Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Mikroekonomi Nedir?

        Mikroekonomi ekonominin tüketici ve firma davranışları ile bunların içinde bulunduğu piyasanın ve endüstrinin yapısı ve dengesini araştıran dalıdır. Bunu yaparken analitik ve matematiksel teknikler kullanarak bireylerin karar verme mekanizmalarını detaylı bir şekilde çalışır.

        Bireylerin iktisadi mantık çerçevesinde bilinçli karar vericiler olarak hareket ettikleri varsayılır. Gözlemlenen iktisadi davranışların belli bir karar probleminin neticesinde ortaya çıktığı düşünülür.

        Detaylı davranışsal varsayımlar ekonomik modelden modele değişmekle birlikte davranışları belirleyen karar mekanizmalarının ortak özellikleri vardır. Bu özellikler karar probleminin çözümünün varlığı ve tekliğini de belirler. Mikroekonomik analiz yapabilmek için bu gereklidir. İlk olarak bireylerin davranışları ile ortaya çıkacak sonuçlar üzerinde açık bir tercih yapısına sahip olduğu varsayılır. Belli temel varsayımlar altında bireylerin tercih yapısı bir amaç fonksiyonu ile temsil edilebilmektedir. Tüketiciler için bu fonksiyon fayda fonksiyonu, firmalar için kar veya değer fonksiyonu olarak adlandırılır. İkinci olarak bireylerin kararlarının bir iktisadi kısıt çerçevesinde alındığı varsayılır. Bir tüketici için bu kısıt tüketicinin bütçesidir. Firmalar için üretim fonksiyonu gibi değişik kısıt fonksiyonları söz konusu olabilir. Üçüncü olarak bireyin davranışını belirleyecek kararı alırken bilgi kümesinin ne olduğunun açıkça ortaya konması gereklidir. Karar problemi için önemli değişkenler hakkında ne ölçüde bilgi sahibi olduğu özellikle dinamik karar problemlerinde çok kritiktir.

        Tüketici ve firma karar problemlerinin ekonomik analizinin kökü iktisatçı düşünür Adam Smith'in (1723-1790) ünlü eseri Ulusların Zenginliği'ne dayanır. Adam Smith'in eserinden beri ekonomik analizin üç önemli bloğu vardır; arz, talep ve fiyatlandırma. Adam Smith fiyat ve üretim miktarını belirlemede daha çok arzın belirleyici olduğunu düşünmüş ve arzın altını çizmiştir. Sonrasında Alfred Marshall (1842-1924), 1950'lere kadar konuyla ilgili ana ders kitabı olarak yoğun bir şekilde kullanılacak olan eseri Ekonomi'nin Prensipleri'nde arz ve talep kavramlarının kapsamlı bir teorisini ortaya koymuştur.

        Ekonomideki bireylerin karar ve ilişkilerini salt arz-talep teorisi çerçevesinde ele almak, doğaldır ki çok basitleştirici ve kısıtlayıcıdır. Arz-talep teorisi hiçbir sürtünmenin olmadığı, piyasa dengesinin olabilecek en verimli şekilde çalıştığı, ideal bir ortamı modellemektedir. Halbuki gerçek hayatta birçok sektör ve piyasanın kendine özgü sürtünmeleri, verimsizlikleri ve davranışsal problemleri mevcuttur.

        Ekonomi biliminin günümüzde daha özelleşmiş dallarının temelleri mikroekonomik analize dayanmaktadır. Aşağıda mikroekonominin bazı alt dalları ele alınmıştır.

        Endüstriyel organizasyon mikroekonominin firmaların stratejik davranışları, kamunun firmaları ve endüstrileri düzenleyici politikaları, antitröst politikası ve piyasa rekabetini çalışan dalıdır. Büyük ölçüde firma teorisini kullanarak firmaların yapıları, davranışları, varlıklarının nedeni ve özellikle piyasa ile sınırlarını irdeler. Endüstriyel organizasyon tam rekabetçi piyasa modellerinde olmayan ancak pratikte sıklıkla eksik rekabete sebebiyet veren sınırlı bilgi, yeni firmaların piyasaya girmelerine mani olan engeller ve işlem maliyetleri gibi unsurları araştırır.

