Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Materyalizm Nedir?

        Materyalizm varlığın özünün ve temel yapı taşının maddi olduğundan hareket eden felsefi bir dünya görüşüdür. Materyalizm sözcüğü ilk defa 17. yüzyılda kullanılmıştır. Evrenin temelinin maddi olduğu görüşünden hareket eder. Temelini Eski Çağ Yunan felsefesinde MÖ 5. ve 4. yüzyıllarda Leukippos (ö. MÖ 4. yüzyıl) ve Demokritos (ö. MÖ 370) tarafından geliştirilen atomculuk oluşturur. Materyalizm Eski Çağda Epiküros (ö. MÖ 270) ve Lukretius'un (ö. MÖ 55) atomculuğunun etkisiyle İngiltere'de 17. yüzyılda ve Fransa'da 18. yüzyılda hakim hale gelmiştir. Türkiye entelektüel dünyasına Baha Tevfik'in (ö. 1914) Felsefe Mecmuası dolayısıyla girmiştir. 

        Materyalizmin öncellikli kaygısı teolojik değil, felsefidir; en son ampirik ve teorik bilimsel bilgilerle evreni en temel yapı taşından en karmaşık organizmalara ve onların duygu, tutku ve düşünce gibi işlevlerine kadar temellendirmektir. Bu bakımdan materyalizm "ateist" bir öğreti değildir. Materyalizm agnostisizmin veya bilinemezciliğin herhangi bir biçimi de değildir. Tözün varlığını reddetmez ve onun bilinemez olduğunu da ileri sürmez. Aslında materyalizm tek tanrılı dinlerde Tanrı'ya atfedilen sonsuzluk, her yerde olma, her şeye muktedir olma gibi birçok özelliği maddeye atfeder. 

        Madde kendi kendisini hareket ettirecek gerekli güce ve yapıya sahiptir. Fakat bu güç bilinçli bir özne olma özelliğini taşımaz. Doğayı hareket ettiren güç, "doğaüstü" değildir, tersine, doğaldır ve doğaya içkindir. Bu güç doğanın nedensellik yasalarına göre hareket eden ve hareket ettiren bir güçtür. Bu bakımdan materyalizmin amacı, insanın düşünce, inanç, ifade, vicdan gibi iç ve doğayla ve toplumla olan tüm ilişkisinde bilgiye ve bilime dayalı dış özgürlüğü mümkün kılan koşulları araştırmaktır.

        Materyalizme dair tanımlarda genellikle 18. yüzyıla ait olan "mekanik materyalizm" ölçü alınmaktadır. Bu tanımlarda materyalizm: "[y]alnızca maddenin gerçek olduğu, madde ve maddenin değişimleri dışında hiçbir şeyin varolmadığı", "bilincin ya da zihinsel durumların gerçekliğini yadsı(dığı)" şeklindeki indirgemeci bir yaklaşımla ele alınmıştır. 

        Karl Marx (ö. 1883) ve Friedrich Engels'in (ö. 1895) geliştirdiği "tarihsel materyalizm" ve "diyalektik materyalizm" kuramı mekanik materyalizmin indirgemeci yaklaşımlarından farklıdır. Marx, Thomas Hobbes'un (ö. 1679) mekanik materyalizmini nitelendirirken "tekyanlı", "mekanik", "insan düşmanı" olarak tanımlar.

