Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Krallar ve tanrılar ovası…
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ZEUS, Kibele, Attis, Sabazios, Men, Justinianus, İskender, Heredot, Karun (Kroisos), Kroş (Cyrus), Darius…

        Hepsi Ankara’ya 100 km kadar uzaklıktaki ovanın tanrıları ve kralları…

        Ancak 3 bin yıl kadar önce kurulduğu günden beri önde olmayı hiç tercih etmedi.

        Bugünkü kimliği M.Ö 7’nci yüzyılda da benzerdi; İskender’in meşhur düğümü çözemeyince sinirlenip kılıcıyla kestiğinde meşhur olmayı hiç düşünmemişti…

        Hep mütevazı kimliğiyle kaldı…

        Bugün ise UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde Türkiye’nin 20’nci varlığı olarak tescil edildi…

        EŞEK KULAKLI MİDAS

        Gordion’dan, Eşek Kulaklı Kral Midas’ın, krallığa adını veren babası Gordios’un mirasından söz ediyorum…

        Mitolojiye göre bir kahin, yeni bir lider arayışında olan Friglere, kente öküz arabası ile giren ilk adamın kral ilan edilmesi gerektiğini söyler...

        Yoksul bir köylü olan Gordios, kral olduktan sonra geldiği öküz arabasını, adını verdiği bölgenin tanrısının tapınağına adar…

        O kişi, Zeus’un yılan haline bürünüp Persephone’yi hamile bırakması sonrası doğan oğlu Frig Tanrısı Sabazios’tur…

        Arabasını kızılcık ağaçlarıyla tapınağa öyle güçlü bir düğümle bağlar ki çözebilmek olanaksızdır…

        Kral Gordios, düğümü çözecek kişinin Asya’nın hakimi olacağını söyler; bu söz de bütün coğrafyaya yayılır; çözmek için gelenlerin hiçbirisi de başarılı olamaz.

        İSKENDER’İN KILICI

        Büyük İskender, Frig ve Lidyalıları yenip M.Ö 334’te Gordion’a girdiğinde, aklında Pers Kralı Darius’u yenmekten daha önemli bir hedef vardır.

        Düğümü çözmek ve Pers İmparatorluğunun fatihi, Asya’nın hakimi olmak…

        İskender düğümü çözmek için çok uğraşır, ancak sabırsızca davranıp kılıcıyla düğümü kesip atar...

        Mitolojiye göre İskender bu davranışı ile tanrıların gazabına uğrar, 33 yaşında ağır hastalanarak hayatını kaybeder…

        Heredot’un eserinde sözünü ettiği Lidya’nın efsanevi Kralı Karun (Kroisos) ile Pers Kralı Büyük Kroş’un (Cyrus) Kızılırmak yakınında bir türlü yenişemediği coğrafyaya hakim olmuşken ölmesi efsanelerin yayılmasına yol açar…

        Tam da Pers Kralı Darius’u yendiği ve Asya’nın hakimi olduğu dönemde ölümü hep Gordion’un lanetine bağlanır.

        Eşek Kulaklı Kral Midas’tan sonra gelenlerin bir türlü dikiş tutamadığı Gordion’un hikayesi de 1900 başında başlayan kazılara kadar hep lanetiyle anılır…

        Kızıyla bütün gerçek de gün yüzüne çıkar…

        Büyük höyüğün önündeki küçük höyükte bir askeri barınağın olduğu bu tarihteki kazıyla anlaşılır.

        Barınağın dikkat çeken tarafı bir çatışma sonucu yıkıldığının net şekilde görülmesinin ötesinde, yapının dış duvarlarına saplanmış yüzlerce ok ucunun da hala duruyor olmasıdır.

        Yine M.Ö. 6’ncı yüzyıla tarihlenen Lidya eserleriyle dolu garnizonun hemen yanı başında, aynı döneme tarihlenmiş bir tümülüs mezar da yer alır…

        Gordion krallığının yayıldığı coğrafya aslında küçük çok da küçük sayılmaz…

        Ankyra’nın (Ankara) krallığı sınırları içinde yer almasına karşın, üzerindeki kaya oyma askerleri ile meşhur Gavur Kale’nin bulunduğu Oyaca’dan başlayıp, Kızılcahamam yakınlarındaki Mahkemeağcin Köyü’ne, batıda da Eskişehir yakınlarındaki Sivrihisar’a kadar uzanır…

        Bizans İmparatoru Justinianus döneminin yazarlarından Stephanus, 60 kitaplık Etnika adlı eserinin Ankyra ile ilgili bölümünde Aphrodisiaslı Apollonios’u kaynak göstererek mitolojik bir öyküden söz eder.

