Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Güvenlik ülkesi başka şey güvenli ülke başka şey!

        Galatasaray Kulübü bunu o süper güvenlik kapısıyla, acı bir şekilde, bir basın emekçisinin canıyla öğrendi.

        Kendinizi koruyorsunuz…

        Ama bir medya işçisini koruyamıyorsunuz işte!

        Sadece güvenlikçi bir kulüpten değil, efendilerini ve kendilerini kollayıp gazetesi için kaza geçirmiş gazetecisini bile kolayca işten atabilen bir medyadan söz ediyoruz zaten!

        ***

        Sürekli olarak “terörle mücadele” eden, buna göre örgütlenen ve şartlanan…

        Başbakanının herkese “terörist, çapulcu, vandal” dediği ve çok sayıda korumayla gezip zırhlı arabada mahsur kalabildiği devletinizin “güvenlik”ten başı dönmüş…

        Ordu, polis, istihbarat, yargı sadece “devletin, milletin güvenliği” değil, sivil veya üniformalı büyüklerin her tür güvenliği ve konforu için donanmış…

        Lakin sıradan insanın hayatı güvenli değil, güvensiz, güvencesiz!

        ***

        Misal, otobüse bindin; yanıyor, dört can alıyor işte.

        Adı halk otobüsü, yakıtı mı kaçak ne?

        Birileri rantını kaparken birileri canını veriyor bu alışverişte!

        Otobüs yanmadı, diyelim.

        Freni patladı; altında kalabiliyorsun işte, öyle kendi halinde bir kenarda dururken.

        ***

        “Vandallar”a karşı Tomalarla, gazlarla, coplarla “güvenlik” sağlanan; Başbakan kızınca masaları toplanan İstiklal Caddesi mesela…

        Büyük Cadde yani Cadde-i Kebir iken, bir yağmurda cadde-i kubur haline dönüşebiliyor.

        Güvenliği yerinde ama kendini korumaktan aciz!

        ***

        Devlet, lüks siteler, plazalar, büyük işadamları, kimi çok ünlü medyacı, bankalar, bürokratlar¸ mebuslar, paşalar, emekli paşalar, şirketler, AVM’ler… hepsi “güvenlik” hummasıyla korunuyor…

        Ama işyerleri işçiler için “güvenli” değil; yılda 1000 işçiyi öldürüyor.

        “Güvenlik” odaklı devletin güvenlikleri sıkı sağlanan komutanlarca yönetilen ordusu, alttaki mensuplarının güvenli bir hayatı olması bir yana, acemi askerleri cephanelikte paramparça yapıyor; onlarca askeri intihara sürüklüyor; zoraki uçuş helikopterlerinde yok ediyor; “güvenlik” adına 34 köylüyü bombalayıp yere seriyor.

        Güvenlik çok sıkı ama ne askerlerin hayatı ne köylülerinki güvenli işte!

        ***

        Ordu, jandarma, polis üzerine on binlerce özel güvenlik işçisi, her köşede makineler ve cihazlarla, kameralar, muhbirler, dinlemeler, fişlemeler ile kafayı yemiş bir güvenlik devleti ile güvenlik piyasası var…

        Ancak minicik 5 kızının gölette boğulmasını…

        5 ayda erkek efendilerin, kimi devletten açıkça güvenlik bile talep etmiş, kimi daha 3 ay önce TV’de halk huzurunda evlenmiş 200 kadını boğazlamasını…

        Devlet çiftliğinde 3-5 lira yevmiye ile koyun sağdırılan 12 yaşında sütkızların dereye düşürülmesini…

        Güvenlikten deliye dönmüş AVM ‘nin şantiyesinde 11 işçinin yanmasını…

        Güvenlikle donanmış otellerdeki düğünlere maytap yetiştiren atölyede 21 kişinin havaya ve dumana karışıp toz haline gelmesini…

        Kdın işçilerin sıkı çalışsınlar diye kilitlendikleri tezgâh başlarında yanarak kül olmasını…

        Pazar artığı marulları toplayan çocukların kamyon altında kalmasını…

        İmam Hatip’ten bir minibüse doldurulup denize götürülen çocukların sudan ceset ceset çıkarılmasını…

        Feribottan denize otomobil düşürülüp minicik bir kızın yok edilmesini…

        Bir kızın kapağı açık kanalizasyonda kaybolup gitmesini…

        Elektrik işçilerinin su bisikletiyle gölde arızaya yollanıp kurban edilmesini…

        Arıtma tesisinde metan biriktirip 7 işçinin el ele öldürülmesini…

        Babası alt rütbeden diye askeri kampa sokulmayan çocuğun, dikenli tellerden girmek isterken elektriğe kapılıp güvenliğinize canını vermesini…

        Sözde “çok güvenli” ilan edip kalitesine kefil, parasına ortak olduğunuz madende 301 işçinin gömülmesini ve 432çocuğun yetim kalmasını önleyemiyorsunuz.

        ***

        Başbakan Gezi ile Gazze’yi karşılaştırıp dünyaya seslenmiş ya…

        “Senin canın can da onunki patlıcan mı” diye.

        İşte aynen öyle:

        Kendi güvenlikleri için de askeri, polisi, yargıyı, kanunları, istihbaratı, yolları, sokakları, her köşeyi, her sesi, her nefesi, yığınla imtiyazı tutanların, kendine yontanların canı can da…

        Bu “Ölü Türkiye”nin binlerce kadını, çocuğu, genci ve erkeklerinin canı patlıcan mı?

        ***

        Keşke başbakanı halk arasında bisiklete binebilseydi ülkemin…

        Çocukları da bisikletten bu kadar çok ve sık cansız düşmeseydi!

        Diğer Yazılar