        Uluslararası ekonomi ülkeler arası mal ve hizmet ticareti ile sermaye akımlarını yine arz-talep teorisi çerçevesinde ele alır. Uluslararası ticaret daha çok mikroekonomik teori ve araçları kullanırken uluslararası sermaye hareketlerini inceleyen uluslararası finans daha çok makroekonomik teori ve araçları kullanmaktadır. Uluslararası sermaye ve emeğin hareketliliğinde kısıtlar, sürtünmeler ve maliyetler olduğu için ekonomik teorinin kalan kısmından metodolojik olarak olmasa da modelleme yönüyle farklılık gösterir. Özellikle uluslararası ticarete devletlerin koyduğu kısıtların etkileri çok çalışılmıştır. Ricardo'nun göreli avantaj teorisi uluslararası ticaretin fonksiyonunu izah eden ve üzerine değişik varsayımlarla modeller inşa edilen ilk klasik teoridir. Bu modellerden en bilineni Heckscher-Ohlin modelinde ülkeler arasında teknoloji, verimlilik, tüketici tercihleri farkı olmamasına rağmen üretim faktörlerinin göreceli bolluğundaki farklılık ülkeler arası ticareti desteklemektedir. Neticede sermaye miktarı emek miktarına göre daha fazla olan bir ülke sermaye yoğun malları ihraç ederken emek yoğun malları ithal edecektir.

        Stolper-Samuelson, Heckscher-Ohlin modeli çerçevesinde, bir malın fiyatının artmasının o malın üretiminde yoğun olarak kullanılan faktörün fiyatını artırıp diğer faktörün fiyatını azaltacağını ve uluslararası ticaretin kıt olan faktörün fiyatını azaltırken, korumacılığın kıt faktörün fiyatını artıracağını göstermiştir. Ayrıca uluslararası ticaret malların fiyatlarını eşitlerken üretim faktörlerinin fiyatlarını da eşitleyici yönde etki edecektir. Bu sonuç, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki artan ticaretin gelişmiş ülkelerde vasıflı iş gücünün ücretlerini artırıp vasıfsız iş gücünün ücretlerini düşürerek gelir dağılımını daha eşitsiz hale getireceğini göstermektedir. Gelişen ülkelerde ise bu durum tam tersi yönde olacaktır.

        Bu çerçevede yapılan çalışmalar birçok ülkede geçtiğimiz otuz yıl içinde artan gelir dağılımı eşitsizliğinin kısmen yaşanan küreselleşmeden kaynaklı olduğunu göstermektedir. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerde 1981-2004 yılları arasında artan gelir dağılımı eşitsizliğinin büyük ölçüde hızlı teknolojik değişimden kaynaklandığı, gelişmiş ülkelerde ise küreselleşme ile hızlı teknolojik değişimin aynı ölçüde etken olduğu görülmektedir.

