Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Fütüvvet Nedir?

        Fütüvvet kurumu 9. yüzyılda İslam şehirlerinde gençler arası içtimai, iktisadi ve siyasi bir dayanışma yapısıdır. 13. yüzyılda son Abbasi döneminde de resmi bir devlet kurumu haline getirilen teşkilat sufilikle iç içe gelişmiştir. 9. yüzyılda fütüvvetin sûfilikle yakın ilişkisi, ikisinin de aynı ortak sosyal tabandan gelmesinden kaynaklanır. Bunun nasıl olduğu ayrı bir bilimsel tartışma konusudur. Her durumda tasavvufi bir mahiyet kazanan fütüvvet" son aşamada esnaf tabakasıyla bütünleşerek Orta Asya'dan Anadolu'ya kadar mesleki teşekkül niteliğindeki Ahilik fütüvveti şekline dönüşmüştür. 

        Fütüvvetin İslam Orta Çağında fetihlerle genişleyen topraklarda Mevali zümrelerinin temsil ettiği yeni kültürlerin etkisiyle oluşan siyasi ve içtimai değişimlerin toplumda doğurduğu buhranlarla yakın ilgisi vardır. Ancak fütüvvet kavramının iffetli, cesur ve cömert gibi vazgeçilmez niteliklerini toplayan, fakat merkezi iktidarın zayıfladığı zamanlarda toplum düzenini üstlenerek siyasi otoriteye karşı çıkan genç ve bekar erkeklerden oluşan bir sosyal yapı hüviyetle tarih sahnesine çıkışı Abbasiler döneminde olmuştur. Burada önemli olan fütüvvetin daha çok göçebe bir hayat tarzının geçerli olduğu Arap yarımadasında değil, eski İran kültürünün hakim olduğu Irak ve İran topraklarında, üstelik şehirlerde görülmesi, kurumlaşmış fütüvvetin şehirli ve gayri Arap bir kökene dayandığını gösterir. Özellikle eski İran mistik kültürünün ocağı olan Horasan bölgesinde 9. yüzyılda Hamdûn Kassar (ö. 884), Ebû Hafs Haddad (ö. 874) ve Ebû Osman Hiri (ö. 910) gibi büyük öncülerini tarih sahnesine çıkaran ve ileride Orta Asya ve Ortadoğu'da pek çok sûfi teşekkülü geniş ölçüde etkileyecek olan Melameti tasavvuf cereyanı, fütüvvetle iç içe gelişti. Bu Melameti sûfilerin hem ehl-i fütüvvet hem de esnaf tabakasına mensup olduklarına dikkat edilirse teşkilatlı fütüvvetin nasıl bir sosyal zeminde başladığı, Orta Asya'da, İran ve Anadolu'da nasıl Ahilik şekline dönüştüğü kolay anlaşılır.

        Abbasi Halifesi Nasır li-idinillah (ö. 1225), Bağdat'ta Reisü'l-fityan olan Şeyh Abdülcebbar b. Yûsuf b. Salih el-Bağdadi'nin elinden fütüvvet erkanı üzere elbise giymiş ve merasimle teşkilata dahil olmuştur. Halife Nasır'ın, İmamiye mezhebini benimseyerek fütüvvet kurumunu bu mezhebin temel inançlarına göre, on iki imamın her birinin adına izafeten adlandırdığı on iki kola bölerek düzenlediği çağdaş bazı kaynaklarda zikredilmektedir. Halife bu kolların her birinin başına birer reis tayin etmiş, onları da kendisine bağlamıştır. Böyle bir siyasetin, halifenin otoritesini içeride ve dışarıda daha güçlü bir şekilde icra etmesine ve alt tabakalar üstünde kontrol kurmasına yardımcı olduğu tahmin edilebilir. Halife meşhur sûfi Şehabeddin Ömer es-Sühreverdi'den (ö. 1234) büyük ölçüde yardım görmüş, onu hem fütüvvet kurumunun yeni yapılanmasında teorisyen olarak istihdam etmiş hem de onun sahip olduğu güçlü manevi otoriteden geniş ölçüde faydalanmıştır.

        Halife, Anadolu Selçuklu Devleti'nin başında bulunan I. İzzeddin Keykavus'a (1211-1220), 1214 yılında Şehabeddin Sühreverdi'nin başkanlığında bir heyetle fütüvvet cihazı (kase, şalvar) göndererek, kendisini diğer hükümdarlar gibi teşkilata almıştır. Nasır'ın bu faaliyetleri siyasi açıdan beklenen sonuçları pek sağlayamadıysa da Anadolu'da Ahilik teşkilatının gelişip yayılmasında epeyce etkili olmuştur. Çünkü Anadolu'da Ahiliğin gelişmesi bu tarihten sonraya rastlamaktadır.

        İbn Battûta (ö. 1368-69), 1330'larda Anadolu'daki Ahilik hakkında birinci elden kaynak durumunda bulunan eserinde Ahiliğe ayırdığı bölümü "Zikrü'l-ahiyyeti'l-fityan" şeklinde adlandırmak suretiyle iki kurum arasındaki ilişkiye işaret etmektedir. İlk Ahiler 11. yüzyılda İran'da -üstelik bu isimle- tarih sahnesinde belirdiler. Ahi Evran'dan önce yaşamış olup Türk Ahiliği'nin asıl atası sayılması gereken Ahi Türk de yine İran'ın Urmiye yöresinde yaşamıştır. Ahi Türk, Ahi Evran'ın iddia ettiği gibi Anadolu Ahiliği'nin kurucusu değildir ancak bu kurumun gelişmesine büyük katkılarda bulunmuş önemli bir şahsiyettir. Ahiliğin tasavvufi nitelikte bir kurum olduğunun göstergesi olan önemli bir sûfi esnafı olduğu muhakkaktır.

        YAZAR

        Ahmet Yaşar Ocak