Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Osmanlı Taşra Teşkilatı Nedir?

        Kelime anlamı itibarıyla "dışarı" manasına gelen "taşra" kelimesi, Osmanlı döneminde idari bakımdan merkezi idarenin yani başkentin dışındaki yerleri ifade etmektedir.

        Osmanlılarda merkez dışındaki yönetim birimlerinin oluşması, kuruluş dönemine kadar iner. Beyliklerin bulunduğu bölge için kaynaklarda geçen "ucat" Orhan Bey'in (ö. 1362) idaresindeki Osmanlılar dahil, diğer beyliklerin önemli bir kısmını içine alan idari bir birim olarak kullanılmaktadır. Daha sonra idari birim ve coğrafi bölge anlamında "il/el" tabiri yaygın olarak geçmektedir. Bunun yanında uç bölgesinin tamamını içine alacak şekilde "vilayet-i uç / uç vilayeti" ifadelerine de rastlanmaktadır. Burada vilayet terimi hem bölge hem de idari birimi yansıtmaktadır.

        Osmanlıların erken devirlerinde idari terim olarak sancaktan ziyade subaşılık teriminin kullanıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Bursa'nın fethinden (1326) önce subaşılık diye nitelendirilebilecek iki idari ünite ve bunların altında ikişer vilayet yer almaktaydı. 1386'da Osmanlı-Karaman ordusu karşı karşıya geldiğinde Osmanlı ordusunun yerleşme düzeni içinde yer alan subaşıların sancak beylerine bağlı olmayıp onlarla yan yana ve aynı derecede birer askeri kumandan gibi mevzilenmesi, subaşılığın hem askeri hem de idari bir birim olarak ön planda olduğunu göstermektedir.

        Osmanlıların ilk idari ve askeri birimlerini, fetihlere katılan ve idaresi Osman Bey'in (ö. 1326) yakın yoldaşlarına bırakılan yerler teşkil eder. Yenişehir Osman Bey'in ilk merkezi olmuştur. Karacahisar, Eskişehir, Yarhisar, İnegöl, İnönü ve Bilecik ise muhtemelen subaşılık veya vilayet olarak merkeze bağlı birimlerdir. Bu yerlerin başında Osman Bey'in oğlu Orhan Bey, Aykut Alp, Turgut Alp, Hasan Alp ve Gündüz Alp gibi kişiler vardı. Bursa, 1326 yılında Osmanlı idaresine girdikten sonra beyliğin merkezi oldu ve bölgedeki pek çok yer Bursa'ya bağlandı. Böylece merkeze bağlı taşra idaresi anlayışı şekillenmiş oldu. Orhan Bey 1331'de İznik'i fethedince burayı kendisine merkez yaptı. Bursa'yı ise oğlu Murad'a verdi. Böylece Osmanlılarda "Bey Sancağı" adlı bir birim ortaya çıktı. Orhan Bey döneminde Karesi'nin (Balıkesir) ve ardından Ankara'nın bir sancak statüsünü kazanmasından sonra Osmanlı taşrasında sancak terimi daha da yaygın bir hale geldi.

        Osmanlıların Gelibolu ve Trakya'ya geçmeleri, 1361'de Edirne'yi ele geçirmeleri, yeni idare anlayışının ilk adımını oluşturdu. Osmanlı idare merkezi fetih faaliyetlerinin ana üssü olarak Edirne'ye taşındı. Buradan Balkanlar'ın içlerine doğru yapılan akınlar sonunda zapt edilen bölgelerde yeni sancaklar oluştu. Bu durum yeni teşkil edilen sancaklar ve sancak beyleri üzerinde bir kontrol mekanizması kurulmasını zaruri hale getirdi. Bunun sonucunda I. Murat (ö. 1389), lalası Şahin Paşa'yı (ö. 1386) Rumeli'deki beylerin üzerine kumandan olarak tayin etti ve böylece "beylerbeyi" kavramı ortaya çıktı. Bu beylerbeyinin, hükümdarın Anadolu tarafında olduğu zamanlarda Rumeli'deki beylerin amiri durumunda olması, zamanla bölgeyi Rumeli beylerbeyliği adıyla anılan idari bir birim haline getirdi. 

