Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Gelenek Ve Görenek Nedir?

        Gelenek veya görenek, "kuşaklar boyu sürdürülen ve bir kuşaktan diğerine aktarılan beşeri uygulama, inanç, kurum, alışılmış usül ve ritüelleri, kültür ve sanata ait tarz ve icra biçimlerini" içine alır ve bunları ifade etmek için kullanılır. Gelenek ve görenek kavramları çoğunlukla birbiri yerine kullanılan terimlerdir. Sosyal bilimlerde yaygın kullanım şekliyle gelenek tabiri aynı zamanda modern dönemlerden öncesine ait olanı da ifade etmektedir. Görenek kavramı ise genellikle gelenek tabiriyle birlikte kullanılır ve "eski kuşaklarda görüldüğü şekliyle yapılan uygulamalara" atıfta bulunur. TDK sözlüğünde görenek "bir şeyi eskiden beri görüldüğü gibi yapma alışkanlığı, adet" olarak tarif edilmektedir. Görenek, uyulmadığı takdirde herhangi bir yaptırıma maruz kalmayan ya da yaptırımı çok yumuşak olan davranış şeklidir. Türkçe'de görenek kelimesiyle hemen hemen aynı anlamda kullanılan "adet" kelimesi, Arapça "avd" kökünden gelir ve anlam itibarıyla "alışılageldiği şekliyle uygulanan davranış alışkanlıklarını" ifade eder. Adetler toplumsal olarak kabul edilmiş davranış biçimleridir.

        Genellikle sözlü iletişim, ritüel ve taklit yoluyla aktarılan gelenek, davranış kalıpları ve inançlar olarak varlık kazanır, diğer bir ifadeyle ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa aktarılan ve sosyalleşme süreçlerinin ayrılmaz bir parçası olan değerler, inançlar, kurallar ve davranış kalıpları bütününü ifade eder. Gelenek, her ailenin, grubun, örgütün ve milletin ayrılmaz bir bileşenidir. Pek çok durumda ve birçok tarihi ortamda, geçmişten bugüne aktarılan önemli bir miras olma özelliği gösterir. Geleneğin aktarımı tüm sosyalleşme süreçlerinde açık ve zımni olarak gerçekleşir. Eski bir gelenek, toplumsal değişimin ve onu yaşatan bir topluluğun üyelerinin dağılmasıyla ortadan kaybolabilir. Bazen bazı halk uygulamaları adetlere dönüşür, bazen de farkında olmaksızın yeni gelenekler ortaya çıkar. 

        Gelenek belirli bir grup tarafından paylaşılırken, doğru ve yanlış davranış biçimlerini, hayat ve ölümle ilgili sorulara cevap ve bilgileri, ayrıca ahlaki norm ve düsturları içerir. Gelenekteki değişmezlik, istikrar ve süreklilik gibi özellikler, bir toplumun günlük davranışlarına rehberlik eden inançlar ve uygulamalar için gerekçelere önemli bir zemin teşkil eder. Geleneğin kabul edilebilir davranışlar için referans çerçevesi oluşturması, türdeş toplum ve topluluklarda onu sorgulanamaz kılar. Böyle durumlarda rasyonellik ve tutarlılık aranmaz. Kutsal ile olan bağı geleneği daha bağlayıcı ve güçlü kılar. Eric Hobsbawm (ö. 2012), "İcat edilmiş geleneği, alenen ya da zımnen kabul görmüş kurallarca yönlendirilen ve bir ritüel ya da sembolik bir özellik sergileyen, geçmişle tabii bir süreklilik anıştırır şekilde tekrarlara dayanarak belli değerleri ve davranış normlarını aşılamaya çalışan bir pratikler kümesi" anlamında ele alır. Milli bilinci, icat edilmiş geleneklerin en yaygını olarak görür. Geleneği, geleneksel toplumlarda hakim olan görenekten ayırmak gerektiğine dikkati çeker. İcat edilmiş olanları dahil olmak üzere bütün geleneklerin amaç ve özelliğinin değişmezlik olduğuna vurgu yapar. Geleneksel toplumlardaki göreneklerin belli bir noktaya kadar, yeniliğe ve değişime engel olmadıklarını, ancak değişimin önceki göreneklerle uyumlu olmasının gerekli olduğunu belirtir.

        Max Weber (ö. 1920), birer ideal tip olarak meşru otoritenin üç saf türünün varlığından bahseder: Bunlar, geleneksel otorite, rasyonel otorite ve karizmatik otoritedir. Geleneksel otorite, "çok eski zamanlardan beri süregelen geleneklerin kutsallığına ve bu geleneklere göre gücü kullananların meşruluğuna olan yerleşik inanca" dayanır. Rasyonel ya da yasal otorite, "normatif kuralların meşruluğu ve bu yasalara göre egemenlik konumuna getirilenlerin, emir verme hakkı olduğu inancıyla" varlık kazanır. Karizmatik otorite ise "bir bireyin istisnai kutsallığına, kahramanlığına, örnek özelliklerine ya da onun tarafından açıklanan veya emredilen normatif kalıpların ya da emrin kutsallığına olan bağlılık" ile kendini gösterir. Max Weber, geleneğin karşısına rasyonelliği koyar, ancak iktisadi alanda geleneksel davranış biçimi ile rasyonel davranış biçimi arasında karşıtlık olduğu görüşü her zaman gerçeği yansıtmaz. Ona göre, kutsallık taşıyan gelenekler modernliğin rasyonelleşme sürecinde zaafa uğramıştır. Batıda Aydınlanma sonrası dönemde, gelenek daha ziyade yeni milletlerin oluşumunda ve modern bir zihniyetin gelişmesine rasyonel olmayan engeller olarak görülmüştür. Modernleşme sürecini tecrübe eden ülkelerde, yerel gelenekler, modernleşmeyi şekillendirebilmekte, o ülkeye özgü kılabilmektedir. Bu nedenle bugün çoklu modernleşmeden bahsedilmektedir.

        Gelenek, belli bir tarihi ve kültürel çevreden bağımsız değildir. Belli tarihi şartlarda beklenti ve ihtiyaçlara göre, değişikliğe uğrar ya da yeniden şekillenir. Gelenek, kuşaktan kuşağa aktarılan bir toplumsal miras olarak sonraki kuşakların dünyasında önceden var olan bir şeydir. Gelenek, kurumsallaşmış davranış tarzlarının bir kuşaktan diğerine simgesel olarak aktarılır. Gelenek kuşaklar boyu süreklilik arz eder ve dayanıklıdır. İnsan doğumuyla geleneğe gelir ve gelenekte yaşar. Fertler fani ama gelenek kalıcıdır.

        Geleneksel tasavvur, aklın araçsallaşmasına müsaade etmez, aksine toplumun değerler manzumesine dayalı hayat ve ideallerini yansıtan bir akıl olarak işlev görür. Geleneğin sürekliliği bizzat kendi içinde bir mutlaklık barındırır. Gelenek, modernliğin maddi, dünyevi ve parçalanmış zihni yapısına mukabil, aşkın, bölünmez ve kalıcı kavrayış ortaya koyar. Geleneğin tarihi rolü dikkate alındığında, geçmişten bugüne oluşmuş tecrübeye dayalı hayat tasavvuru ve uygulamalarının aktarımını ve yaşanılır olmasını mümkün kılar. Geleneksel toplumlarda din merkezi konuma sahiptir. Gelenek meşruiyetini büyük ölçüde dinden alır ve dini yaşanılır kılar. 

        YAZAR

        H. Musa Taşdelen