Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Demokrasi Nedir?

        Eski Yunancadaki 'demos' (halk) ve 'kratos' (otorite) sözcüklerinin birleşiminden oluşmakta ve sözlük tanımı itibarıyla halkın kendi kendini yönetmesi anlamına gelmektedir. Yönetim erkinin halkın iradesi tarafından belirlenmesi ve denetlenmesi esasına dayalı olan bu kavramı Abraham Lincoln'ün (ö. 1865) ünlü deyişiyle "halkın, halk tarafından, halk için yönetimi" olarak tarif etmek de mümkündür. Tabii bu tarif, halkın kim olduğu, kimlerden oluştuğu, yönetim sürecine nasıl dahil olduğu, onu hangi yönde şekillendirdiği ve benzeri bir dizi soruyu da beraberinde getirmektedir. Söz konusu sorulara sağlıklı bir şekilde yanıt verebilmek için demokrasi kavramının ortaya çıkışından günümüze dek uzanan tarihsel gelişim sürecine bakmak, demokrasiye yüklenen anlam ve işlevleri, uygulama biçimlerini ve demokrasinin ne türden tasniflere tabi tutulduğunu incelemek gerekmektedir.

        Antropolojik çalışmalar, demokrasinin tarih öncesi çağlardan beri kullanıldığını ve muhtelif topluluklar tarafından uygulandığını ortaya koymakla birlikte, modern siyasal gelenek açısından demokrasinin başlangıcı Eski Yunan'daki şehir devletleridir. Milattan önce 4. ve 5. yüzyıllarda özellikle Atina'da yaşanan 'doğrudan demokrasi' deneyimi demokrasi tarihinin de başlangıcı kabul edilmektedir. Buradaki uygulama vatandaşlar ile vatandaş olmayanlar arasında yapılan keskin bir ayrıma dayanmaktadır. Kadınların, kölelerin, belirli bir ekonomik güce sahip olmayanların ve yabancıların dışarda tutulduğu bir vatandaşlık tanımının yapıldığı ve bu hakka sahip olmayanların siyasal karar alma süreçlerine katılamadığı bir uygulama söz konusudur. Vatandaşların tüm yönetsel süreçlere doğrudan ve aracısız bir şekilde katılma hakkının ve imkanının olduğu Eski Yunan modeli, tarihin akışı içinde kısa bir dönem olarak kalmış ve Roma'nın zaferi karşısında yıkılmış olsa da demokrasinin kuramsal, kurumsal ve uygulama alanlarındaki ilk örneklerini sunması bakımından önem taşımaktadır.

        Başlangıçta oligarşik bir cumhuriyet olan ve zamanla otokratik bir imparatorluğa dönüşen Roma'daki demokrasi deneyimi, yüzyıllar geçtikçe değişen farklı uygulama ve gelişmelere sahne olmakla birlikte hiçbir zaman Atina tipi bir model olarak öne çıkmamıştır. Gerek cumhuriyet gerekse İmparatorluk döneminde devlet, Roma'yı ve dünyayı yönettiği kabul edilen Roma Halk Senatosu'nca temsil edilmiş, bu temsilin dolayısıyla Roma demokrasisinin özünü ise aristokrasi rejimi oluşturmuştur.

        Roma'nın çöküşünden sonra başladığı varsayılan Orta Çağ'ın uzun soluklu tarihinde ilk etapta, toprak sahipliğine dayalı bir yönetim biçimi olan feodalizm ortaya çıkmıştır. Demokratik yönetim ve düşünce tarzından uzak olan feodal krallıklar 16. ve 17. yüzyıllarda tasfiye edilerek mutlak/merkezi krallıklar kurulmuştur. Tabii bu süreçte çok sayıda bağımsız cumhuriyet de ortaya çıkmıştır. Ancak bu cumhuriyetler, demokratik olmaktan çok oligarşik bir nitelik taşımışlardır. Bununla birlikte bu dönemde meydana gelen siyasal, ekonomik ve toplumsal gelişmeler, sonraki yüzyıllarda ortaya çıkacak klasik batı demokrasisinin temellerini oluşturmuştur. Büyüyen kentler, artan tarımsal ve ticari üretim, giderek çeşitlenen toplumsal yapı ve bilimsel gelişmeler burjuvazi ve işçi sınıfı gibi yeni aktörlerin doğuşuna zemin hazırlamıştır. Merkezi krallıklar ile bu yeni aktörler arasındaki iktidar mücadeleleri mutlakiyetçi rejimlerin yıkılmasına ve parlamentolu döneme geçişe imkan sağlamıştır.