        Rumeli'de kurulan bu ilk beylerbeyilik, daha sonra Batı Anadolu'yu içine alacak şekilde kurulan Anadolu beylerbeyliği ile dengelendi. Bunu 1413 yılında Amasya-Sivas bölgesinde kurulan Rum beylerbeyliği takip etti. 1467 yılında Karamanoğulları'nın Osmanlı idaresine girmesinden sonra Karaman beylerbeyliği teşkil edilince beylerbeyiliklerin sayısı dörde çıktı. Bu beylerbeyiliklerin teşkiliyle beylerbeyilik terimi tamamen bölgesel bir anlam kazanmış oldu.

        Osmanlı taşrası uzun süre üçü Anadolu ve biri Rumeli tarafında olmak üzere bu dört beylerbeyilikle idare edildi. Yavuz Sultan Selim (ö. 1520) döneminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun Osmanlı idaresine girmesiyle yeni beylerbeyilikler ortaya çıktı. Kanuni Sultan Süleyman'ın saltanatının ilk yıllarında beylerbeyilik sayısı 8 civarında idi. Sonra bu sayı 20'ye kadar çıktı. Osmanlı Devleti'nin genişlemesine paralel olarak kurulan yeni idari bölgeler arasında Budin, Tımışvar, Dulkadır, Cezayir-i Bahr-i Sefid, Cezayir-i Garb, Van, Basra, Habeş gibi beylerbeyilikler ortaya çıktı. II. Selim (ö. 1574) devrinde bunlara Kefe, Kıbrıs, Tunus gibi beylerbeyilikler dahil edildi. III. Murad (ö. 1595) döneminde ise Çıldır, Trabzon, Bosna ve Kars beylerbeyilikleri kuruldu. XVI. yüzyıl sonlarında toplam beylerbeyilik sayısı 30'un üzerindeydi.

        XV. ve XVI. yüzyıl Osmanlı taşrasında idari birimleri ifade etmek için bazı tabirler kullanılmıştır. Erken dönemlerden itibaren beylerbeyinin sancaklardan oluşan görev bölgesi için kullanılan tabir "beylerbeyilik" tir. XV. ve XVI. yüzyıllarda beylerbeyilik yanında "vilayet" lafzı da geçer ve bu daha çok idari bir mıntıkayı niteler. XVI. yüzyıl sonlarından itibaren ise "eyalet" terimi kullanılmaya başlanmıştır. Eyalet terimi "hakim olma, idare etme ve sahip olma" manalarına gelmektedir. Eyalette idare eden zatın biraz daha geniş salahiyetlere sahip olduğu anlamı sezilmektedir.

        Osmanlı taşrasında her beylerbeyilik veya eyalet "sancak" adlı birimlerden meydana gelmekteydi. Sancak beylerinin görev bölgesi olan sancak için "liva" tabiri de kullanılırdı. Sancak tabirinin ilk dönemlerde askeri bir ağırlığı vardı. Ancak zamanla idari ve askeri bir bölgeyi ifade eder bir anlam kazanmıştır. Sancaklara bağlı "kaza"lar, idari-hukuki bakımdan bir kadının yetki sahasını göstermekteydi. "Nahiye" ise erken dönemlerde timar sistemi içinde daha çok askeri bir üniteyi karşılamak için kullanılmaktaydı. Hukuki anlam taşıyan kaza içinde nahiyeler de bulunabilirdi. Fakat askeri bir birim olan nahiyenin kazanın bir alt birimine dönüşmesi çok sonraları gerçekleşecekti. Bu genel tabirlerin yanında, bazı bölgelerde beylikler döneminden "divan", "bölük" ve "zeamet" gibi adlarla Osmanlılara geçen ve idari-askeri-mali birer ünite veya birimi ifade eden tabirlere de rastlanmaktadır. Bunlar daha çok dağınık yerlerdeki birkaç köy grubu ile göçebe grupları ifade etmekteydi.

