Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İş kazalarıyla mücadelenin doruk yaptığı bir an oldu o an.

        Çalışma Bakanı Faruk Çelik Bursa’da bir hastaneye gitti; bir yakınını ziyaret için.

        O sırada gözü oradaki bir inşaata takıldı.

        İşçiler, hiçbir güvenlik tedbiri alınmamış iskeleler üzerinde dolaşıyor, 10’uncu kata (kimi habere göre 7’inci kata) öyle çıkıyordu.

        Hemen müdahale etti bakan.

        Teftiş Kurulu Başkanı’nı aradı, iş müfettişleri geldi, inşaat mühürlendi.

        ***

        Çelik bu anında, yerinde ve kesin müdahaleden sonra dedi ki:

        “Vali Bey de yanımda, Dışarıdan bakıyoruz. Ha düştü, ha düşecek işçiler. Anlık hadise. Binanın cephe yenileme çalışması. Hafta sonu tatilinde bitirilmeye çalışılıyor. O sırada bir işçinin hayatı bitecek, düşünen yok.”

        Çocukluk hakkını teslim edelim; sonradan ticaret, hatta gazete yazarlığı yapmış olsa bile, kendi anlatımıyla Bakan’ın çocuk işçi olmuşluğu var.

        Hem de 14 yaşında, inşaatlarda. Anılarını anlatırken “Ayağına çivi battığını” da söylemiş.

        Fakat işin öteki tarafı şu:

        Çelik’in partisinin iktidarı boyunca 14 bin dolayında işçi, işyerlerinde can verdi.

        Öyle çivi batmasıyla değil…

        Neredeyse yarısı, inşaatlarda düşerek!

        Bakanlık yaptığı yıllar ile de 1000-1200 ölü işçiyi çarpsın Çelik!

        İş Güvenliği kendi sorumluluğundayken, yani iki taksitte ve ceman beş yıl Çalışma Bakanlığı yaparken, 6 bin kadar ölü!

        ***

        Hepsinde esas sebep o sıra Bakan’ın o civarda bir ziyarette bulunmaması mıydı…

        Yoksa başı ve gözü dönmüş büyümede rant arsızlığına “yürü ya kulum” denmiş olması mıydı?

        Bakan işte o felaket günün Mecidiyeköy’de bir hastanede ziyarete gelse misal, o asansörü görse, duysa bile rahatça müfettiş çağırıp mühürletecek miydi?

        Liderinin yakın dostu tersanecinin işçileri oracıkta ölü yatarken ne yaptı?

        Havuz’dan bir müteahhidin, bir madencinin üzerine böyle gitti mi hiç?

        Soma’da onca ihbar ve alarm olmuşken, ne yapabildi; Enerji Bakanı o madeni överken?

        Piknikçileri yutmadan önce işçileri yutan baraj için büyük işadamı Havuzdemir’e, mühür bir yana, gönül bile koyabildi mi?

        Mecidiyeköy katliamının inşaatı 6 ay önce de 19 yaşında bir işçiyi 15’inci kattan atmıştı; 6 bin TL’lik para cezası dışında esip gürleyebildi mi, mühürleyebildi mi bakan?

        “İşçiler köylü, ondan düşüyor” diyen İş Güvenliği Genel Müdürü’nü 6 yılda 6 bin ölüye rağmen değiştirebildi mi?

        Soma’da son dualarında birbirine sarılmış işçilerin cesetleri çıkarken, 432 yetim tabutlara sarılmışken hiç istifayı düşünebildi mi…

        Ayağına batmış o çivinin sızısını, binlerce ölü karşısında vicdanının tam orta yerinde duyabildi mi?

        ***

        Çünkü kendisi de o inşaatı mühürlettikten sonra diyor ki…

        “Cüzdanlar düşünülüyor da vicdanlar niye düşünülmüyor?”

        Onu esas kabinede diyecekti Sayın Bakan; öncekinde, bugünkünde.

        Onu bizden ziyade, 11 işçinin canını alan inşaata bakıp onun patronuna diyecekti…

        Liderinin telefonda ihale bağışladığı tersane patronuna diyecekti…

        O cehennem madenini övmüş Enerji Bakanı’na diyecekti!

        Yoksa laf güzel…

        Ama onu bir işçiyi iskelede gördüğünde değil, binlerce işçiyi iskeleden düşerken görüp çoktan söyleyecekti!

        ***

        En radikali, Bakan’ın işçilere çağrısı:

        “Böyle bir çalışma ortamında siz çalışmak zorunluluğunda değilsiniz; çalışmama hakkınız var.”

        Hadi bakalım:

        Grev yasaklayan, direnişler üzerine polis boca eden, işçilerin katledilmesini değil onu protestoyu gazlı başarıyla önleyen, Yatağan işçilerini yerde sürükleyen hükümetin yetkili bakanından “eylem” çağrısı bile geldi.

        Bunun adı, “çalışma şartlarını protesto için iş bırakma”dır!

        Bakan yalan mı söyleyecek:

        İşçiler, buna hakkınız var!

        Deneysel hükümet!

        Çalışma Bakanı nasıl iş güvenliği ihlalini, hastane ziyaretinde tesadüfen karşıdaki inşaata bakıp kendi deyimiyle “müşahede” etmişse…

        Ekonomi Bakanı da “ithal malı bolluğu”nu mangal bakarken müşahede etmiş!

        Habere göre Sayın Bakan “mangal” alacakmış! Birine bakmış, Çin malı. Almamış, ötekine bakmış. O da. Bakmış hepsi ithal.

        “Mangal bile ithal” demiş, ithalata karşı tedbirler tasarlamaya başlamış.

        Görerek, elleyerek, dokunarak “deneysel” araştırma çok iyi.

        Misal, Başbakan yahut tüm kabine, Işid’i anlamak için de gidip dokunabilir elemanlara.

        Belki rehineleri görme fırsatı, böylece çoluk çocuk 49 insanın orada olduğu bilgisi de elde edilir!

        “Amerika’yı keşfetmek” için zaten bazen Obama, bazen daha alt kademeler bizzat görülüyor.

        10 işçinin ölümünün ertesinde Vali “Seviyorum seni ölüm” diyebiliyor ya, işte hep öyle deneysel!

        Görmeden, ellemeden, dokunmadan asla!

        Diğer Yazılar