Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Parasal Genişleme Nedir?

        Parasal genişleme, bir merkez bankasının para arzını artırmak, borç verme ve yatırımı teşvik etmek için açık piyasadan uzun vadeli menkul kıymetler satın aldığı geleneksel olmayan bir para politikası biçimidir.

        Paranın ekonomideki yeri ve etkisi paranın miktarıyla yakından ilişkilidir. Para otoritelerinin almış olduğu kararların para hacminde genişleme ya da daralma sonucunu doğurarak makroekonomik göstergelerde bir etki oluşturması beklenir. Paranın ekonomik aktiviteleri etkileyip etkilemediği ile ilgili literatürde farklı görüşler mevcuttur. Paranın ekonomideki yeri ve para miktarının makroekonomik değişkenler üzerindeki etkileri ile ilgili görüşler tarihsel süreç içinde üç evrede incelenmiştir.

        İlk evre klasik iktisadi görüşün hakim olduğu parasal genişlemenin/daralmanın ekonomi üzerindeki etkileri klasik miktar teorisi ile izah edilmiştir. Klasik miktar teorisi MV = PY şeklinde ifade edilir.

        Yukarıdaki eşitliğe göre M: Para arzını, V: Paranın dolanım hızını, P: Fiyatlar genel düzeyini, Y: Toplam reel hasılayı göstermektedir. Klasik miktar teorisi para miktarındaki değişimin fiyatlar genel düzeyini nasıl etkilediğine açıklık getirmektedir. Klasik miktar teorisine göre parasal eşitlik içinde paranın dolanım hızı (V) ve reel hasıla (Y) sabit kabul edildiğinden para miktarındaki bir artış eşitlik gereği fiyatlar genel düzeyinin artmasına sebep olur. Bu durum tam istihdam halinde (üretim faktörlerinin tamamının üretime katılması halinde ulaşılabilecek üretim düzeyi) parasal bir genişlemenin, fiyat artışlarına bağlı olarak, enflasyonist sonuçlar doğuracağına işaret eder. Miktar teorisi klasik iktisadi görüş bünyesinde iki farklı yaklaşımla ele alınmaktadır. Bunlar mübadele yaklaşımı olarak bilinen ve Irving Fisher tarafından ortaya konulan yaklaşımdır. Yukarıda ifade edilen eşitlik mübadele yaklaşımını esas almıştır. Diğer yaklaşım neo-klasik iktisadi görüş taraftarları olarak bilinen Cambridge Okulu mensupları olan Alfred Marshal ve Arthur C. Pigou tarafından ortaya konulan yaklaşımdır. Bu yaklaşım parayı elde tutma arzusunu ölçü aldığı için adına para tutumu yaklaşımı da denilmiştir. Buna göre, paranın elde tutulması para talebine eş değer kabul edilir ve para piyasasının denkliğinde para arzı ile para talebi birbirine eşit olmaktadır. Bu anlayış çerçevesinde Cambridge yaklaşımına göre miktar teorisi, Ms =MD = k.PY şeklinde ifade edilmektedir.

        Eşitlikte Ms: Para arzını, MD: Para talebini, k: Milli gelirin bir oranı olarak elde tutulmak istenen para miktarı katsayısını, PY: Nominal milli geliri ifade etmektedir.

        Klasiklerin miktar teorisi kapsamında paranın ekonomik aktiviteyi etkilemede nötr bir özelliğe sahip olduğu düşünülmektedir. Zira bu düşünce ekseninde parasal genişleme ekonominin reel (nihai mal miktarı) üretim seviyesini etkileyememekte, fiyatlar genel düzeyinin etkilenmesiyle sadece nominal (parasal artış) milli hasıla artış göstermektedir. Bu bakış açısına göre; ekonomi tam istihdam halindeyken, ekonomik aktivitasyonu etkilemek gayesi ile para otoritelerinin para miktarında genişleme ya da daralma sonucunu doğuran para politikası kararları sadece fiyatlar genel düzeyi üzerinde etkili olmaktadır. Bu nedenle paranın, reel değişkenleri etkileyebilme gücüne sahip olmadığından, ekonomik aktivitasyonu etkilemede yansız (nötr) olduğu kabul edilir.