        Materyalizm kavramı ilk defa Henry More'un (ö. 1687) 1668 yılında yayımladığı Divine Dialogues'da kullanmıştır. Kavramın anlam kazanma tarihine dair ikinci önemli kaynak, 1715/16 yıllarında olan Leibniz- Clarke Mektuplaşması'dır. Clarke Leibniz'e yazdığı yanıtlarında "materyalist" ve "materyalizm" kavramlarını açıkça kullanır ve anlamını şöyle betimler: "Dünyanın büyük bir makine olduğuna, Tanrı'nın müdahalesi olmadan hareket ettiğine, bir saat gibi saatin yapıcısının yardımı olmadan işlediğine dair tasavvurdur; materyalizm tasavvurudur." Materyalizmin felsefi ilk tanımı J.G. Walch'ın (ö. 1775) 1726 yılında yayımladığı Philosophische Lexikon'da verilir: "Tinsel tözleri inkar eden ve cisimsel tözden başkasını kabul etmeyen bir sisteme materyalizm denir." Walch 18. yüzyılın ilk yarısında materyalist olarak kabul edilen Baruch Spinoza'ya (ö. 1677) ve Hobbes'a işaret eder. Spinoza tek bir tözün varlığını kabul etmektedir. Hobbes bir materyalisttir, çünkü cisme sahip olmayan tüm tözleri töz olarak geçerli kılmaz. Doğal cisimlerin tüm niteliklerini ve etkilerini, maddenin şekil, ağırlık, sertlik ve karışım gibi niteliklerinden hareketle açıklayana materyalist denir. Rönesans döneminde olduğu gibi ta Immanuel Kant'a kadar "materyalizm" veya "materyalist" yerine "Epikürosçuluk" veya "Epikürosçu" kavramları da kullanılmıştır.

        Aristoteles (ö. MÖ 322), Fizik ve Metafizik adlı eserlerinde İyonya felsefesinin "ham madde" veya "malzeme" anlamına gelen hyle veya her şeyin "temeli", "özü" anlamına gelen arkhe kavramına ilişkin tartışmayı "hareket" (kínēsis) kavramını analiz etmek amacıyla "madde" kavramının tamamlayıcısı olan "form" (eidos) kavramıyla ilişkilendirerek yeniden ele alır. Orta Çağ'da bu dinamik bakış kaybolmuştur. Galileo Galilei'yi (ö. 1642) takiben Immanuel Kant (ö. 1804), hareketi felsefi açıdan maddenin temel belirlenimi olarak yeniden temellendirir. 

        İyonya doğa felsefesinde arkhe tartışmasında suyun, apeiron, hava ve ateşin temel madde olarak belirlendiği ilk dönemde Thales'in (ö. MÖ 547/6) suyu ilk madde olarak belirlerken aynı zamanda mıknatısın hareket ettirici gücüne dikkat çekerek içinde "tanrı" olduğunu ileri sürer. Thales burada maddeyi aktif ve onun hareket ettirenini ona içkin kavramaya çalışır. Herakleitos arkhe'yi canlı "ateş" olarak belirlerken, vurguyu artık hareketin kaynağına yapmaktadır. Anaksimandros ana maddeyi apeiron olarak belirlerken duyusal maddenin temelinde olanın her şeyin potansiyeli olduğu için şekilsiz ve sonsuz olması gerektiğini ileri sürer. Buna karşın duyusal madde hep bir varoluş ve yok oluş karşıtlığı içinde ilerlemektedir. Bu durum Parmenides'i duyusal ve deneyimlenebilir olanı yalnızca görünüşte varolan olarak tanımlamaya ve asıl varolanı hareketsiz ve sürekli olan olarak belirlemeye götürür. Empedokles (ö. MÖ 434) bu ikilemi aşmak için su, toprak, hava ve ateşi bir bütün olarak maddenin farklı görünüm biçimleri olarak alır.

        Aristoteles'in "potansiyel olan" (dynamis) ve "aktüel olan" (energeia) kavramları arasında ayrım yapmasının kaynağı bu düşünümün yaratmış olduğu dinamik tartışmadır. Ama Anaksagoras bu tartışmaya içkin olan öz-görünüm ayrımına yeni bir boyut kazandırır. Thales'in mıknatısa ilişkin gözlemini genelleştirerek tüm maddenin "çekme" ve "itme" gücü olduğundan hareket eder. Helenist dönemin iki büyük akımı olan Epikürosçuluk da Stoacılık da materyalist dünya görüşüne sahiptir. Epiküros, Demokritos'un (ö. MÖ 370) determinist maddeci atomculuğunu görelilik ilkesini kapsayacak bir şekilde yeniden geliştirmeye çalışırken, Stoacılar, Herakleitos'tan da (ö. MÖ 475) hareketle düşünce ve dil gibi olguların maddi olup olmadığını tartışmaya açmıştır.