        Osmanlı eyaletleri yönetim biçimleri bakımından has ve saliyaneli olmak üzere iki farklı statüye ayrılmıştı. Has ile idare edilen eyaletler, daha çok Anadolu ile Rumeli topraklarında toplanmıştı. Bu eyaletlerde Osmanlı toprak sisteminin esasını teşkil eden timar sistemi uygulanmaktaydı. Salyane ile idare edilen eyaletlerde timar sistemi mevcut değildi. Vergileri yıllık olarak doğrudan hazineye aktarılırdı. Ayrıca imtiyazlı statüde olan eyaletler de vardı. Bunlar Eflak-Boğdan, Erdel ve Kırım'dı. Kırım Cengiz Han soyundan gelen Giraylar hanedanı, diğer eyaletler ise mahalli zadeganların seçtiği prensler tarafından yönetilmekteydi. Osmanlı taşrasında normal bir Osmanlı eyaleti içinde yurtluk-ocaklık statüsünde olan küçük idari birimler de vardı. Bunlar coğrafi bakımdan bir birlik değil, dağlık bölgelerde sağa sola serpilmiş küçük idari birimler niteliğindeydiler.

        Osmanlı eyaletlerinin en büyük amiri beylerbeyi idi. Paşa unvanını taşıyan beylerbeyiler, eyaletteki sancaklardan birinde otururlardı. Eyaletin merkezi olan bu sancağa Paşa Sancağı denirdi, buraya ayrıca bir sancakbeyi atanmazdı. Eyaletin idaresinde en yetkili organ olan Eyalet Divanı doğrudan ona bağlı idi. Beylerbeyilerin gelirlerinin başında, kendilerine tahsis edilen hasları gelirdi. Bir eyaletteki görev süreleri ilk dönemlerde uzun olmasına rağmen zamanla bu süre 1-2 yıla kadar inmiştir. 

        Eyaletleri teşkil eden sancakların en yüksek idarecisi sancakbeyleri idi. Sancakbeyleri sancağın merkezindeki kazada ikamet ederdi. Beylerbeyine benzer vazifeleri yerine getiren sancak beylerinin bir sancaktaki görev süresi genelde 1-3 yıl arasındaydı. XV. ve XVI. yüzyılda bazı sancaklar, şehzade sancağı durumunda idi. Hükümdarın erkek çocuklarının idari bir tecrübe kazanması için sancakbeyi olarak gönderildiği bu sancaklar Manisa, Menteşe, Kütahya, Konya, Amasya, Kastamonu, Trabzon ve Kefe idi.

        Kadılar, kaza denilen yetki alanlarında sancak beyinden tamamen bağımsızlardı ve doğrudan merkezdeki kazaskerlere bağlı idiler. Köyler ise Osmanlı taşrasının temel birimi idi. Köylerden oluşan askeri üniteler, nahiye adı altında timar sisteminin en küçük idari birimini oluştururdu. Bunların başında serasker tabir edilen timar beyi bulunurdu.

        Osmanlı taşrasının genel hatlarıyla bu idari düzenini 19. yüzyılın başlarına kadar devam ettirdiği söylenebilir. II. Mahmud (ö. 1839) döneminde taşranın idaresinde yeni düzenlemeler yapıldı. 1829 yılından itibaren köyler ve mahallelere muhtarlar tayin edildi. 1839 yılında Tanzimat'ın ilanından sonra önce müdürlerin, sonra da kaymakamların uhdesine verilen kazalar, bağlı olduğu sancağın en büyük alt birimi haline geldi. Sancakların yönetimi 1864 yılı düzenlemesiyle mutasarrıflara verildi. Eyaletler 1826'dan sonra "müşiriyet" olarak yeniden teşkilatlandırdı. 1864'te ise eyalet sistemi yerine vilayetler teşekkül etti. Bu sonuncu sistem Cumhuriyet dönemine kadar devam etti. Bu dönemde vilayetler başlarında birer valinin bulunduğu illere; kazalar ise kaymakamların bulunduğu ilçelere dönüştürüldü. Bir Osmanlı eyaleti/vilayeti, bugün Türkiye'de mevcut bir il veya vilayetten çok daha geniş bir coğrafi alana sahipti. Bazı istisnalarla bugünkü bir ilin genişliği, bir Osmanlı sancağı; bir kazanın genişliği ise aşağı yukarı bir ilçe genişliğinde idi. 1864'te nahiye taşra teşkilatının en küçük idari birimi olarak tanımlanmıştı. 1871'de resmiyet kazandı başına da bir müdür atandı. 1945'te bucak adı verilen bu teşkilat 1970'ten sonra kaldırıldı. 

        YAZAR

        İlhan Şahin