Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Demokrasi bayramı”na “Ohal halayı” şarttı.

        Çünkü biz bayramı matem, demokrasiyi olağanüstü yönetim olarak yaşamalıyız.

        Çünkü darbeye karşı sokağa çıkan halkın da, darbecilerin sokakta yanında bulamadığı halkın da, yani darbeye karşı durmuş her kanattan halkın da hak ettiği bu… mu!

        ***

        Basit bir şey soracağım.

        Böyle zor, karmaşık, karanlık sorular arasında hep birlikte sormalıyız:

        Bu musibet, bu cinnet, bu şiddet, bu felaket, Genelkurmay bildirisinin ifadesiyle “bu zillet, bu rezalet” halk içinden mi çıktı, devlet içinden mi?

        ***

        Soruyu iki soru yapalım:

        1.Darbeye teşebbüs eden, aklı durmuş, vicdanı kurumuş, gözü dönmüş şekilde halka (ve devlete) ateş açanlar, bomba atanlar, tankla ezen caniler “sivil halk” mıydı yoksa başta üniformalılar, “devlet görevlileri, devlet içindekiler” miydi?

        2.Darbecileri fark etmeyenler, içindeki, arasındaki, altındaki, yanındaki, yanıbaşındaki, dibindeki darbecinin de, planlarının da, eylem-katliam saatinin de farkında olmayanlar, tabiri caizse uyumuş olanlar, “devlet birimleri ve devlette birileri” miydi halk birimleri mi?

        ***

        Hadi biraz daha açalım:

        Halk mı o darbecileri terfi-tayin ettirip komutan, ast-üst, altüst yaptı?

        Halk mı o kadar “paralelci” bulup buluşturup ordu, polis, yargı, bürokrasiye kattı?

        Halk mı Cumhurbaşkanlarına, Genelkurmay Başkanı’na, Kuvvet komutanlarına bilhassa darbeci yaver ayarladı?

        Halk mı atadı şimdi kafadan “Fetöcü, paralel” denen hakim, savcı, polis ve müdürleri?

        Halk mı bugün “Fetöcü hain” olanları partisine milletvekili, Emniyet’e istihbarat amiri, mahkemeye kadı, Şuralarda paşa, paşalara maşa tayin etti?

        Halk mı şimdi “terörist” denenlere “terörizmle mücadele” için sınırsız yetki verdi, dokunulmazlık zırhıyla, tazminat kıyağıyla, alttaki askeri ezeceği Disiplin despotluğuyla donattı?

        Halk mı ayarladı askeri okul sınavını, KPSS’yi? Halk mı hile hurdayı yapmak bir yana, göz yumdu yahut farkına dahi varmadı?

        Halk mı uçak kaldırıp Rus uçağı vurdu; o uçaklarla bir de Meclis’i, Külliye’yi, Emniyet binasını vurdu?

        Halkın mı elinde onca istihbarat gücü, onca yetki, onca güvenlik, onca bütçe, onca örtülü ödenek, onca kadro, onca enişte, onca imkân vardı?

        Halk mı onca zaman hiç çaktırmadan kanlı darbe hazırladı; kimi devlet mensubu darbe ağı örgütlerken devlette bunun farkına bile varmadı?

        Halk mı koştur koştur Pensilvanyaya, “yurtdışı okullar”a gidip iltifatta, muhabbette bulundu, poşet poşet hediyeyle poz verdi?

        Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi mi darbeyi planladı, katliam emretti, darbe ısınırken uyudu?

        Bilmiyorum hakikaten; darbeyi “insan hakları savunucusu” avukat, yazar Orhan Kemal Cengiz mi organize etti?

        O gece komutan düğününe halk mı davetliydi?

        ***

        Millete de devlete de ateş açanlar, “halk birimleri” değil, “devletten birileri”ydi.

        Komutan rehin alan, kaçıranlar; ne kapılarından içeri sokmadıkları halktan birileriydi, ne de halktan birileri gözü dönmüşlere gafil avlanıp rehin düştü.