        Modern doğa felsefede materyalizm 17. yüzyılda Epiküros (ö. MÖ 270) ve Lukretius'un (ö. MÖ 55) atomculuğunun etkisi ile önce İtalya'da, İngiltere ve Fransa'da oluşur. G. Bruno (ö. 1600), F. Bacon (ö. 1626) ve P. Gassendi (ö. 1655) gibi filozofların girişimiyle gelişti. G. Galilei ve I. Newton'un (ö. 1727) fizikte ve astronomide ortaya koyduğu yenilik ve geliştirdiği dünya tasarımı mekanik dünya görüşünün kanıtı olarak alınır. T. Hobbes, kendi materyalist doğa felsefesini, antropolojik görüşlerini ve devlet teorisini geliştirirken F. Bacon'ın atomculuğunu ve Galilei'nin hareket teorisini temel alır. Materyalist felsefe İngiliz felsefesinden İskoç ve Fransız materyalizmine doğru gelişir. W. Harwey'in (ö. 1657) kan dolaşımını keşfetmesi, Henricus Regius'un (ö. 1679) insanın tinsel yetilerini maddenin bir tarzı olarak ortaya koyması, bütünlüklü insan tasarımına ulaşılmasını sağlar.

        Materyalizmin temel dayanağı madde kavramıdır. Eski Türkçede "maddiyye" denilen kavramın dünyanın temelini açıklama çabasından doğan bir felsefi kavramlaştırma tarihi, bir de maddeye ilişkin bilimsel inceleme ve açıklama tarihi vardır. A Dic-tionary of Eighteenth-Century History'e göre modern Aydınlanmacı çağın en önemli tartışması "ruh-beden ilişkisinin doğası" üzerine yapılmıştır. Descartes'ın başlattığı bu tartışma, maddenin ne olduğuna dair çalışmanın doğa felsefesinden giderek modern doğa bilimlerine kaydığını ve modern felsefenin Eski Çağ felsefesinden farklı olarak varlık-bilinç ilişkisini belirlemeye yöneldiğini göstermektedir. 

        Locke, La Metteri (ö. 1751) ve P.H. d'Holbach (ö. 1789) gibi filozofların eserleri materyalizm tartışmasına yeni ivme katar. Alman felsefesinde diyalektik yöntemle Fransız materyalizminin indirgemeci yaklaşımları aşılmaya çalışılır. Karl Marx Das Kapital'de insan, tarihinde yaşamını idame etmek için üreterek ve üretirken doğayı değiştirip kendisini de yeniden yarattığını ileri sürer. İnsanlığın tarihine bu bakış "tarihsel materyalizm" kuramını temellendirir. Marx'ın yeni "hakikat" kavramı düşünceyi maddeye indirgemeye yönelmez. Alman İdeolojisi'nde sunulan tanıma göre hakikati meydana getiren "varlık ve bilinç" birbiriyle ilişkili olarak ele alınmalıdır. "Yaşamı belirleyen bilinç değildir, tersine, bilinci belirleyen yaşamdır" gibi belirlemeleri bilince indirgemeci çabasından kaynaklanmamaktadır. Bu tür belirlemelerle asıl yapılan bilincin kökenini açıklamaktır. Bu nedenle Alman İdeolojisi'nde bilincin kendisini maddede nasıl gerçekleştirdiğinin koşullarını araştırırlar: "'Tin' en baştan itibaren, kendini burada titreşen hava katmanları, sesler, kısacası dil biçiminde gösteren maddeyle 'yüklü'" olmaya mahkûmdur ve dil "bilinç kadar eskidir". "Dil, öteki insanlar için var olduğu gibi benim için de var olan pratik, gerçek bilinçtir."

        YAZAR

        Doğan Göçmen