Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Çok Kültürlülük Nedir?

        En yalın ifadeyle kültürel çoğulculuğu ifade eden bir kavramdır. Çok kültürlülükte farklı kültürel kimliklere sahip toplulukların aynı toplum içinde varlıklarını kabul etme, birbirleriyle olan ilişkilerini herhangi bir çatışmaya imkan vermeden eşit ve barış içinde sürdürme ve var olan tüm politik imkanlardan eşit düzeyde yararlanma esastır. Ayrıca çok kültürlülük sadece farklılıkları kabul etmekle kalmaz aynı zamanda farklılıklardan herhangi birisinin tek başına hakim olmasını da öngörmez. Bu bağlamda çok kültürlülük her şeyden önce, karmaşık iki ana unsura dayalı bir yapılanmayı içerir. İlki, değer düzlemi ile ilgili sorun, diğeri de bu karmaşık duruma karşı takınılan siyasi tavırdır.

        Diğer yandan çok kültürlülük kavramı konusunda net bir uzlaşının olduğu da söylenemez. Türkçe çevirilerinde kavramın "çok kültürlülük" ya da "çok kültürcülük" şeklinde kullanımları görülmektedir. Ayrıca çok kültürlülüğü ve çok kültürcülüğü iki farklı yaklaşım olarak değerlendiren kuramcılar da vardır. Kavramın gelişimi "multi" eki eklenmeden önce, kelimeye "çokluk" anlamı katmak için Latince kökenli "pluri" kullanıldığına, daha sonra bu kavrama farklılıkları da kapsayan çeşitlilik ve çoğulluk kazandırmak için "multi" kelimesinin eklenmiştir. Böylece kavramın bir ideolojiye dönüştüğüne, dolayısıyla çok kültürlülük tanımlarında "çok" ve "kültür" kavramları üzerine yoğunlaşılmaması gerektiğine dikkat çekilmektedir. Nitekim çok kültürlülüğü ulus devlet, etnisite ve dinden oluşan üç başlıklı bir bilmece olarak değerlendiren Bauman (ö. 2017), "Çok kültürlülük, mevcut kültürlerin sayısınca çoğalan eski kültür kavramından çok yeni ve kendi içinde çoğulcu, kendi ve ötekilere atfedilen kültür uygulayımıdır," şeklinde tanımlar. Parekh ise tanımında, hak talebinde bulunan ve çok kültürlülük terimi altında toplanan hareketlerin hepsini çok kültürlülük olarak değerlendirmeyi reddeder ve çok kültürlülüğün "tek başına farklılık ve kimlikle ilgili değil, kültürle kaynaşmış ve ondan beslenen farklılık ve kimliklerle, yani bir grup insanın kendilerini ve dünyayı anlamakta, bireysel ve toplu yaşamalarını düzenlemekte kullandıkları inançlar ve uygulamalar bütünüyle alakalı" olduğunu söyler. Kymlika ise bir devletin çokkültürlü olması "farklı uluslarından kopup gelmesi ile ve bu kimliklerin devletin siyasi hayatından önemli bir temsil noktası olması ile mümkün olabilir" demektedir.

        Çok kültürlülüğün bir kavram olarak ilk ortaya çıkışı 16. yüzyıl başlarından itibaren sömürgecilik dönemiyle başlar. Sömürgecilik döneminde kültürler arası ilişki ve etkileşimler sadece sömürgeci toplumun kültürü ile sömürülen toplumunun kültürü arasında değil, aynı zamanda dünya çapında kurulan ekonomik ilişkiler ağı sayesinde, diğer başka kültürler arasında da söz konusu olmuştur. Çok kültürlülüğün çağdaş dünyada tartışılması ise ABD ve Kanada'da farklı bir dili konuşan ve kendilerine ait olduğunu düşündükleri topraklarda yaşayan insanların, kültürel kimliklerinin tanınması talepleriyle başlar. 2. Dünya Savaşı sonrası Batı Avrupa'ya ve özellikle Amerika kıtasına yönelik yoğun göç dalgalarının ortaya çıkmasıyla yaygın kullanımı sosyal bilimlerde başlamıştır. Ayrıca küreselleşme ve onun sunduğu imkanlar yanında ulus devletlerin vatandaşlık anlayışının kültürel çeşitliliklere karşı yaşadığı sorunlar ile türdeş vatandaşlık prototipleri, çokkültürlülüğü önemli bir tartışma alanı haline getirmiştir. Ulusçuluk yaklaşımdan farklı olarak çok kültürlülükle temelde çeşitliliğe vurgu yapılırken bunun normal sayılması gerektiğine atıfta bulunulmaktadır. Bu durumda çok kültürlülük, ulusal birlik üstü ya da dışı bir durumdur.