        Halk destek vermedi, halktan birileri direndi, tank üstüne çıktı ve cansız yere düştü!

        Çok açık söylemeliyiz:

        Tehlike, felaket, ihanet, şiddet; halktan değil, devlet içinde birilerinden geldi!

        Vatandaştan devlete ve birbirine karşı değil, ordu içinden orduya, devlet içinden devlete ve “ayrımsız” halka karşıydı.

        Böyle örgütlü kadim devlet ile 14 yıllık iktidar varken; onca “darbeyle mücadele, askeri vesayet kaldırma, sivilleşme”den sonra bile, demek ki şüphelenilmesi gereken esas yer halk değil, bizatihi devletmiş.

        Hem içinde bunca “darbeci” istihdam edebilme kapasitesinden dolayı…

        Hem onca güvenlik kapasitesine rağmen darbecileri, darbeyi bilememe kapasitesinden dolayı!

        ***

        Lakin darbecilik kokusu hep dokusunda bulunmuş “militer-militarist devlet”, hep darbeci üretmiş türetmiş devlet yapısı, o Milli Güvenlik ve Halkından Şüphe Devleti; darbecilerin yıllarca yuvalanmasına neredeyse (taammüden veya aymazlıkla) eskortluk, yataklık yapmış, sonra darbeyi ancak ordan burdan duymuş koca devlet ile darbeyi darbeci yaverinden haber alan, tayin terfi ettirdiği astı, “silah arkadaşı” kendisini teslim alırken fark etmiş ve ne yapabildilerse ancak sonradan yapmış koca paşalar oturuyor, karar veriyor:

        O halde, halka OHAL!

        ***

        Beyefendiler, efendiler, amcalar, abiler, kardeşler, reisler, ağalar, paşalar…

        Darbecilerin halka, devlet-millet kurumlarına, Meclis’e, Cumhurbaşkanlığına bile ateş açmasının kanla, canla, katliamla kanıtladığı gibi; onca komutan ve “darbeci” diye attığınız onca yargı- Emniyet mensubu, onca bürokratın (hepsi doğru ise) bunca zaman varlığının anlattığı gibi…

        Tankları sürüp ateşleyen halk değildir; tank üstüne çıkan halktır.

        Olağanüstü şüpheli, halk değildir…

        Olağan şüpheli, devlettir!

        Devlet, hem bunca darbeci çıkarabildiği, hem darbeci tankların, uçakların, silahların o gece yola çıkmasını ilk anda engelleyemediği için sadece utanabilir…

        Buyrukla, boyundurukla halkın karşısına çıkamaz!

        ***

        Halk ile hakları ve özgürlükleri bu felakette sadece özür dilenecek, eli öpülecek olandır…

        Şüpheyle deli gömleği giydirilecek, zanlı fotosu çekilecek, rehin alınacak, ayağı halhalle zincirlenip eli-dili “hal” edilecek olan değil!

        14 yıl önce Ohal kaldırıp “beraber yürüdük yollar” sonunda, sırılsıklam kan içinde varılacak yer bu hal değildir!

        Bu halle bayram, Ohalle demokrasi olmaz!

        Bu halka niye Ohal olsun… Bırakın hakikaten bayram olsun, hakiki demokrasi olsun.

        Hem “bütün milletimize, bütün halkımıza, bütün medyamıza teşekkür” ediyorsunuz, hem de bütün milletimize, bütün halkımıza, bütün medyamıza Ohal diyorsunuz!

        ***

        Bu yazının (ana) fikrini, en azından son sözleriyle paylaşanlardan biri, galiba Başbakan Yıldırım oldu.

        Tam bir özeleştiri yapmadan da olsa, hiç değilse, “devlet millete değil, kendine olağanüstü hal ilan etmiştir” dedi.

        Bakalım, devlet de millet de tarih de şahit olacak!

        OHAL her zaman devletin; milletin hakkı, hukuku, özgürlüğünden tırtıklamasıdır!

        İsterse kendine ilan etsin; Ohal’i halk değil, devlet uygular çünkü.

        Diğer Yazılar