Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Galatasaray ile Fenerbahçe Soma için de oynadı ya…

        İkisi ve de Beşiktaş ile Chelsea her gün “ölülerimiz” için maç yapsalar, katliamlara yetişemezler.

        Şimdi Fenerbahçe misal, Soma’da ölen 301 madenci için de sahaya çıkarken, yıllarca “Başkan”ın sağ kolu olmuş, geçmişte “cumhuriyetçi paşalar”la, şimdi de “demokrat iktidar”la tam takım olmuş Özhavuz Bey’in barajı da 5 insanı daha yuttu.

        “Daha” diyoruz…

        Çünkü tam orada, kimi yukarıdan düşen, kimi patlamış göbekten yağan betonun içinde kalıplaşan en az üç işçi daha cansız yatıyor.

        Sorun biraz da şu çünkü:

        Havuz sermayesini o kadar dolduruyorsunuz ki…

        Barajı milletin üzerine taşıyor!

        ***

        Barajı nizami şekilde 9.15’e kurduğu sanılan, önüne çizgi bile çizilmeyen Limak şirketi iki şey söylüyor:

        1. Talimatı devletten aldık.

        2. Piknikçiler yasak alana girmişti.

        Yani talimat federasyondan; suçlu ise ceza sahasında ofsayta yakalanan sıradan insanlar!

        Havuzun suçu yok.

        Barajın suçu yok.

        Barajı açarken Başbakan’ın “vatansever” diye kutsadığı Özhavuz Bey’in hiç kusuru yok.

        Çünkü vatan, zaten o toprağın altında yatandır!

        Oraya da yılda en az bin işçi atıyor irili ufaklı sermaye ile hamisi devlet!

        ***

        Bu baraj ve HES hevesinde sadece doğa, tarih, tarımsal araziler, köylülerin yaşam alanları değil; bizatihi insan hayatı “sırasız, sayısız” biçimde alınıp işte o toprağın altına gömülüyor.

        Alanya’da baraj inşaatında çalışan işçileri taşıyan servis aracının götürdüğü 8 candan…

        Giresun’da HES inşaatında birlikte ölen 4 işçiye, bir yılda HES şantiyelerinde can veren 25 insana…

        HES göletindeki elektrik arızasını tamir için, bilirkişi deyişiyle “imkansıza doğru” buz üzerinde deniz bisikletiyle ölüme yollanan 5 elektrik işçisine kadar.

        ***

        Devlet ve sermayenin havuz iştahı, “büyüyen Türkiye”de “yürüyen kervan” hırsı, elbet “hizmet aşkı ve vatanseverlik” sınır tanımıyor:

        Misal, Pamukova’da hızlı treni hızsız raylarda koşturuyor; 41 ölü.

        Ama devrin bakanı da müdürü de 10’uncu zafer yıllarında.

        Misal, teftiş olacak diye Afyon’da cephaneliğe zorla tıkılıp bir anda paramparça olan çoğu acemi 25 askerin DNA’ları topraktan kazınıyor ki, aileler hiç olmazsa bir cenaze kaldırabilsin.

        Misal, son dönemde ışid mişid de dahil, serbest örgüt bölgesine dönmüş Devlet Üretme Çiftliği’nde 3-5 TL yevmiyeyle taşerona emanet edilen Ceylanpınarlı ceylan gözlü 10-12 yaşında kızlar, üç hamile kadın, 10’u bir arada kamyondan suya gömülüyor.

        Ama herkesin keyfi yerinde!

        Misal, havasız arıtma tesisine sokulan 7 işçi;

        Gözde tersanelerden birinde filikayı prova izin içine doldurulup denize atılan 3 işçi;

        Askeri tersanede sulara gömülen 10 asker;

        Madenlere gömülen yüzlerce işçi, inşaatlardan ölüme dökülen yüzlerce işçi;

        Kur’an kursundan alınıp denize boşaltılan 6 öğrenci…

        ***

        Pekiyi siz, hiç ölülerinizi sayıyor musunuz?

        Korkunç sayısının farkında olmak manasında da…

        Hiç olmazsa ölüsüne saygı duymak manasında da.

        Çünkü normal bir kamu vicdanı, bu kadarını kaldıramaz.

        Çünkü bu kadar çok, sık ve sıradanlaştırılmış ölümün, çocuğunuz başına gelmeyeceğinden nasıl emin olabilirsiniz?

        Çünkü merhamet ve adalet laflarını ağızlarından düşürmeyenlerin, böyle merhametsiz bir düzende böyle adaletsiz bir sisteme abanmalarını vicdan da hukuk da kaldıramaz.

        Çünkü sadece merhametsizlik ve adaletsizlikle kalmayıp…

        Cephaneliğin suçunu paramparça askerlere…

        Deniz bisikletiyle buzda ölümün suçunu ölü işçilere…

        AVM şantiyesinde kül olmanın suçunu naylon çadırda eriyenlere…

        Köylülerin bombalanmasının suçunu o çocuklara ve katırlara…

        Baraj katliamının suçunu da insanca tek mutluluğu piknik olan mazlumlara yüklemek için de örgütlenmiş, arsızlaşmış, yüzsüzleşmiş, zalimleşmiş bir sistem bu.

        Kendi evlatları için, kendi hayatları için el ele nizami baraj kuramayan milyonlarca sıvasız hanenin üzerine sularını, bombalarını, alevlerini, havuzunu, kutusunu, kasasını, küstahlığını, lağımını, kusmuğunu boşaltan bir şey işte!

        Diğer Yazılar