        İkinci evre 1929 Büyük Buhran sonrası dönemle başlar. Bu dönem ünlü iktisatçı J.M Keynes'in görüşlerinin hakim olduğu bir dönemi ifade eder. Keynes'in görüşüne göre; Klasik iktisadi görüşün ekonominin tam istihdamda olması ve paranın nötr (yansız) olması gibi önemli varsayımları her zaman geçerli değildir. Klasik iktisadi düşüncenin paranın nötr olması kabullenişinin aksine, Keynesyen düşünce parayı ekonomik olayları açıklamada analize dahil etmiş ve ekonominin eksik istihdam düzeyinin tam istihdama düzeyine ulaştırılması için para arzının artırılması sonucunu doğuran parasal genişleme politikalarının takip edilmesi gerekliliğine vurgu yapmıştır. Ancak, Keynesyen düşünceye göre parasal genişleme her zaman ekonomik aktiviteyi etkilemede başarılı olmayabilir. Özellikle parasal genişleme sonrasında azalan faiz oranlarına karşı yatırımcıların yatırımlarını artırması ve buna bağlı olarak istihdamın artması beklenirken, 1929 Büyük Buhran dönemlerinde olduğu gibi, ekonomide geleceğin belirsizliği hissiyatıyla, yatırımcılar kriz dönemlerinde faizlerin düşüşüne duyarsız kalabilirler. Öte yandan, kriz dönemlerinde iktisadi birimler parasal genişleme sonucu sahip oldukları fazlalık nakitleri ödünç verme ( tahvil alma) yerine yastık altında tutmayı yeğledikleri için faiz oranları yatırımları ve tüketimi artırıcı şekilde aşağı düşmeyebilir. Keynes parasal genişlemenin bu şekilde sonuçlanmasını ekonominin likidite tuzağına düşmesi olarak görmüş ve kriz dönemlerinde parasal genişlemenin ekonomik aktiviteleri etkilemede başarısız olacağını iddia ederek para politikasına göre maliye politikasının daha başarılı olacağını belirtmiştir. 

        Üçüncü evre parasalcılar olarak bilinen monetarist görüş etrafında şekillenmiştir. Monetarist (parasalcı) iktisatçılar parasal genişleme konusunda Keynesyen görüşün (parasal genişleme uygulamasında herhangi bir kuralın olmayıp durum göre-ihtiyari- politikaların uygulanması) para politikası uygulamalarının ekonominin istikrar bozucu sakıncalarını gerekçe göstererek parasal genişlemenin bir kural dahilinde olması gerektiğini ortaya koymuşlardır. Monetarist iktisatçıların parasal genişlemeye getirmek istedikleri kural parasal genişlemenin ekonomik büyüme oranı ile sınırlı kalmasıdır. Monetaristler bu kuralla ile piyasada ilave mal ve hizmete talep yaratacak kadar ilave para miktarı piyasaya çıkarılarak iktisadi büyümeden daha fazla oranda parasal bir genişlemenin yaratacağı aşırı talep sonucu oluşacak enflasyon sorununun önüne geçmeyi hedeflemiştir. 

        Parasal genişleme politikaları 2008 yılında baş gösteren küresel finans krizi öncesine kadar fiyat istikrarı temelli geleneksel para politikası anlayışı ile yürütülmüştür. Ancak 2008 Finans Krizi sonrası fiyat istikrarı temelli yürütülen para politikası uygulamalarının, özellikle Türkiye gibi ülkelerde görülen para politikası uygulamalarında makroekonomik istikrarı tek başına sağlayamayacağı gerçeğinden hareketle, fiyat istikrarı yanında finansal istikrarında gözetilmesi gerçeğine bağlı olarak, geleneksel olmayan para politikası uygulamalarına sahne olmuştur. Para politikası uygulamalarında makro ihtiyati tedbirleri içeren politika uygulamaları ve politika araçları ön plana çıkmıştır. Bu politika uygulamalarında parasal genişlemede (ya da daralmada) politika aracı olarak kullanılan kısa vadeli politika faiz oranlarına ilave olarak faiz koridoru, zorunlu karşılık oranları ve rezerv opsiyon mekanizması gibi araçlarda devreye sokulmuştur. 

        YAZAR

        İlhan Eroğlu