Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Mevlevilik Nedir?

        İslam alimi, mutasavvıf ve mütefekkir Mevlana Celaleddin-i Rûmi'ye (ö. 1273) nispet edilen tarikatın adıdır. Aşk, vecd ve semaya düşkün tasavvuf yaşantısıyla Melamet tarzı bir tasavvuf anlayışını benimseyen Mevlana, yaşarken bir tarikat ihdas etmemiş ve bir tekke kurmamıştır. Mevleviliğin bir tasavvuf yolu olarak şekillenmesi kendisinden sonra bu yolu devam ettiren müridleri tarafından olmuştur. Vefatından sonra müritlerinden Çelebi Hüsameddin (ö. 1284) ve daha sonra Mevlana'nın oğlu Sultan Veled (ö. 1312), Mevlana'nın tasavvufi meşrebi ve yaşantısı temel alınarak Mevleviliği bir tarikat olarak şekillendirmeye başlamışlardır. Çelebi Hüsameddin zamanında Mevlana'nın kabri üzerine bir türbe yaptırılmış, türbenin etrafında bulunan Mevlana'nın babasının ve dostlarının kabirleri ziyaretgah haline getirilmiş, vakıflar ihdas edilmiş, Mevlana'ya mensub olanlar içinden, burada Kur'an okuyan ve Mesnevi kıraat edenlere ve sema meclisleri tertip edenlere bu vakıflardan destek olunmaya başlanmıştır. Sultan Veled'in posta geçmesiyle Mevlana'nın yolu olan Mevlevilik adab ve erkanıyla tesis edilmiş, teşkilatlanmış ve yayılmaya başlamıştır. Anadolu'nun siyasi ve içtimai sıkıntılar yaşadığı bu dönemde Selçuklu yöneticileriyle, Türkmen beyleriyle iyi ilişkiler kuran Sultan Veled, Anadolu'nun bazı şehirlerinde Mevlevihaneler kurmayı başarmıştır. Daha sonra yerine geçen oğlu Ulu Arif Çelebi (ö. 1320) ile birlikte artık Mevlevilik Anadolu sınırlarını da aşarak İran'a kadar yayılmıştır. Tarikat merkezi Konya Mevlana Dergahı olmuş, Mevlevilik Mevlana soyundan gelen "Çelebi"ler tarafından yönetilmeye başlanmıştır. XIV. asrın ilk yarısından itibaren ayin, erkan ve kıyafet açısından da kuruluşunu tamamlayan Mevlevilik, XV. asır içinde tarikatın postuna geçen Pir Adil Çelebi dönemi (1421-1460) ile birlikte de adab ve erkanı yerleşmiş bir tarikat halini almıştır.

        İlk dönemi itibarıyla Germiyanoğulları başta olmak üzere Karamanoğulları, Menteşoğulları, Aydınoğulları ve Saruhanoğulları beylikleri topraklarında yayılan Mevlevilik, Osmanlı topraklarına II. Murad tarafından yaptırılan Edirne Mevlevihanesi ile girmiş ve İstanbul'un fethinden sonra da İstanbul'da sırasıyla Galata (1491), Yenikapı (1597), Beşiktaş (1622), Kasımpaşa (1625) ve Üsküdar (1793) Mevlevihaneleri tesis edilmiştir. 

        16. yüzyılın ilk yarısından itibaren Mevleviliğin yayılmasında en etkili isim Afyonkarahisar Mevlevi şeyhi Divane Mehmed Çelebi (ö. 1544'den sonra) olmuştur. Halep, Burdur, Eğirdir, Sandıklı, Mısır (Kahire), Kudüs, Şam, Cezayir, Sakız, Midilli, Lazkiye, Tebriz, İsfahan, Bağdat ve Fas Mevlevihaneleri onun tarafından tesis edilmiştir. Bu asrın başlarında tamamı Mevlevilerden oluşan köyler var olduğu gibi, zamanla Mevlevilik köylerden kasaba ve şehirlere çekilerek gittikçe üst zümrelere ait bir tarikat halini almış ve bu asrın sonları itibarıyla de tarikat bir devlet kurumu görüntüsü vermeye başlamıştır. Mevlevihaneler üst düzey devlet yöneticileri ve zengin eşraf tarafından tesis edilirken, aynı zamanda tarikat siyaseten de devletin daima yanında yer almış, bunun karşılığı olarak da vakıf gelirleri artmıştır. Mevlevilik devletle olan münasebetinde bu asırdan itibaren zaman zaman kısa süreli sıkıntılar yaşasa da XVII. asırdan itibaren Osmanlı toplumunda en etkin tarikatlardan biri haline gelmiştir. 18. yüzyıl içinde Mevlevilik artık Osmanlının hakim olduğu her noktaya ulaşan bir tarikat olmuştur. Balkanlar, Arap ülkeleri ve Akdeniz'deki adalara kadar yaygınlık kazanmıştır. Özellikle İstanbul Mevlevihaneleri Osmanlı tarikat kültürüne katkıları yanında, ilim, irfan ve sanat açısından 1925 yılında tekkeler kapatılıncaya kadar önemli vazifeler icra etmişlerdir. Tasavvufi faaliyetleri yanında birer musiki konservatuarı, sanat akademisi ve edebiyat fakülteleri görevleri yapan bu dergahlarda Osmanlı kültür ve sanat dünyasının Buhûrizade Mustafa Itri (ö. 1711), Şeyh Galib (ö. 1799), Hammamizade İsmail Dede Efendi (ö. 1846) gibi meşhur isimleri yetişmiştir. Mevlana'nın tesiri, Mevleviliğin misyonu, Mevlevihanelerin faaliyetleri ve buralardan yetişen önemli isimlerin etkinliği sayesinde Osmanlı padişahlarının ilgi ve alakası yüzyıllar boyu bu tarikat üzerinden eksik olmamış, 19. asrın başlarından itibaren Osmanlı padişahları III. Selim, II. Mahmut, Abdülmecid, Abdülaziz, II. Abdülhamid ve Sultan V. Mehmed Reşad İstanbul ve diğer Mevlevi tekkelerine madden ve manen destek olmuşlardır. Sultan V. Mehmed Reşad bu padişahlar içinde Mevlevi olduğu bilinen ve Mevlevilere en çok destek olan padişah olarak bilinir. Mevleviler de daima devletin yanında bulunmuş, Balkan ve 1. Dünya savaşlarına iştirak ederek vatan için üzerlerine düşen görevleri yerine getirmişlerdir. 

