Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi İşlevselcilik (Uluslararası İlişkiler) Nedir?

        İşlevselcilik, devletlerin uluslararası ajanslar ve örgütler aracılığıyla farklı politika alanlarındaki ortak ihtiyaçlarını gidermek amacıyla iş birliği yapmalarını öngören bir uluslararası ilişkiler teorisidir. İşlevselcilere göre, devlet egemenliğinin zayıflaması ve bilgi ile uzmanlara olan ihtiyacın artmasıyla tetiklenen küresel entegrasyon dinamikleri, devletleri çıkarları doğrultusunda iş birliğine yöneltmekte, bunun da en etkin yolu yine devletlerin kurduğu uluslararası ajanslardan ve örgütlerden geçmektedir. İşlevselcilikte devletler arası iş birliğinin, teorinin merkezinde yer alması, işlevselciliğin liberal uluslararası ilişkiler kuramlarına yakın bir yaklaşım olarak değerlendirilmesini mümkün kılar. İşlevselci teori uyarınca devletler iş birliğine siyasi ve askeri konular gibi "yüksek politika" alanlarından ziyade "düşük politika" olarak nitelendirilen ekonomi gibi daha sınırlı teknik ve işlevsel alanlardan başlar. Bu sayede iş birliğini engelleyebilecek egemenlik temelli ve siyasi itirazların da önüne geçilmiş olacaktır. Devletler, uluslararası ajans ve örgütleri de bu alanlardaki iş birliğini yürütebilmek için gerekli olan koordinasyon, uygulama ve uzman desteğini sağlaması amacıyla kurar. Ancak ilk baştaki sınırlı iş birliği zaman içerisinde otomatik ve önceden planlanmamış "yayılma" dinamikleri aracılığıyla farklı politika alanlarına sıçrayarak devletlerin kontrolünün dışına çıkar. İlk aşamada, bir politika alanındaki iş birliği teknik olarak başka bir politika alanında iş birliğini tetikler, buna da "işlevsel yayılma" adı verilir.

        İşlevsel yayılma, politika alanları arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisinden dolayı ortaya çıkar. Yaygınlaşan ve artan iş birliğinin somut faydalarını gören vatandaşlar ve yönetici elitler, yayılmanın ikinci aşamasını tetikler. İkinci aşamada, teknik iş birliğinin ötesine geçilir ve iş birliği yapan devletlerin vatandaşları ile siyasi ve bürokratik elitleri devlet faaliyetlerinin merkezini ve kimliklerini iş birliğinin gerçekleştiği uluslararası kurum merkezli görmeye başlarlar. Böylece "siyasal yayılma" gerçekleşir. İşlevselcilere göre vatandaşların da desteğiyle büyüyen uluslararası iş birlikleri ve güçlenen uluslararası örgütler kalıcı uluslararası barışı da mümkün kılacaktır. Bu açıdan bakıldığında işlevselci teorinin güçlü bir normatif boyutu olduğunu söylemek de mümkündür.

        İşlevselcilik, ilk olarak Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki savaş-arası dönemde ortaya atılmış ancak en çok İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında teorinin en önemli kurucularından David Mitrany (ö. 1975) tarafından geliştirilmiştir. Mitrany'ye göre devletler arası artan karşılıklı bağımlılık, ulus devletlerin vatandaşlarına yönelik etkin politikalar gerçekleştirmesinde tek başına yetersiz kılmaktadır. Mitrany, Avrupa'yı tahrip eden savaşların ana nedeninin milliyetçilikle birlikte toplumların ulus-devletle sınırlı siyasi organizasyon biçimleri olduğunu öne sürmüş ve kalıcı barışın tesisinin uluslararası sorunları çözebilecek uzmanlığa sahip işlevsel kurumların oluşturulması ve yaygınlaştırılmasından geçtiğini ifade etmiştir.

