Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU soruya ekonomik-sosyal ve ekonomik cevap arayışım devam ederken, dikkatimi en çok çeken tespiti, İngiliz Marksist tarihçi Eric Hobsbawm‘ın çalışmasında buldum. Şöyle diyor Hobsbawm: “Avrupa coğrafi bir birim olmaktan çok, entelektüel bir kurgudur.” Çok önemli ve bence Francis Bacon‘ın 1600’lerin başında ilk defa ortaya attığı “biz Avrupalılar” cümlesini 1900’lerde tamamlayan bir “saptama”!

        Sevgili dostlar, şimdi “çöken Avrupa gerçeğini” bu tespitten yola çıkarak sorgulayalım ve soralım; Bulgaristan, İsveç, Kıbrıs Rum kesimi ve birçok ülke “din harici hangi ortak entelektüel” kurguda birleşebilirler, “union yani birlik” olabilirler? Olamazlar! Avrupa’nın “bir olamadan çökme yoluna girmesinin” de altında bana göre bu “gerçek” yatar!

        Sonuç: Daha önceki yazılarımda “merkez bankası ve ordusu olmayan bir birlik olamaz” demiştim. Şimdi bir cümle daha ekliyorum: “Merkez bankası, ordusu ve en önemlisi entelektüel kurgusu olmayan” bir BİRLİK tesis edilemez! Bu noktada aklıma bir soru daha geliyor, onu da yarın tartışalım: “Entelektüel ortak kurgusu” olmayan ülkeler tek parça kalabilirler mi?

        Bize Arapları Camus’nün gözüyle anlattılar !

        1946 sonrası Türkiye’de “Arap düşmanlığı” artar. Aslında olayın özü sadece Arap düşmanlığı değil, “Türkiye’nin petrol ve gaz zengini topraklar ve yakın komşular” ile arasına set çekilmesidir! Üretmek yerine “Batı Bloku’ndan borçlanan” Türkiye, enerji kaynaklarına da Batılı şirketlerin aracılığıyla ulaşmalıdır ve amaca da kolayca ulaşılır!

        Sevgili dostlar, yıllarca “İran’ın ne kadar öcü”, “Arapların nasıl pis ve beraber olmaya tahammül edilemez insanlar” oldukları propagandası altında kaldık! Londra’nın en iyi yerlerini Araplara satan İngilizler, Türkiye’de tam tersini savundurttular. İran’a “nükleer reaktör” satan Fransa, Almanya ve hatta el altından “savaşı destekleyen” Amerika, Türk halkına “İran sizi yer” şiiri okuttular! Uzun lafın kısası; bize Arapları Camus’nün “Yabancı’sındaki sadece Araplar” olarak “pazarladılar” ve bugün ortaya atılan “sıfır sorun” politikasını “elli yıldan fazla” engellediler.

        Sonuç: Arap hayranı veya Pers âşığı değilim. Hatta “ilk tercihim de değiller” ama gerçekleri de görmem gerektiğinde “tek dişi kalmış Batı’nın propagandasından” kurtulmayı da birey olarak bilirim! Türkiye’nin Ortadoğu politikası her şeye rağmen doğru ve “yılgınlığa kapılmadan” mutlaka uygulanmalı!

        Evlerin altında içkili yer olmaz

        BOĞAZ’da “müzik tartışması” Murat Bardakçı‘nın “Neden 23.59?” sorusuyla daha da şiddetlenirken, konuya bir halka daha eklemek ve özellikle Bağdat Caddesi’ndeki “barlar sokağı” ile “en kötüsü” noktasına varan “ailelerin oturduğu evlerin altında içkili mekân” noktasına değinmek istiyorum.

        Sevgili dostlar, bu konu bence “çok çok önemli” ve rahatsız edici! Bu mekânlar açılsın ama “planlanan bölgelerde” yer alsınlar. Bir örnek vereyim; kadıncağız çocuğunun elinden tutmuş evine gidiyor, giderken apartmanların altında yola uzanan masalarda kafayı bulanların arasından geçmek zorunda kalıyor! İstanbul’a bu “başlıklarda çok ciddi” bir disiplin lazım! Haydi “güçlü devletimiz” göster kendini... Daha doğrusu “Devlet otoritesini” kullanan hükümetimiz, göster iradeni ve “kamuoyuna” aldırmadan “düzenle” gerektiği gibi...

        Diğer Yazılar