        Dünyada çok kültürlülük kavram olarak ilk kez 1957'de, İsviçre'de kullanıldı. Fakat kavram, siyasi ve kültürel anlamda daha çok 1960'ların sonunda Kanada'da meşhur oldu. Kavram İngilizce konuşulan diğer ülkelere hızla yayılıp tartışılmaya başlandı. Dolayısıyla modern anlamda çok kültürlülük, Kuzey Amerika çıkışlı bir kavramdır. Çok kültürlülüğün bir isim olarak kullanılışı ise Kanada ve Avustralya toplumlarının temel özelliği olan kültürel çeşitliliği toplum ve hükûmet politikaları olarak teşvik etmesine işaret etmektedir. Kuramsal olarak "çokkültürlü vatandaşlık" kuramı ile Will Kymlicka ve "tanınma politikası kuramı" ile Charles Taylor'ın görüşleri dikkat çekmektedir. Çokkültürlülüğü felsefi ve siyasi bir yaklaşımla yeniden yorumlayan Bhikhu Parekh, Zygmunt Baumann ve Alain Touraine vb. düşünürler de çokkültürlülüğün kuramsal zeminine önemli katkılar sundular. Çok kültürlülük öncelikle felsefi ve sosyolojik bir kavram olarak ortaya çıksa da kısa sürede siyasi bir boyut kazanmıştır. Çok kültürlülüğün siyasi bir anlayış olarak devletlerin temel özelliklerinden biri olması gerektiği konusu daha çok liberal teorilerle gündeme gelmiştir. Liberaller çok kültürlülüğün siyasi bir boyut kazanması için onu teorik boyutta ele alırlarken, ABD'de 60'lı yıllarda başlayan toplumdaki siyasi hareketlenmeler (Amerikan toplumunda siyasal ve toplumsal hareketler daha çok kölelik karşıtı söylemlerle başlar) ve dünya genelinde yaşanan siyasi gelişmeler çok kültürlülük taleplerinin kendiliğinden yükselmesini beraberinde getirdi.

        1970'lerden itibaren Kanada, Avustralya gibi daha çok göçmen alan ülkelerde kültürel, etnik, dinsel ve dilsel farklılıkların kamusal alanda görünürlüklerinin sağlanabilmesi için "kültürel tanınma hakları" temelinde yeni siyasi söylemler kabul görmeye başladı. Bu söylemlerin kültürel ve siyasi olarak egemenlik kazanmasıyla asimilasyona dayalı geliştirilen "Erime Potası", "Anglo-Sakson Uyum Modeli" gibi kimlik politikaları geçerliliklerini kaybederek yerlerini etkileşim, tolerans, hoşgörü, birlikte yaşam, saygı gibi konularla beslenen çok kültürlülük söylem ve teorilerine bırakmaya başladı.

        Çok kültürlülük daha çok uzun zamandır göç alan, sömürge sonrası toplum özelliği gösteren ve sömürge dönemlerinden çok kültürlülüğü miras almış toplumların bir problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle azınlık, farklılıklar, kültürel çoğulculuk ve çok kültürlülük çok sayıda ülkenin toplumsal ve siyasal problemi olmasına rağmen daha çok Kuzey Amerika ve Batı Avrupa sosyal bilimlerinin ve politikalarının ilgilendiği temel konular ve problemler arasında yer almaya başlamıştır. Buna en somut örnek ise Kanada'daki Fransız ve İngilizlerin hakim tartışma alanı Quebec'in bu dönemdeki taleplerine karşı Kanada'nın tavrının bugünkü çok kültürlülük kavramının kurumsallaştırılmasına büyük katkı sağladığı söylenebilir.

