Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yukarıdaki “sporcu” asker bu fotoğraf çekilirken 32 yaşındaydı.

        Bu fotoğraf bana geldiğinde artık hep 32 yaşında kalacaktı.

        Sporcunun zeki, çevik, ahlaklı ve ölüsü olarak!

        ***

        Tabii ki “terör var, terörle mücadele var”; 50 bin ölü var; daha onlarcası, yüzlercesi, binlercesi eklenecek kadar çocuk var ülkede.

        Tabii ki ölüm öyle tek tek, haber bile değil.

        Tabii ki bir askerin ölümünün böylesi resmen kutsal bile değil.

        Tabii ki ölümün böylesini ne haber yaparlar, ne büyük tören!

        Tabii ki “Asker tükenmez, aileler bölünmez” diye bağıran olmaz!

        Ama bir insandır; 24’ünde bir eşi, henüz baba bile dememiş 14 aylık bir kızı, çok özlemiş 6 yaşında bir kızı daha vardır.

        Ölüm, hem de merhametsiz bir emir komuta biçiminde gelmişse, “zayiat” olarak bir tabuta sıkıştırılıp da memleketine, karısına, minicik kızına yollanan bir insan (daha) vardır!

        ***

        Uzman Çavuş Savaş Çiftçi de, komutan “Nasılsın asker” diye ortaya karışık sorunca, “Sağol” demek zorundaydı.

        Sağ olabilmek için, “Bugün rahatsızım komutanım, spor yapmasam” dedi.

        Askeri disiplin, ast-üst ilişkisi, askerlikten soğumama şartı itiraz tanımadı.

        Yapılacak, yap!

        Ast-üst olunacak; altüst olunacak, ol!

        Aklında muhtemelen iki evladı, göğsünde o ağrı; atılmamak, işsiz kalmamak, daha fazla ezilmemek için; komutana sağol diyebilmek için ölümüne koştu, koştu…

        Yığılıverdi.

        Revire götürdüler. Bu kez Doktor Komutan inanmadı.

        Can çekişen bedeni “Spor istirahati almak için numara yapmak”la suçlandı.

        Sonra bir ambulans arkasına koyuverdiler numaracıyı!

        Doktor Komutan, üst idi ya, arkaya değil, ön koltuğa geçti.

        Tekrar çalıştı kalp son nefesle. Sonra oradan oraya. 7 Şubat öğlene kadar koma hali.

        Sağlam kafa sağlam vücutta derken, kafa ve vücudun derin uykusuna.

        Ölüm zaten başındaydı. Geldi, öne değil, yanına oturdu. Aldı, götürdü.

        İki çocuk, “Sporsever, spor emreder, numara çakar, külyutmaz emir komuta zinciri” sonunda babasız kaldı.

        Siz muhteremler muhtemelen bu haberi görmediniz, duymadınız.

        Bu kadar çok “şehit” ve “ölü ele geçirilen”in olduğu memlekette, iki çocuğu, genç bir kadını, bir babayı, sevgili bir analığı, onca arkadaşı kahreden “cebren zayiat”ı bir cinayete benzer bile saymadınız.

        Bir, iki ajans haberi şöyle geçti: “Görev yaptığı sırada kalp krizi geçiren Hava Uzman…”

        ***

        Savcı talimat verdi.

        Kesildi, biçildi, otopside de koşturuldu Savaş Çiftçi.

        Hayat savaşını emir komuta ile kaybetmiş; önce sesi, sonra nefesi ve de bedeni kesilmiş, memleketi Osmaniye’ye yollandı.

        Usul böyle: Bir Kaza Tetkik Heyeti kuruldu.

        “Şahit askerler” durumu anlattı.

        Tuğgeneral, hiç gelmediği uzman çavuş gazinosuna vardı:

        “Arkadaşlar, bölük komutanınız aleyhinde ifade vermişsiniz. Olmaz! Siz hiç erata kızmıyor musunuz? Takdir-i ilahi. Başınız sağolsun.”

        ***

        Savaş Çiftçi işte böyle numaradan öldü.

        Sayıyla vermemişlerdi zaten.

        Numarasını tabutuyla taşıdı.

        Numarasını iki minik çocuğuna miras bıraktı.

        Numarasıyla bir mezarlıkta parsel bulundu.

        Numarasıyla toprağa karıştı.

        Dokuz aylık bebekken annesini kaybetmiş, analığı büyütmüş, yıllarca hakikati söylememişler.

        Numaradan öldü, hakikatine kavuştu.

        Esas duruşta komutanlarına arz eder!

        Not: Ondan birkaç gün önce, bir anne, Gülsüm Koç da “PKK’nın kaçırdığı” uzman çavuş oğlu Zihni’nin yolunu gözlerken kalpten ölmüştü. “Gelinim Kürttür, biz kardeşiz” diyen kocasının elinden kaymıştı. 32 yaşında bir kadın, 11 ve 4 yaşında iki çocuk da “bir babanın dönüşü”nü bekliyordu.

        Not: Bazı “iyi şeyler”: AİHM’in mahkum ettiği “yargısız oda hapsi”nin nihayet kaldırılacağına dair haberler gibi.

        Diğer Yazılar