Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Halk Bilimi / Folklor Nedir?

        Hem halk bilgisi türlerini hem bilim dalının incelediği ürünleri hem de bu ürünlerin araştırılıp incelenmesini ifade etmektedir. İngilizce kökenli folklor sözcüğü, Türkçede halkiyat, hikmet-i avam, halk bilgisi gibi kavramlarla karşılanmış, günümüzde ise halk bilimi yaygın olarak benimsenmiş bir terimdir.

        Halk bilimi, on dokuzuncu yüzyılda Avrupa'da meydana gelen ekonomik, siyasal, sosyal ve bilimsel gelişmelere bağlı, müstakil bir bilim dalı olarak ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede halk biliminin, gelişim serüveni ve sonrasındaki süreçlerden bağımsız olarak ele alınıp tanımlanması sınırlı bir yaklaşım olacaktır. Halk biliminin on dokuzuncu yüzyılda kurumsallaşması ve temel araştırma eğilimlerinin şekillenmesini sağlayan tarihi, sosyo-kültürel ve ekonomik şartların anlaşılması, bu bilim alanının daha iyi kavranmasını sağlayacaktır.

        Öcal Oğuz, Avrupa'da halk bilimini doğuran şartların zeminine Fatih Sultan Mehmet'in (ö. 1481) İstanbul'u fethiyle Orta Çağ'ın kapanmasını ve sonrasında Avrupa'da yaşanan gelişmeleri koymaktadır. Halk biliminin doğuş sürecinde İstanbul'un fethi sonrası doğu ticaret yollarının denizde aranması ve Coğrafi Keşifler sonucunda Avrupalının yeni karşılaştığı ve kendi bakış açısıyla ötekini tanıma, konumlandırma ve anlama süreçleri etkili olmuştur. Bu keşiflerle birlikte yeni coğrafyalarda yaşamakta olan insanların "ilkel", "barbar" ve "vahşi" olarak nitelendirilmesi, bu insanları tanımaya yönelik çalışmalarla "soylu vahşi" mitinin ortaya çıkması veya belirli oranda olumlanmasını doğurmuştur. Beğeni ve hayranlık olarak da okunabilecek "soylu vahşi" kavramsallaştırması sonucu, Avrupa'nın kendi ilkel döneminin izleri, bir başka ifadeyle Avrupa'nın soylu vahşi ruhu aranmaya başlanmıştır.

        Hümanizm ve Aydınlanma dönemi tartışmaları sonucunda Doğu toplumlarının tanınması ve nihayet James Macpherson'un (ö. 1796) 1760 yılından itibaren yayımladığı şiir kitapları, Ossiancılık olarak bilinen şiir akımının ortaya çıkmasını sağlar. Macpherson'un, şiirlerin Ossian adlı bir ozana ait olduğunu söylemesi ve Ossian'ın Homer ile karşılaştırılması halk şiirinin, yeni bir şiir dünyasının keşfini beraberinde getirir. Avrupa'da farklı uluslarda çeşitli etkileri görülen bu akım, Almanya'da Johann Gottfired von Herder'in (ö. 1803) görüşleri ile zirveye ulaşır. Herder'in görüşlerinin uygulayıcısı ise Grimm Kardeşler olmuştur. Halk bilimi ile ilgili kaynaklar, Grimm Kardeşler'in "Kinder und Hausmärchen" (Çocuklara ve Ev Halkına Masallar) adlı masal çalışmalarını yayımladıkları 1812 yılını halk bilimi araştırmalarının başlangıç noktası olarak kabul etmektedir. Finlandiya'da 1814 yılında derlemelere başlayan Abraham Poppius (ö. 1866) ve Anders Sjorgen (ö. 1855) adlı iki üniversite öğrencisinin izinden giden Elias Lönnrrot (ö. 1884), 1835 yılında Kalevala Destanı'nı, Grimm Kardeşler'in uyguladığı yaklaşımla metinleri birleştirip işleyerek yayımlar. Herder'in ulusal romantizm bağlamında ortaya koyduğu görüşlerin etkisi ile Grimm Kardeşler'in ve Elias Lönnrot'un yaptıkları çalışmalar, ulus devletlerin kuruluş sürecinde halk bilimi çalışmalarının, benzer bir motivasyon ve kuramsal yaklaşımla yaygınlık kazanmasını sağlar.

        Folklor sözcüğü ilk kez 1846 yılında İngiltere'de Athenaeum dergisinde Ambrose Merton takma adıyla William John Thoms (ö. 1885) tarafından teklif edilmiştir. Thoms, folklor sözcüğünün isim babası olmasının yanı sıra 1878 yılında kurulan ve folklorun ilk derneği olarak kabul edilen Folklore Society (Folklor Derneği)'nin de kurucu üyelerinden birisidir. 