        Buna göre Galatlar Anadolu’ya geldiklerinde Pontus Kralı Mitradates’e hizmet ederek, Mısır Kralı Ptolemaus Philadelphos’un askerleri ile Paphlagonia’da (Kastamonu) savaştılar ve onları Karadeniz’e kadar sürerek gemilerinin çapasını savaş armağanı olarak getirdiler.

        Yaşadıkları ve Başkent yaptıkları kentin adını da bundan dolayı Ankyra koydular.

        GALATLAR ÖNCESİNDE DE VARDI

        Bu hikayeyi çürüten ise Flavius Arrianus’un, İskender’in savaşlarını anlatan Anabassis adlı eseridir.

        Mısır Kralı I. Potolemaus’un belgelerine dayandırdığı eserinde Arrianus, İskender’in MÖ 334’te Paphlagonia (Kastamonu) Elçisinin Ankyra’da bir kış beklediğini anlatır.

        Yeni Galatlar Anadolu’ya geçmelerinden 55 yıl önce kent Ankyra adını almıştı.

        Gordion da onun öncesinde varlığını sürdürüyordu.

        KİBELE’NİN AŞKI ATTİS…

        Hatta o denli ki Tanrıca Kibele’nin de yakışıklı Attis’e aşık olduğu topraktı.

        Mitolojiye göre göklerin tanrıçası Kibele, yakışıklı Attis’i görünce gönlünü kaptırır ve ondan evlenme sözü alır…

        Ancak hovarda gönüllü Attis, verdiği sözü unutup Pessinus Kralı’nın kızına aşık olur ve onunla yıldırım nikahla evlenmeye karar verir.

        Mitoloji bu ya, düğüne Tanrıça Kibele de davet edilir.

        Düğün meydanında Attis ile karşılaşan Kibele, “Hani benimle evlenecektin?” diye sorar…

        Attis, Tanrıçaya verdiği sözü hatırlar ve onurunu korumak için erkeklik organını kesip atar, çığlıklar içinde etrafında dönmeye başlar…

        Tanrıça Kibele de onun bu onurlu davranışını ödüllendirip kendisini bir çam ağacına dönüştürerek dört mevsim yeşil kalmasını sağlar…

        Bu denli mitolojik ve tarihi hikayelere konu olan, antik eserlerde net atıf yapılan, ünlü besteci Ferit Tüzün’ün “Midas’ın Kulakları” adıyla 1966-1969’da operaya kazandırdığı Gordion, önemli bir mirastı…

        Umarım UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdikten sonra bu kıymeti daha belirgin hale gelir.

        En azından Gavurkale’de her yıl biraz daha eriyen Frig askerlerinin 2 bin yıllık varlığının devam etmesi sağlanır.

        Gordion da bugüne kadar unutulmuşluğundan çıkıp, hak ettiği noktaya ulaşır…

        *

        Fresh Ankara…

        SİZİN de bu ay sonuna kadar muhakkak gidip görmenizi hararetle salık veririm…

        Fresh Ankara adı gibi taze insanların buluştuğu bir sanat etkinliği…

        Güzel sanatlar alanında öğrenim görmekte olan veya yeni mezun öğrencilerin sanatçı adayı olarak mesleki gelişmelerine katkı vermek amacıyla yola çıkan bir sergi…

        Resim, heykel ve seramik alanında genç yeteneklerin önemli eserlerinin yer aldığı sergi bu yıl ikincisini gerçekleştiriyor.

        Anadolu’nun 68 ilinden 545 genç yetenek başvuruda bulunmuş, bunların içinden 52 şehirden gelen 200 sanatçının 600 eseri, güzel sanatlar alanındaki akademisyen ve sanatçılar tarafından sergilenmeye değer bulunmuş.

        Hepsinin kendine özgü bir tarafı var…

        Meraklılarına hemen söyleyeyim, hepsinin eserlerinin aynen kendileri gibi iskeleti kendini gösteriyor, detayına hakim ışığı resmediyor ve derinliğini de net şekilde ortaya koyuyor…

        Dikkat çeken tarafı da gelenlerin ağırlıklı bölümünün Doğu ve Güneydoğu’dan olması…

        Bu yıl Karadeniz’den ve batı illerinden gelenlerin eserlerindeki dijitalin olanaklarını kullanma becerisi de görülmeye değer…

        Yıllardır unutulmuş, çevresine Pazar yeri gibi stantların kurulduğu, inşaat içinde görülmez hale gelmiş eski Hipodrom içindeki Atatürk Kültür Merkezi’ndeki sergiyi gidip görün.

        Türkiye’nin genç yeteneklerini görün…

        Şunu belirteyim ki çoğuyla sohbet ettim, gurur duydum…