        1925 yılında Türkiye'de tekkelerin kapatılmasıyla Mevlevilik çelebilik makamını yani merkezini Konya'dan Halep'e taşımış, Türkiye dışındaki Mevlevihaneler bu merkeze bağlanmıştır. Konya'daki Mevlana türbesi ve dergahı da 1926 yılında alınan bir kararla müzeye dönüştürülmüş ve ziyarete açılmıştır. Halep'e taşınan Mevlevilik, 1945 yılında Suriye hükûmetinin aldığı bir kararla kapatılmış ve Çelebilik makamıyla birlikte Mevlevilik kurumu da tarihe karışmıştır. 

        Bugün Konya başta olmak üzere çeşitli şehirlerde Mevlana'nın vefat yıldönümü münasebetiyle 7-17 Aralık tarihleri arasında icra edilen "Şeb-i Arûs" törenleriyle Mevlevilik kültürü yaşatılmaya çalışılmaktadır. 

        Merkeziyetçi bir anlayış ve yönetime sahip Mevleviliğin Konya'daki Mevlana türbesi ve dergahı, bu tarikatın merkezi kabul edilir ve tarih boyunca tarikat buradan Mevlana'nın torunları "çelebiler" tarafından yönetilmiştir. Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren Mevlevihanelere şeyhler bu merkezden atanır veya azledilir. Mevlevihaneler fonksiyonları bakımından asitane ve zaviye diye ikiye taksim edilmiş, içinde "Mevlevi Çilesi" (manevi eğitim) çıkarılan büyük dergahlara asitane, temsilcilik görevi yapan küçük dergahlara da zaviye ismi verilmiştir. 

        Mevleviliğin iç teşkilatlanmasında müntesipler şeyh, dede, çilekeş can ve muhip diye dört dereceye ayrılır. Çilekeş canlar asitanelerde manevi eğitimden (çile) geçerek eğitilir. 1001 gün süren çile, asitanelerde "dede" unvanı almış ve kendilerine "dergah zabitanı" denilen Mevlevi dedeleri tarafından dergaha dahil olan dervişlere uygulanır. 1001 günlük süre içinde Mesnevi'nin ilk on sekiz beytine istinaden on sekiz vazife yerine getirilir, bu esnada seyr u sulûk (manevi eğitimin) gereği sema öğrenmek ve mesnevi dersleri zaruridir. 

        Bir Mevlevi için Kur'an-ı Kerim, Hadis-i Şerif, Mesnevi, Mevlana menakıbı ve Evrad-ı Kebir-i Mevlana okumak, şeriata sıkı sıkıya sarılmak, bütün farzları ve sünnetleri yerine getirmek, gece gündüz tevbe etmek, her dileğini Allah'tan dilemek, kendini daima muhasebe etmek, nefsiyle sürekli mücahede etmek ve onu riyazete alıştırmak gibi hususlar yolun en başta gelen adab ve erkanındandır. Yine her Mevlevi hayatını idame ettirmek için bir meslek öğrenmeli, insanlara saygı ve hürmetle davranmalı, yaptığı her işi Allah için yapmalıdır. Mevlevihanelerde mutad günlerde yapılan Mukabele-i Şerif ya da Ayin-i Şerif'e geçerli bir mazereti olmadığı müddetçe de katılmalıdır. 

        Bütün tarikatlarda olduğu gibi Mevlevilikte de evrad okuma geleneği vardı. Şeyhin belirlediği miktarlarda günlük olarak Mevlevi evradı okunduğu gibi hem zikir meclislerinde hem de diğer vakitlerde İsm-i Celal (Allah.. Allah..) çekmek Mevleviliğin gereğidir.

        Mevlevi dergahlarında dervişin manevi eğitiminin ikmali yanında musiki ve sema başta olmak üzere her bir dervişe kabiliyetlerine göre ilim, sanat, edebiyat ve bazı mesleki kabiliyetler de talim edilmiştir. Bütün bu eğitimler asitanenin Matbah-ı Şerif denilen içinde yemek ve insanın piştiği dergah müştemilatının merkezi kabul edilen mekan ve bu mekanı tamamlayan semahane, türbe, derviş hücreleri, meydan-ı şerif, mescid ve selamlık gibi yerlerde icra edilmiştir. 

        Mevlevilik erkanı, kıyafeti, maddi ve manevi teşkilatıyla ritüelleri sıkı, zerafete ve nezakete daima önem veren, mensuplarını ilim, irfan, sanat ve kültürde daima üst düzeyde tutmaya çalışan bir tarikat olmuştur. Bu sebeple Mevlevilik Türk toplumunun manevi yapısına sağladığı katkı yanında edebiyat, kültür ve sanatına da oldukça mühim katkılar sağlamıştır.

        YAZAR

        Sezai Küçük