        Refah ekonomisi, alternatif ekonomik sistem, kurumsal yapı, kanun ve piyasa dengelerinin bireylerin refahına olan etkilerini çalışan mikroekonomik teorinin bir dalıdır. John Stuart Mill'in vergilendirmenin olumsuz etkilerini azaltmanın yollarını tartıştığı ünlü eseri refah ekonomisi çalışmalarının ilk örneği olarak düşünülebilir. Ancak bu dalın temellerini atan çalışma A.C. Pigou'nun "Refah Ekonomisi (1920)" eseridir. Refah ekonomisi çalışmalarının en genel iki sonucu a) dışsallıkların olmadığı bir durumda rekabetçi dengenin verimli olduğu ve b) vergiler, tekelci güç ve dışsallıkların ekonomide kaynakların verimli dağılımına engel olacağıdır. Refah ekonomisi literatüründe en tartışmalı konulardan biri değişik ekonomik sistem, kurumsal yapı, kanun ve piyasa dengelerinin karşılaştırılabilmesi amacıyla bütün toplumun toplam refahını temsil edebilecek bir sosyal refah fonksiyonunun kullanılıp kullanılamayacağıdır. Bu soruya olumlu cevap verildiği takdirde toplum içindeki kaynak dağılımı ekonomik verimlilik açısından önemli bir noktaya gelecek ve bu şekilde tanımlanan ekonomik verimlilik nesnel bir ölçüt olmaktan çıkıp, tartışmalı ve öznel bir duruma gelecektir. Bunu çok iyi gören Mill ve Pigou bu yaklaşımı benimsememiş ve daha sonra aynı çizgiyi izleyen Vilfredo Pareto kendi adını taşıyan ve çok kabul gören Pareto optimalite kriterini önermiştir. Pareto optimalite kriteri şudur; bir kaynak dağılımında herhangi birinin durumunu daha kötü hale getirmeden diğerlerinin durumunu iyileştirmek mümkün olmuyorsa, bu dağılım Pareto optimaldir.

        Kamu maliyesi ekonomide devletin rolünü çalışır. Belli başlı dört önemli soru etrafında şekillenir. Bunlar devletin ekonomiye hangi durumlarda müdahale etmesinin doğru olacağı, müdahalenin en uygun nasıl yapılabileceği, müdahalenin ekonomiyi nasıl etkileyeceği ve devletin neden bazı müdahale şekillerini daha çok tercih ettiğinin anlaşılmasıdır. Devletin ekonomiye müdahalesinin iki temel sebebi vardır. Bunlardan ilki piyasanın kendi başına etkin işlememesi, diğeri ise gelir ve servetin daha eşitçe dağıtılmasıdır. Piyasaların ve özel teşebbüsün kendi başına etkin işlememesinin en önemli sebepleri dışsallıklar, kamu malı özelliği taşıyan malların varlığı, kuvvetli ölçek ekonomisinin varlığı, ağ etkilerinin varlığıdır.

        Bilgi ekonomisi bilgi ve bilgi sistemlerinin bireylerin ekonomik kararlarına ve ekonomiye olan etkilerini çalışan mikroekonominin bir dalıdır. Bilgi ekonomisi literatürünün kökü Friedrich Hayek'in ekonomide kaynakların etkin kullanımında fiyat mekanizmasının gerekli bilgileri özetleyip ademi merkeziyetçi bir şekilde bütün bireylere ulaştırmasını konu alan "The Use of Knowledge in Society" eserine dayanmaktadır. Bu etkili eserinde Hayek, serbest piyasa ekonomisinde fiyat mekanizmasının merkezi planlamaya göre malların göreli kıtlığının iletişimini çok daha etkin bir şekilde yaptığını başarılı bir şekilde savunmuş ve daha sonra Tjelling Koopmans, Leonid Hurwicz ve George Stigler'in çalışmalarını etkilemiştir.

        Serbest piyasanın etkin bir şekilde çalışmasını engelleyen ve eksik piyasa oluşumuna yol açan bilgi problemleri şunlardır: Piyasada alışveriş içinde bulunan tarafların birinin diğerine göre alışverişe konu olan mal ve ortam ile ilgili daha fazla bilgi sahibi olması manasına gelen bilgi asimetrisi piyasanın etkinliğini azaltan en önemli bilgi problemlerinden biridir. Bir piyasada alıcı ve satıcı arasında bilgi asimetrisi varsa, bu durum alışverişten önce ters seçime, alışverişten sonra ahlaki tehlikeye neden olur. Bunların her ikisi de piyasanın etkinliğini azaltır. George Akerlof ünlü makalesinde ikinci el otomobil piyasasında oluşan ters seçimi çalışmıştır. Bu probleme çözüm Michael Spence'in ortaya attığı güvenilir işaret verme ve Joseph Stiglitz'in öncülüğünü yaptığı tarama mekanizmalarıdır.