        Türkiye'deki tarihi süreç açısından Dursun Yıldırım, II. Meşrutiyet öncesinde dil duyarlığı ve edebi anlayışları bakımından çeşitli yazar ve şairlerin yaklaşımlarını halk bilimi disiplini açısından değerlendirmekte, bir başka makalesinde, Türk halk bilimi araştırmalarının dönemlerini Tanzimat Fermanının ilan edildiği dönemden başlatmaktadır. Yıldırım, Tanzimat Fermanı ve II. Meşrutiyet arasındaki dönemi Örtülü Dönem olarak adlandırmaktadır. 

        Türkiye'de halk biliminin bir bilim dalı olarak tanınması ancak II. Meşrutiyet'in ilanı sonrası olmuştur. Bu süreçte halk bilimini tanıtmak üzere kaleme alınan ilk üç yazı sırasıyla Ziya Gökalp (ö. 1924), Mehmet Fuad Köprülü (ö. 1966) ve Rıza Tevfik Bölükbaşı'ya (ö. 1949) aittir. Ziya Gökalp Halka Doğru dergisinde 1913 yılında "Halk Medeniyeti I-Başlangıç" başlıklı makalesinde halkiyat kavramını kullanır. Gökalp bu makalesinde halkiyatı "Kaideleri yazılı olmayan, ağızdan ağıza geçmek suretiyle bir soyda uzayıp giden bu ananevi medeniyeti mütalaa eden ilme halkiyat adı verilir." şeklinde tanımlar ve halkiyatı sekiz başlık altında sınıflandırır. Gökalp'tan sonra Mehmet Fuad Köprülü, 1914 yılında İkdam Gazetesinde "Yeni Bir İlim: Halkiyat-Folklore" adlı makalesinde hem Gökalp'ın kullandığı halkiyat sözcüğünü hem de folklor sözcüğünü bir arada kullanır. Köprülü, milliyetçilik bağlamında ele aldığı folklor çalışmalarının önemi ve gerekliliğini vurgular. Rıza Tevfik ise Peyam Gazetesinin 1914 tarihli edebi ekinde "Folklor-Folk Lore" başlıklı bir makale yazar ve folklorun Türkçe hikmet-i avam terkibinin tam karşılığı olduğunu, ancak bu terkibin Türkçede atasözü gibi hikmetli sözleri karşılamak için kullanıldığını, folklorun ise çok daha geniş bir kapsamı olduğunu atasözü ve halk şiiri örneklerinden hareketle açıklar. Bu ilk üç yazı hem halk bilimini tanıtmak üzere kaleme alınmaları hem folklor sözcüğüne halkiyat ve hikmet-i avam gibi Türkçe karşılıklar önermeleri hem de konuya farklı açılardan yaklaşmaları bakımından birer manifesto niteliğinde yazılardır. 

        Bu yazılarla birlikte Türkiye'de halk bilimi araştırmalarının, romantik milliyetçiliğin etkisi ile "halka doğru" yönelerek Türk kültürü merkezli bilimsel bir anlayışla yürütüldüğü ve kurumsallaştığı görülür. İlk olarak 1920 yılında Maarif Vekaletine bağlı olarak Hars Dairesi, ardından 1924 yılında İstanbul Üniversitesi bünyesinde Türkiyat Enstitüsü ve 1 Kasım 1927 tarihinde Anadolu Halk Bilgisi Derneği (daha sonra adı Türk Halk Bilgisi Derneği olarak değişmiştir) kurulur. 1932 yılında Halk Evlerinin, Türk Dilini Tetkik Cemiyeti ile Türk Tarihini Tetkik Cemiyetinin kurulması ile halk bilgisi ürünlerinin derlenmesi ve yayımlanması bakımından önemli mesafe kat edilir. Pertev Naili Boratav'ın (ö. 1998) 1938-1948 yılları arasında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde yürüttüğü çalışmalarla ileri bir seviyeye ulaşır.

        Atatürk Üniversitesinin 1957 yılında kurulması ve Mehmet Kaplan'ın (ö. 1986) Fen-Edebiyat Fakültesine kurucu dekan olarak görevlendirilmesi, Türk halk bilimi araştırmaları bakımından bir dönüm noktasıdır. Mehmet Kaplan yönetiminde doktora tezlerini hazırlayan Muhan Bali (ö. 2008), Saim Sakaoğlu, Bilge Seyidoğlu (ö. 2014) ve Fikret Türkmen gibi Türk halk biliminin önemli isimleri, Türkiye'de halk biliminin kurumsallaşmasını ve yaygınlık kazanmasını sağlar. 