        Böylece feodalizmin tasfiyesiyle başlayan değişim süreci önce merkezi devletlerin, sonrasında ise ulus devletlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayan kapitalist gelişim sürecine doğru evrilmiştir. 1789 yılında gerçekleşen Fransız Devrimi bu sürecin, dolayısıyla modern demokrasi tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olmuştur. Fransız Devrimi eski rejimin geleneklerini yıkmış, insan hakları, hürriyet, kardeşlik, eşitlik ve hukuk nosyonlarıyla biçimlendirilen yeni bir düzen oluşturmuştur. Fransa'da başlayan bu yeni düzen Avrupa'dan başlayarak tüm dünya geneline yayılan bir etki alanı üretmiş, ilhamını Aydınlanma felsefesinden alan düşünceler demokratik siyasal sistemlerin evrensel referans değerleri haline gelmiştir.

        Demokrasi kavramının ortaya çıkış koşullarını ve gelişim sürecini ihtiva eden bu tarihsel süreç, her ne kadar Batı uygarlığı ile özdeşleştirilmiş olsa da farklı toplumların ve düşünürlerin eleştiri ve katkılarıyla birlikte şekillenmiştir. Bundan dolayıdır ki demokrasi kavramının evrensel düzeyde kabul gören tek bir tanımını yapmak mümkün olmadığı gibi uygulaması bakımından da muhtelif unsurlara bağlı olarak değişen çok çeşitli şekillerde tezahür ettiği görülmektedir. Demokrasiyi en kapsamlı ifadesiyle, genel ve eşit oy hakkına dayalı, belirli aralıklarla yapılan ve gizli oy-açık sayım ilkesini esas alan seçimler vasıtasıyla siyasal iktidarın değiştirilmesine olanak sunan bir sistem olarak tanımlamak mümkündür. Bu tanım demokrasinin biçimsel düzlemdeki koşullarını içermekle birlikte onun özünün dayanması gereken ve siyasal iktidarın meşruiyetini sağlayan ilkelere ilişkin bir netlik sunmamaktadır. Halkın yönetimi anlamına gelen demokratik bir siyasal sistemde, düzenli ve rekabetçi seçimlerin yanı sıra toplumsal ikna ve rızanın nasıl gerçekleştirildiği, bireyin ve bireysel özgürlüklerin nasıl korunduğu, denetim mekanizmalarının nasıl çalıştığı, azınlık haklarının nasıl güvence altına alındığı, düşünce ve ifade özgürlüğü ile çoğulculuğun nasıl sağlandığı gibi hususlar da büyük bir önem taşımaktadır. Nitekim demokratik olmayan ve diktatörlükle yönetilen ülkelerin bile yalnızca seçimlerin varlığına dayalı olarak kendilerini demokratik sıfatıyla tanımladıkları görülebilmektedir. Bu da demokrasinin tüm dünya genelinde itibar edilen saygın bir kavram ve evrensel bir referans değer olmasından ileri gelmektedir.

        Bu önemi dolayısıyla demokrasi dönemsel, siyasal ve toplumsal farklılıklara bağlı olarak değişik şekillerde tanımlanmış ve oldukça zengin sayılabilecek bir kavramsallaştırmaya tabi tutulmuştur. Doğrudan demokrasi, temsili demokrasi, yarı doğrudan demokrasi, çoğulcu demokrasi, çoğunlukçu demokrasi, özgürlükçü demokrasi, totaliter demokrasi, iktisadi demokrasi, marksist demokrasi, liberal demokrasi, siber demokrasi, militan demokrasi, müzakereci demokrasi, katılımcı demokrasi, anayasal demokrasi, düşük yoğunluklu demokrasi ve daha başka nitelendirmelerle tarif edilen birçok uygulama ve teoriden bahsetmek mümkündür.

