Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Terörle mücadele”de devlet hemen her şeyi denedi; 30 yıldır.

        Darbe anayasası ve kanunları üstüne; Tek parti ANAP; DYP-SHP (CHP) koalisyonu; bir yudum Refahyol; 28 Şubat rejimi; ANAP-DSP-Ara rejim mebusları koalisyonu; DSP-MHP-ANAP koalisyonu ve 10 yıldır da yine tek parti, AKP.

        5 cumhurbaşkanı, 7 başbakan, 10 Genelkurmay başkanı; sayısız MGK, bir sürü kanun.

        Onca istihbarat, onca Jitem, onca özel harekat, onca ABD, Suriye, İran, İsrail.

        Bire dört” diye hesaplı “50 bin ölümüz”!

        Diyarbakır mezbahası; binlerce kayıp, faili meçhul, yargısız infaz; onca domuz bağı!

        Onca itirafçı, tetikçi, işkenceci.

        Onca cezaevi, binlerce tutuklu ve mahkum.

        Onca enerji, onca kaynak, onca kaçak.

        Onca kin, nefret, düşmanlık.

        Onca dul, yetim, öksüz, sakat, travma, yaralı ruh.

        Onca “realite, mozaik, açılım, hepsi evladımız” titrekliği.

        Onca sınır ötesi, bombardıman, sürgün, göç, boşaltılan, yakılan köy.

        Onca tabut, onca bayrak, onca şehit, onca (farklı düşünen) subayın susturulması, onca Susurluk; onca yalan, onca inkar, onca toplu mezar, onca Türkçe ve Kürtçe ağıt.

        Onca yoksunluk, onca yoksulluk.

        Birbirlerinin yoksulluğuna mayın döşemiş, ateş açmış, pusu kurmuş, baskın yapmış onca evlat.

        Sıvasız evlerin boyasız analarının onca kavruk evlada sonsuz hasreti.

        Gencecik mezar taşları; taşsız, duasız, mezarsız onca ölü.

        ***

        Hiçbiri bir çocuğa adaleti teslim etmek kadar zor gelmedi resmiyetimize!

        Hala, 12 yaşında 13 mermi yemiş çocuğun ateş açtığı; attıkları merminin nasılsa yediğinin toplamı kadar olduğunu…

        Evleri önünde kamyonu hazırlayan babasının “terörist” olduğunu; dolayısıyla çocuğun da “terörist” olduğunu…

        Ayağında terliği, delik deşik çocuğun öldürülmesinin normal olduğunu anlatıyor devlet!

        Kızıltepe’deki olayı üst üste yazdığımda, Jandarma Komutanı adına bir albay arayıp “Ateş açan polis maalesef büyük bir hata yapmış” demişti.

        Devlet, devletin bildiğini dahi 8 yıldır kabul edemedi! AİHM’e “öldürülmeyi hak etti” savunması yapılıyor.

        Köylüye dışkı yedirilmesini; onca işkence ve infazı savunup rekor mahkumiyet alan devlet refleksi; Dink’in katlini adeta mazur gösteren “Nazi benzetmesi” gibi!

        Askerde “eğitim zayiatı” sayılan evladının akıbetini soran anneye sallanan “kulağından kendini vurdu” yalan dolanı gibi.

        ***

        Şimdi; Pozantı’da olanı ortaya çıkaran çocuk da, gazeteci Özlem de içeride!

        Bağla örgüte; kımıldamasın, kıpırdamasın!

        Taş atan ama hayatın bin taşını yemiş çocukları anlayıp anlatmak isteyen gazeteci, yazar, antropolog…

        12 yaşa 13 mermiden sonra Hopa’dan Diyarbakır’a, çocuklara koşmuş, Pozantı’da vicdan koşturmuş, acılı bir babanın deyişi olan “Ben bir taşım”ı kitap yapmış Müge Tuzcuoğlu da içeride.

        ***

        Diyor ki, “Çok pis kokan, nefes alınamayan nezarethanedeyken, küçücük bir çocuğun burada ne olabileceğini düşündüm. Çocuklarımın mahallesinden kelepçeyle geçtim. Oyuncakların, uçurtmaların, kuşların takılı kaldığı teller, tel örgüler…

        Suçum, toplumlar tarihi anlatmak. İlk insanlar suç olacaklarını bilebilir miydi?

        Kaç çocuğu insan gibi dinlediniz? Kaçının hayatını dinlediniz?

        Çocuğun taş atması, evet şiddet. Ama o çocuğu, ailesini köyünden çiçekle mi uğurlamıştın! Babası, amcası, dayısı kaza kurşunuyla ölmüştü!

        İnsan cezaevine girerken ardındakileri düşünüyor: Yalnız bırakmayın çocuklarımı, yoksulları, kadınları.”

        ***

        Bir de çocuklara adaleti deneseydiniz!

        Mecburi esaret!

        Bir yıldız daha suya yaklaştı ama; askeri okullarda öğrenciyi rehin alan ağır tazminattan sonra, “mecburi hizmet”in de (15 yıldan 10’a) indirilmesi gündemde.

        Çoğu (4 artı 4) gibi aile zoruyla askeri okula girmiş çocuklar; ister 6-24 ay astsubay eğitiminden, ister en az 8 yıldan geçmiş subay olsun, 15 yıla mahkumdu.

        Süre inse de eşitsizlik yine sürüyor; üstelik “mecburiye karşı firar”da hapis cezasına dair yenilik de yok! Bakan zaten “15 yıldan önce ayrılınca tazminat ödüyordunuz” diyerek konuyu karıştırıyor; hapsi unutuyor!

        Adaletsizlik; onu da vurur, seni de vurur!

        ***

        Suriye’de kayıp meslektaşlarımız Adem Özköse ve Hamit Coşkun’un biran önce geri gelebilmesi umuduyla!

        Diğer Yazılar