        1966 yılında kurulan Milli Folklor Enstitüsü, daha sonra Milli Folklor Araştırma Dairesi (MİFAD), Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü ve 2003 yılından itibaren de Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü kurumsal yapısı içerisinde halk bilgisi ürünlerinin derlenmesi ve incelenmesine katkı sunmaktadır. Günümüzde Türk Halk Bilimi ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde halk bilimi araştırmaları yürütülmektedir.

        Halk bilimi araştırmaları, sosyal bilimlerin diğer alanlarında olduğu gibi, dinamik bir yapıya sahiptir. Halk biliminin ortaya çıkış serüveninde ötekini tanıma sürecinin bir sonucu olarak kendi ilkellik dönemi izlerini arayan Avrupalı toplumlar, halk olarak Avrupa köylüsünü benimsemiştir. On dokuzuncu yüzyılda halk kavramı bağımsız bir yapıdan ziyade bağımlı bir yapı olarak tanımlanmış, seçkin-medeni ve ilkellerle tezat oluşturduğu varsayımına dayalı olarak bir yaklaşım geliştirilmiştir. Bu bağlamda on dokuzuncu yüzyıl halk bilimi araştırmaları köy ve köy çevresinde yaşamakta olan kültürel kalıntıları inceleyen bir bilim dalı olarak algılanmıştır. Dundes'ın bu ve benzeri yaklaşımları halk kavramı üzerinden ele aldığı makalesinde halk, okur-yazarlığa, coğrafyaya veya toplumsal sınıfa bağlı olarak değil; aralarında geleneğe dayalı ortak bir faktörü paylaşan ve en az iki kişiden oluşan bir insan grubu şeklinde tanımlandığı görülür. Benzer kuramsal yaklaşımlar sonucunda halk bilimi, sadece halk edebiyatını değil, halk hukukunu, halk hekimliğini, halk takvimini, halk müziğini, halk oyunlarını, halk mimarisini kısacası halk hayatına dair bütün geleneksel bilgi sistemini inceleyen bir bilim dalı olarak teşekkül eder. 

        21. yüzyıla gelindiğinde ise özellikle kültürlerin etkileşim sürecinde yaşatarak koruma yaklaşımı olarak ele alınabilecek, UNESCO tarafından 2003 yılında kabul edilen ve Türkiye'nin de 2006 yılında taraf olduğu Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi, halk bilgisi ürünlerinin geleceğe aktarılması bakımından stratejik öneme sahiptir. Sözleşmenin, halk biliminin inceleme alanı içerisindeki kültür verimlerini yaşatarak korumayı vurgulaması, halk bilim çalışmalarında uygulamaya yönelik yaklaşımların önemini artırmıştır. Uygulamalı halk bilimi adıyla anılan yeni bir saha olan bu alan, geleneksel halk kültürü ürünlerinin, çağdaş bir şekilde yorumlanmasını ve güncellik kazanmasını sağlamaktadır. Halk biliminin dinamik yapısını ortaya koymada oldukça önemli bir gösterge olan uygulamalı halk bilimi, birçok halk bilimci için gündelik yaşama dair yeni uğraş alanları sunmaktadır. 

        Halk bilimi çalışmalarına bir diğer boyut da tekno-kültür çağıyla birlikte açılmıştır. Halk bilgisi ürünlerinin sözlü, yazılı ve elektronik kültür ortamlarındaki üretim, paylaşım ve aktarım biçimleri çalışmalara yön veren etkenler arasındadır. Çağın ruhuna ayak uyduran halk bilimi, dinamik yapısı gereği farklı yöntem, teknik ve usulleri benimsemiş ayrıca araştırmacıların çalışma sahasında da değişimler yaşanmıştır. Halk kavramı başlangıçta sadece köyde yaşayan kesimi tanımlarken köyden kente gerçekleşen göçlerin artmasıyla birlikte folklor araştırmacıları kent folkloruna yönelmiştir. Ayrıca dijital çağın bir getirisi olarak internet, folklor araştırmacısının saha çalışması için uygun bir ortam olarak yerini almış ve halk bilimciler netnografi tekniği ile çalışmalarını bu sahada da yürütmeye devam etmiştir.

        Sonuç olarak halk bilimi, halka kültürü ürünlerini derleyen ve inceleyen bir bilim dalı olmasının ötesinde, disiplinler arası bir yaklaşımla günümüz toplumunun yaşadığı sorunlara uygulamalı halk bilimi bakış açısı ile çözüm üreten bilimsel bir alan olarak varlığını sürdürmekte ve yeni bakış açıları ile dinamizmini korumaktadır.

        YAZAR

        Ruhi Ersoy