        Davranışsal ekonomi bireylerin ve kurumların ekonomik kararlarında klasik ekonomik teorinin dışladığı duygusal, psikolojik, düşünsel, kültürel ve sosyal faktörlerin etkilerini araştırır. Bunu yaparken mikroekonomik teoriyi psikoloji ve nörobilimin içgörüleri ile birleştirir. Bireylerin ekonomik kararlarında sınırlı rasyonalitenin söz konusu olduğu durumlarla özellikle ilgilenir. Mikroekonomi içinde nispeten yeni fakat hızla gelişen bu konuda yakın zamanda katkıları ile Nobel ödülü alan birçok ekonomist olmuştur. Bunlardan Daniel Kahnemann özellikle belirsizlik ortamında bireylerin karar verme mekanizmalarını psikoloji biliminin öngörüleri ile birleştirdiği çalışmalarla, Robert J. Schiller varlık piyasasında davranışsal finans çerçevesinde yaptığı ampirik çalışmalarla, Richard Thaler bireylerin ekonomik karar ve davranışlarında ekonomik teoriye uymayan ancak öngörülebilir olan yanları ortaya çıkaran çalışmaları ile Nobel ödülüne layık görülmüştür. Yakın zamanda yapay zeka çalışmaları da özellikle internet ortamında tüketicilerin karar verme süreçlerine ışık tutarak ekonomik teoriye uyan ve uymayan yönlerin ortaya çıkarılmasında katkı sunmaktadır.

        Oyun teorisi mikroekonominin birçok dalında yoğun olarak kullanılan rasyonel karar vericiler arasında stratejik ekonomik etkileşimi matematiksel modeller çerçevesinde çalışan bilim dalıdır. Konunun öncülüğünü iki kişilik sıfır-toplam oyunun karışık strateji dengesini çalışan John von Neumann yapmıştır. Oskar Morgenstern ile 1944 yılında basılmış ortak eserleri Oyun Teorisi ve İktisadi Davranış'ta oyun teorisinin matematiksel temellerini atmışlardır. Oyun teorisinde denge kavramını oyuncuların stratejilerinin karşılıklı tutarlılığının kriterlerini açık bir şekilde çalışan John Nash ortaya atmış ve bu denge Nash dengesi olarak literatüre geçmiştir. Günümüze kadar, Nash, Selten, Harsanyi, Smith, Schelling, Aumann, Hurwicz, Maskin, Myerson, Roth, Shapley ve Tirole gibi bu konuda çalışmaları ile Nobel ödülü almış ekonomistlerin katkıları ile önemli gelişmeler yaşayan oyun teorisi, ekonominin birçok dalında da başarı ile uygulanıp bireyler arası stratejik etkileşimin önemli olduğu konulara ışık tutmuştur.

        Müzayede teorisi katılımcıların müzayede piyasalarında davranışlarını ve bu piyasaların özelliklerini araştırır. Birçok özelleşmiş mal ve hizmet rekabetçi piyasalarda alınıp satılamamaktadır. Bu büyük ölçüde malın özelliği nedeniyle alıcı ve satıcı sayısının az ve özellikle aralarında bilgi asimetrisi olmasından kaynaklanmaktadır. Birçok özellik arz eden mal için işlem maliyeti ve bilgi asimetrisinden kaynaklanan eksik piyasa problemi müzayedeler aracılığı ile çözümlenmektedir. Önceleri daha çok özellik taşıyan kamu mal ve hizmet alım satımlarında, bazı gayrimenkul alım satımlarında, şirketlerin alım satımında ve finansal varlık alım satımlarında kullanılmaktayken günümüzde internet ortamında birçok mal ve hizmetin alım satımında kullanımı yaygınlaşmıştır. Müzayedeler ihtiyaca göre çok değişik şekil ve kurallarda dizayn edilebilmektedir. Müzayede teorisinde çalışılan ana konular, değişik dizayn ve kurallardaki müzayedelerde tarafların optimal ve denge stratejileri ile buna bağlı olarak müzayedelerin oluşturdukları gelir ve etkinlikleridir.

        YAZAR

        Mehmet Yörükoğlu