        Her ne kadar ilk hareket noktası Avrupa olsa da işlevselci teori erken dönemlerde normatif bir küresel kuram olarak ortaya konmuştur. Ancak zamanla işlevselcilik Ernst B. Haas'ın (ö. 2003) önemli katkılarıyla başta Avrupa Birliği (AB) olmak üzere bölgesel entegrasyon örneklerini açıklamaya yoğunlaşmış ve normatif yapısından bir derece uzaklaşmıştır. Bölgesele odaklanmasıyla öne çıkan bu tarz işlevselci yaklaşımlara yeni işlevselcilik adı verilmiştir. Yeni işlevselcilik sadece bir teori değil, aynı zamanda da bir bölgesel entegrasyon stratejisidir. Bunun en belirgin örneği, AB'nin kurucu isimlerinden eski Fransız devlet adamı Jean Monnet'nin birliğin kurumsal yapısını tasarlarken işlevselci teoriden ilham almış olmasıdır. Monnet metodu olarak da bilinen entegrasyon stratejisi uyarınca, başta kömür ve çelik üretimi olmak üzere ekonomik ve teknik alanlarda gerçekleştirilen entegrasyon, zaman içerisinde işlevsel yayılmacı dinamikler sayesinde farklı alanlara da yayılacak ve en nihayetinde Avrupa halklarının kendilerini ulus-devletlerinden ziyade Avrupa ile özdeşleştirmelerini mümkün kılacaktır. Yeni işlevselcilik, Avrupa entegrasyonunun hızlı bir şekilde ilerlediği 50'li yıllarda ve 60'ların başında popüler olmuş ancak entegrasyonun 60'lı ve 70'li yıllarda ulus devletlerin itirazları nedeniyle sekteye uğramasıyla bu ilgiyi yitirmiştir.

        İşlevselci yaklaşımlar, uluslararası ajans ve kuruluşların oluşumu ve faaliyetlerine, yeni işlevselcilik ise Avrupa entegrasyonunun erken dönemlerini açıklamakta akademik yazına önemli katkılarda bulunmuştur. Devletlerin entegrasyon aracılığıyla iş birliğine gitme sebepleri, ekonomik entegrasyonunun hangi koşullarda siyasi entegrasyona dönüştüğü ve ulus-üstü kurumların devletler arası entegrasyonda oynadığı rol, işlevselci araştırmaların odaklandığı temel sorular olmuştur. Ancak işlevselcilik önemli eleştirilere de maruz kalmıştır. Bu eleştirilerin bir kısmı toplumsal ihtiyaçların siyasi meseleler olduğu, bu nedenle de teknokratların uzmanlığına bırakılmasının mümkün olmadığını savunmuştur. Bazı eleştiriler uzmanların ve teknokratların her zaman rasyonel davranamadığını, bunun da ulus-üstü yönetişim sorunlarının tümüyle onların inisiyatifine bırakılamayacağını ifade etmiştir.

        İşlevselcilik, oldukça normatif bir teori olduğu ve yeterince bilimsel olmadığı gerekçesiyle de eleştirilmiştir. Bu tarz eleştiriler, özellikle Mitrany'nin geliştirdiği işlevselci kuramda metodolojiye yer verilmemesine dikkat çekmiştir. İşlevselcilik, öngörülerinin gerçekleşmemesi üzerinden de çokça eleştirilmiştir. Küreselleşme her ne kadar devletlerin politika yapma gücünü bir ölçüde kısıtlasa da işlevsel uluslararası kuruluşlar vatandaşlar nezdinde ulus-devletin sahip olduğu aidiyetin yerini alamamıştır.

        Yeni işlevselci kuram ise Avrupa özelinde entegrasyonu otomatik, lineer ve önüne geçilemez bir süreç olarak kavramsallaştırdığı için yoğun eleştirilere maruz kalmıştır. Uzun vadede bakıldığında entegrasyon süreci belirli dönemlerde ulus-devletler tarafından sekteye uğratılmış, bazı politika alanları entegrasyondan minimum etkilenmiş, bazı AB üye devletleri AB içindeki birtakım entegrasyon girişimlerinin tamamen dışında kalmayı seçmiş ve üye devlet vatandaşları işlevselci kuramın öngördüğü şekilde Avrupa'ya aidiyet duymaktan ziyade ulus-devletlerine aidiyet duymaya devam etmiş, hatta son yıllarda Avrupa'da milliyetçilik yükselişe geçmiştir.

        YAZAR

        Senem Aydın Düzgit