        Kanada bugün hem teorik anlamda hem de resmiyette kendini çokkültürlü bir toplum olarak tanımlamakta, çok kültürlülük sahasında kendini öncü olarak görmekte ve çokkültürlülüğünü dünyanın en iyi birlikte yaşama modeli olarak sunmaya çalışmaktadır. Birçok sosyal bilimci, siyasal anlamda Kanada'nın çok kültürlülük başlangıcını Başbakan Pierre Trudeau'ya dayandırır. Trudeau'nun Kanada'nın çokkültürlülüğün teşvikini sağlayan hatta belki de temin eden önemli başarısı "Charter of Rights and Freedoms" (Hak ve Özgürlükler Temel Yasası) adlı 1982 tarihli yasayı çıkarmasına dayanmaktadır. Bugün Kanada tüm kültürlerin ülkede birlikte barış içinde yaşamının simgesi olarak "Salata Kasesi" (salad bowl) metaforu kullanılmaktadır. Bununla anlatılmak istenen, tıpkı bir salatayı oluşturan sebzelerdeki çeşitlilik gibi farklı kültürlerin homojen tek bir kültür oluşturmadan bir araya getirilmesidir. Her ne kadar farklılıkların bir arada barış ve huzur içinde yaşamasının bir modeli olarak kendini sunmaya çalışsa da Fransızların çoğunlukta yaşadığı Quebec bölgesinin durumu Kanada'nın en önemli etnik sorunlarının başında gelmektedir. Bu kapsamda 1980 ve 1995 yıllarında iki bağımsızlık referandumu yapılmış, her iki referandumda da ret oylarının çoğunlukta çıkması nedeniyle Quebec bölgesi Kanada'dan ayrılmamıştır. Bugün de Quebeclilerin önemli bir kısmı, Kanada'nın kendilerini ayrı bir toplum olarak tanıması talebini sürdürmektedir.

        Sosyolojik ve felsefi bir kavram olmanın yanı sıra farklılıkların bir arada barış ve huzur içinde yaşaması konusunda iddialı bir model olarak "çok kültürlülük", gündemdeki yerini korumakla birlikte çokkültürlülüğün uygulandığı ülkeler göz önüne alındığında, birlikte yaşama konusunda önemli bir başarının elde edilemediği ve günümüzde bu iddianın giderek zayıfladığı görülmektedir.

        YAZAR

        Ertan Özensel

        KAYNAK

        • Anık, Mehmet. Çokkültürlü Bir Toplumda Kimlik Algısı: İsveçte Yaşayan Türk Göçmenleri Örneği. Doktora Tezi, SÜ. S. B. E, Sakarya, 2011.
        • Baumann, Gerd. Çokkültürlülük Bilmecesi. Çev. Işıl Demirakın. Ankara: Dost Kitabevi, 2006.
        • Doytcheva, Milena. Çokkültürlülük. Çev. Tuba Akıncılar Onmuş. İstanbul: İletişim Yay., 2016.
        • Ensaroğlu, Yılmaz. "Modernleşme Sürecinde Çokkültürlülük." Modernleşme ve Çokkültürlülük içinde. İstanbul: İletişim Yay., 2001.
        • Kymlicka, Will. Çokkültürlü Yurttaşlık Azınlık Haklarının Liberal Teorisi. İstanbul: Ayrıntı Yay., 1998.
        • Parekh, Bhikhu. Çokkültürlülüğü Yeniden Düşünmek. Çev. Bilge Tanrıseven. Ankara: Phoenix Yay., 2002.
        • Sengstock, Mary. C. Voices of Diversity Multi-Culturalism in America. New York: Springer, 2009.
        • Özensel, Ertan. "Çokkültürlülük Uygulaması Olarak Kanada Çokkültürlülüğü." Akademik İncelemeler Dergisi (Journal of Academic Inquiries) 7, Sayı: 1 (2012): 55-70.
        • Özensel, Ertan. "Doğu Toplumlarında ve Türkiye'de Birlikte Yaşama Arayışı: Çokkültürlülük Mü? Yoksa Yeni Bir Model Mi?" Akademik İncelemeler Dergisi (Journal of Academic Inquiries) 8, Sayı: 3 (2013): 1-17.