Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İspanya maçında Arda Turan’ın “Türk seyirciler” tarafından yuhalanmasına Cumhurbaşkanı da tepki göstermişti.

        Haklıydı.

        Türk seyircilerin yuhaladığı Türkiye Milli Takımı Kaptanı”na İspanyol seyirciler ve oyuncular sahip çıkmış, alkışlamışlardı.

        Öyle işte!

        ***

        Pekiyi bu “yuhalama” hadiselerinde daha vahimi hangisiydi?

        Konya’daki İzlanda maçından önce, Ankara Garı Katliamı’nda 100 insanın öldürülmesinden dolayı yapılan, İzlandalı futbolcuların da saha ortasında kenetlendiği saygı duruşu sırasındaki yoğun ıslıklama ve protesto mesela!

        Nice iyi insanın ülkesinde, “Kötülük” dalgası; babalarını, annelerini, sevdiklerini paramparça yitirmiş çocukların, dul kadınların, evlatlarını ancak dokularından, kokularından, DNA’larından teşhis edip de bir kabir açan anaların, babaları üzerine üzerine yürümüştü.

        İnsan olan, bunu nasıl yapabiliyordu; acıyı, hem de çok büyük acıyı, hatıralarına usulen bir dakika saygı duyulan paramparça insanları hor görebiliyor, müstahak görebiliyor, o “saygı duruşu”nu dahi onların ruhlarına zehir edebiliyordu?

        Hiçbir dinin, hiçbir inancın, hiçbir vicdanın kabul etmeyeceğini sandığın bu acımasız, merhametsiz, kin ve nefret dolu hal; vahşice katledilmiş ölülere, kendi ülkesinin fertlerine karşı zalim kültür nereden çıkmış, onca insanın kafasına, kalbine, hoyratlığına nasıl işlemişti?

        ***

        Önceki gün Polonya-Portekiz maçı sırasında, ülkemizin havasını teneffüs etmiş Nani, Quaresma, Grosicki, Alves gibi oyuncuların belki daha yakından paylaştığı ortak bir duyguyla, tüm stat, “Türkiye’de Havaalanı Katliamı” dolayısıyla ayakta, saygı duruşundaydı.

        Alkışlarla.

        Saniyelerle de olsa, bir dayanışma duygusuyla.

        Kimseye öykünecek, özenecek değiliz ama…

        Daha mezarları taptaze olanların, paramparça vatandaşlarının ölülerini dahi ıslıklayabilen, yuhalayabilen bir “milli duruş”un da neresiyle gurur duyacağız?

        Nasıl olacak da utanmayacağız?

        Bunu nasıl edip de insanlık sayabileceğiz?

        Bu “Kötülük”ü, bu “Kötü Ruh”u hangi yüzle, hangi vicdanla, hangi imanla, hangi hislerle kabullenebileceğiz?

        ***

        Arıza desen, değil Rıza!

        Bu istikrarlı bir hal ve gidiş.

        Elbette kimse aynı fikirlerde, aynı ideallerde, aynı siyasi, ideolojik çizgilerde buluşmak zorunda değil ama…

        Bu kadar “birlik, beraberlik, bütünlük” lafı edilen bir memlekette, ölülerin hatırasına saygıda, ruhlarına karşı son bir vazifede dahi böyle hoyratça yarılmak nasıl oluyor da mümkün oluyor?

        Nasıl oluyor da, Kötülük, bir küçük “İyilik ihtimali”ni dahi silindir gibi ezip geçebiliyor?

        Nasıl beceriyoruz bu kadar kötü olmayı ve bu kötülüğü milliyete, dine, mezhebe dayandırabilmeyi?

        ***

        Hayalimiz şu olabilirdi:

        Bir siyasetçi, bir lider, öldürülmüş bir çocuğun annesini kalabalık bir meydanın “yuh linçi”ne sunduğunda, o meydanın bir anda susması ve bunu reddetmesi…

        Yahut tam tersine, bir meydan o acılı anneyi yuhaladığında, o liderin o meydanı kesin bir duygu, tepki ve ifadeyle susturması, buna isyan etmesi.

        Her ikisi de mümkün olmadı…

        Mümkün olan, her ikisinin de aynı “yuhlar”da birleşmesiydi!

        ***

        O yüzden, yas varken, başka ülke parlamentolarında anma yapılırken, bir stat dolusu “yabancı” Türkiye’nin acısını paylaşırken; bebek bekleyenin, 10 güne düğünü olanın, kardeşlerini okutmak için çalışanın, Işid’e katılmış oğlu için gelmiş Tunuslu babanın, birlikte katledilen Suudi ailenin, ekmek parası için koştururken paramparça düşenlerin ruhları huzurunda, ne kadar önemli olursa olsun, bir köprü açılışında “Bayram havası yaşıyoruz” denince de çok şaşırmıyoruz.

        Köprüye adı verilmiş Osman Gazi şaşırıyordur belki.

        Öyle ya, “dedesi” Süleyman Şah’ın kabrindekileri apar topar Işid’den kaçırıp “Yurtdışındaki tek Türk toprağı”nı katliamcılara teslim edince de “Büyük Operasyon” demiştik!

        Osman Gazi, köprüden bakıyor, bakıyor…

        Dede kabri Işid’e bırakılmış; geçici kabir ise, bir yandan “terörist” denip Eşme’de YPG-PYD’ye emanet edilmiş…

        Az ötede 42 insan, şurada 100 kişi daha, orada onca “şehit”, onca sivil, onca kayıp…

        Lakin bayram havası, işte!

        ***

        Kayınpederi, hocası Şeyh Edebali ona demiş ki, “Ey oğul… Bundan sonra öfke bize; uysallık sana… Yanılgı bize; hoş görmek sana… Geçimsizlikler, anlaşmazlıklar, çatışmalar bize; adalet sana… Kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana… Bölmek bize; bütünlemek sana… İnsanı yaşat ki devlet de yaşasın.”

        Osman Gazi bir de yerde paramparça yatan insanlara bakıyor ki…

        Hakikaten tam öyle!

        Diğer Yazılar