda 300 civarında polis, asker “şehit” ve çoğu operasyonlarda, delik deşik enkaz kent ve ilçelerde, sokaklarda, bodrumlarda 400’den fazla “sivil” ile içeride-dışarıda yüzlerce “etkisiz hale getirilen.”

        ***

        Tarih belki başka isim verecek; Haziran Cinneti diyorum ben!

        Haziran Cenneti yapabilecek bir ülke, gençlerini peş peşe devirerek ancak cinnet geçiriyor olabilir; barışın, umudun ufkunu görmüşken hem de.

        İktidar söz vermişken, HDP söz vermişken hem de!

        Daha önce bunları yaşamış, 10 bin artı 30 bin eşittir 40 bin ölmüşken hem de. Hepsinin olabileceğini bile bile.

        İnsanlar Cizre bodrumlarında, Ankara Garı eteğinde, askeri otobüslerin dibinde, belediye otobüsü parçaları arasında, hastane kapısındaki listelerde evlatlarını, analarını, babalarını, kardeşlerini arıyor; DNA’lar topraktan, betondan, toz toprak arasından, yanık kemiklerden kazınıyor; evlatlarının kokularını, kazınmış dokularında arıyor ana babalar.

        Cesetler arasında 15 yaşında Eray’ın, 16 yaşında Emre ve Destina’nın, gencecik Zeynep, Nurettin, Buğra, Berkay, Melisa, Elif, Ayşe, Gökhan, Seda’nın isimlerini sesleniyorlar.

        Sağlık Bakanı rahatlatıyor: Kan ihtiyacımız yok… Öyle ya, zaten Can ihtiyacımız da yok!

        İçişleri Bakanı senin benim gibi kınıyor; Haziran Cinneti’nde yüzlerce can vermiş ülkede!

        Akla gelen ilk tedbir hemen Sayın Yayın Yasağı; ikincisi de katliamı protesto edenlere Sayın Biber Gazı, Sayın Toma, Sayın Plastik…

        ***

        Hasan Hüseyin de, biliyor kolay olduğunu ya, “Haziranda ölmek zor” diyor 53 yıldır:

        havada kuş soluğu kokusu

        hava leylâk

        ve tomurcuk kokuyor

        ne anlar acılardan güzel haziran

        ne anlar güzel bahar

        kopuk bir kol sokakta

        çırpınıp durur…

        Çırpınıp duruyoruz işte… Kesik bir kol gibi… Kesik koldan evlatlar gibi… Daha anne karnında can vermiş bebek gibi!

        ***

        Futbol ulemasının yerden yere vurduğu bir “insan”ın, Sarı-lacivert içinde Pereira’nın “Böyle olaylar olunca futbolda olanlar anlamsız kalıyor. Aileler acı çekiyor. Yakınlarını kaybeden birçok aile var. Burada devam etmeye değer mi, onu düşündüm. Umarım barış geri gelir” deyişi, Sarı-kırmızı forma içinde yerden yerin altına vurulan bir başka “insan”ın, Umut Bulut’un katliamdaki baba acısına, Gençlerbirliği taraftarı Buğra’nın anısına koşuyor.

        Bakalım “tribünler”de bizler, bunları ne kadar ve esas, neresinden, nasıl hissetmiş olacağız?

        Diğer Yazılar