Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Ortadoğu Nedir?

        Günümüz literatüründe ağırlıklı olarak Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasındaki, çoğunlukla Müslüman Arap nüfusun yerleşik bulunduğu ülkelerin oluşturduğu coğrafi alanı tanımlamak için kullanılan Ortadoğu kavramı, coğrafik olmaktan ziyade jeopolitik bir alandır. Kavram ilk olarak 1902'de Amerikan jeopolitik düşünce hayatının önce gelen isimlerinden biri olan Alfred T. Mahan (ö. 1914) tarafından Arabistan Yarımadası ile Hindistan arasındaki geniş alanı ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Kavramın bir coğrafik bölgeyi tanımlar biçimde kullanımı ancak 2. Dünya Savaşı sonrasında yaygınlaşmış ve günümüzde Ortadoğu, Avrupa Birliği üyesi olan Kıbrıs ve Yunanistan hariç olmak üzere Doğu Akdeniz'e kıyısı olan kuzey Afrika, Arabistan Yarımadası, Türkiye, İran, Afganistan ve Pakistan'la çevrelenen geniş bir sahayı kapsamaktadır. Deniz havzası açısından ise Akdeniz'in güney ve doğu kısmıyla birlikte, Karadeniz ve Hazar'ın güney kısımları bölgenin sınırlarını oluşturmaktadır.

        Ortadoğu kavramının belirsizliği ve içerdiği sahanın değişkenliğinin en önemli sebebi, bölgenin tarih boyunca büyük güçlerce stratejik açıdan paylaşım mücadelesinin öncelikli bir alanı olarak görülmesidir. Alan farklı jeopolitik tahayyüllere bağlı olarak genişletilmiş ya da daraltılmıştır. Üç ana karanın kesişim alanında ve merkezi bir konumda yer alan Ortadoğu, Avrasya odaklı jeopolitik yaklaşımların bakış açısıyla tüm dünyaya hakim olabilmek adına yürütülen gerek kara gerekse deniz hakimiyet mücadelesinin odağındadır. Bu bölgeye hakim olan dünyaya hakim olur ve bölge bir diğer gücün hakimiyetine bırakılamayacak kadar önemlidir. Tarihi İpek yolunun ana hattı olması bağlamında uluslararası ticaret açısından da merkezi bir konuma sahip olan bölge, dünyada birinci derecede önemli dokuz stratejik deniz geçiş yolundan beşini (İstanbul ve Çanakkale boğazları, Süveyş Kanalı, Aden ve Hürmüz geçişleri) barındırmaktadır. Buna bir de bölgenin, 20. yüzyılın askeri, ekonomik ve politik mücadelesinin odağında yer alan başta petrol olmak üzere enerji ve doğal kaynaklar bakımından zenginliği eklendiğinde, mücadelenin acımasız sertliği ve devamlılığı daha bir anlaşılır olmaktadır. Ortadoğu bugün itibarıyla dünyadaki kanıtlanmış petrol rezervlerinin yaklaşık %65'ine ve doğal gaz rezervlerinin üçte birine sahiptir. Ortadoğu'yu stratejik açıdan önemli kılan bir diğer faktör tarihi derinliğin oluşturduğu jeokültürel özelliklerdir. İnsanlığı etkileyen en köklü dini ve kültürel oluşumlar Ortadoğu'da zuhur etmiş, bölge tarihin ilk zamanlarından itibaren medeniyetlerin ve semavi dinlerin beşiği olmuş, diğer bölgelerde gelişen çeşitli medeniyetlerin, kültürlerin ve dinlerin yayılmasında kavşak görevi yapmıştır.

        Osmanlı hakimiyetinde bulunduğu dönemde siyasi ve sosyal açıdan nispeten sakin ve istikrarlı bir alan olan Ortadoğu, Osmanlı Devleti'nin gerilemeye başlamasıyla birlikte, İngiltere ile Rusya arasındaki hakimiyet mücadelesi bağlamında 'Büyük Oyun' ve Osmanlı İmparatorluğunun paylaşılması bağlamında da 'Şark Sorunu' olarak da adlandırılan siyasi ve askeri mücadelelerin odağında yer almıştır. Nitekim Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasıyla neticelenen 1. Dünya Savaşı'nın ardından yapılan antlaşmalarla Türkiye ve İran hariç bütün Ortadoğu ve Kuzey Afrika İngiliz ve Fransız ve hakimiyeti altına girmiştir. Çoğunluğu bu anlaşmaların ve hakimiyetin neticesi olan günümüz Ortadoğu anlaşmazlıkları varlıklarını hala sürdürmektedir. Bunlar arasında bölge ülkeleri arasındaki sınırların masa başında çizilen sınırlar olmasından kaynaklanan sınır anlaşmazlıkları, kaynak paylaşımı sorunları ile dini ve etnik rekabet sayılabilir. İngiltere ve Fransa arasındaki rekabetin, İkinci Dünya Savaşı sonrası koşullarda ABD ve Sovyetler Birliğinin de katılımıyla boyutlandığı, Türkiye, İran ya da Mısır gibi bölgesel güçlerin de bu rekabeti daha bir karmaşıklaştırmıştır. 

        Son yıllarda dünyanın en gerilimli ve sorunları bir türlü çözülemeyen bölgesi durumundaki Ortadoğu'nun en önemli sorunu İsrail Devleti ile Filistin ve komşu Arap devletleri arasındaki çatışmadır. 1. Dünya Savaşı sırasında Britanya Savaş kabinesinde dışişleri bakanı olan Arthur Balfour'un (ö. 1930) 2 Kasım 1917'de tarihinde uluslararası Siyonist hareketin liderlerinden Lord Rothschild'e Filistin topraklarında bir Musevi devleti kurulmasına İngiliz hükûmetinin her türlü destek vereceğini belirten mektubu nedeniyle Balfour Deklerasyonu olarak da anılan mektupla başlatılabilecek olan sorun, 1948 yılında İsrail'in kurulmasıyla bir üst seviyeye taşınmıştır. İsrail'in kuruluşundan bugüne yaşanan savaşlar neticesinde ve uluslararası toplumun da desteğinde imzalanan anlaşmalara rağmen İsrail'in topraklarını genişleterek yeni yerleşimcilere yer açması ve Filistinli Arap nüfusun evlerinden edilmesi nedeniyle sorun kronik bir sorun olarak varlığın sürdürmektedir. Günümüzde yaklaşık 6 milyon Filistinli Arap, başta Ürdün ve Suriye olmak üzere dünyanın dört bir tarafına dağılmış biçimde yaşamlarını zor koşullarda sürdürmektedir.

        Bölgede ayrıca bu süreçte iç savaşla yıpranmış Lübnan, iki parçaya ayrılmış Kıbrıs ve Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'a müdahalesinin neden olduğu farklı mezhepler arasında yaşanan rekabet ve gerginliklere sahne olan istikrarsız Irak, siyasi otoriteryanizmin neden olduğu toplumsal ve siyasal gerginliklerin bir neticesi olarak Arap Baharı ve radikal unsurların yol açtığı istikrarsızlığın neden olduğu Suriye iç savaşı gibi başka sorunlar da vardır.

        YAZAR

        Mitat Çelikpala