        Günümüzdeki demokratik devletler, Eski Yunan'daki doğrudan demokrasilerin tersine temsili veya liberal demokrasiler şeklinde örgütlenmiştir. Liberal demokrasi modeli, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin 1991 yılında resmen dağılmasıyla birlikte demokrasi kavramının küresel düzeydeki hakim modeli haline gelmiştir. Ayrıca diğer demokrasi model ve teorileri arasında sayılan temsili demokrasi, özgürlükçü demokrasi, anayasal demokrasi gibi türleri de bu modelin kapsamı içinde değerlendirmek mümkündür. Bu modelde siyasal iktidarın temel organı, eşitlik ilkesine uygun olarak yapılan özgür, adil ve rekabetçi seçimler vasıtasıyla belirlenen temsili bir meclis veya parlamentodur. Liberal demokrasilerin ahlaki temeli ise bütün insanların eşit yaratıldığı ve iktidarların insanların belirli haklarını kullanabilmelerini sağlamak amacıyla var olduğu düşüncesine dayanmaktadır. Cezalandırılma kaygısı taşımadan düşüncelerini ifade edebilme hakkı, seçme ve seçilme hakkı, muhtelif bilgi kaynaklarına ulaşma hakkı, sivil ve siyasal alanda örgütlenme hakkı ile güçlü bir sivil toplumun varlığı gibi hususları liberal demokrasinin temel ve asgari şartları arasında zikretmek mümkündür.

        Liberal demokrasi, her ne kadar günümüzdeki hakim modeli ve söylemi oluştursa da muhtelif eleştiri ve itirazların da konusu olabilmektedir. Genel ve eşit oy ilkesi uyarınca belirlenen siyasal iktidarın çoğunluğun iradesini yansıttığı, buna mukabil farklı temayüllere sahip olan alt kimlik gruplarını sürecin dışında tuttuğu yönündeki eleştiri söz konusu itirazların başında gelmektedir. Müzakereci ve çoğulcu demokrasi taraftarlarının temsil ettiği bu eleştiri ile temsili liberal demokrasilerde çoğunluğun azınlıklar üzerindeki tahakkümünü engelleyen ve onların siyasal karar alma süreçlerine katılımını sağlayan mekanizmaların eksikliğine vurgu yapılmakta ve bu durumun toplumsal eşitsizliğe yol açtığı belirtilmektedir. Marksist görüş ise toplumsal eşitsizliğe yapılan bu vurguyu bir adım daha öteye taşımakta, liberal demokrasinin ekonomik eşitsizliğe de yol açtığını belirtmektedir. Marksizme göre siyasal ve medeni haklardan oluşan hukuksal eşitlik ekonomik ve toplumsal eşitlikle desteklenmediği sürece gerçek bir demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. Böyle bir demokraside, yalnızca hakim sınıfların çıkarlarının esas alınacağı ve siyasal iktidarın geniş toplumsal kesimler arasında adil ve eşit bir şekilde dağılamayacağı ileri sürülmektedir.

        İdeal bir demokrasinin ne/nasıl olması gerektiği yönündeki arayışlar ve liberal demokrasi modeline dönük eleştiriler bu husus ve görüşlerle sınırlı değildir. Demokratik düşünce ve uygulamaların geçmişten günümüze dek süregelen tarihi, günümüzdeki en yetkin ve en yaygın modelini liberal demokrasi ile bulmuş olsa da daha iyi ve daha kapsayıcı bir demokratik sistemin oluşturulmasına dönük tartışmalar devam etmektedir. Siyasal iktidarın tüm toplumsal farklılıkları içerecek şekilde teşekkül etmesi, sivil toplumun devlet karşısında korunup gelişmesi, alt kimlik gruplarının çoğunluk karşısında güvence altına alınması, bireyin ve bireysel özgürlüklerin korunması, kolektif hak ve özgürlüklerin gözetilmesi ve diğer siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel nitelikli talep ve eğilimlerin mümkün olan en ideal şekilde karşılanması için yürütülen bu tartışmalar, demokratik düşünce ve uygulamaların yenilenmesine ve sürekliliğine büyük bir katkı sağlamaktadır.

        YAZAR

        Yusuf Tekin

        KAYNAK

        • Dahl, Robert A. Demokrasi ve Eleştirileri. Çev. L. Köker, Ankara: Türk Siyasi İlimler Derneği-Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, 1993.
        • Lijphart, Arend. Çağdaş Demokrasiler: Yirmibir Ülkede Çoğunlukçu ve Oydaşmacı Yönetim Örüntüleri. Çev. E. Özbudun ve E. Onulduran, Ankara: Yetkin Yayınları, 1996.
        • Sartori, Giovanni. Demokrasi Teorisine Geri Dönüş. Çev. Tunçer Karamustafaoğlu ve Mehmet Turhan. Ankara: Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, 1993.