Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Seçkinler/Elitler Nedir?

        Toplumsal tabakalaşma piramidinin üst kesimlerinde yer alan ve kendi içinde çeşitlilik arz eden gruptur. Seçkin tabaka, bir toplumsal sınıf ya da kast özelliği göstermez. Ancak bazı seçkin gruplar herhangi bir toplumsal sınıf ya da kastın mensubu olabilir. Seçkinler kavramını sosyolojide ilk defa, Vilfredo Pareto (ö. 1923) kullanmıştır. Ona göre seçkinler tabakası, diğer insanlara göre daha üstün nitelikleri bulunan ve hangi alanda olursa olsun, büyük yetenekleri olduğunu gösteren en başarılı kimselerden meydana gelir. Seçkinci yaklaşım, bir toplumda seçkinlerin varlığını kaçınılmaz görür. Pareto, seçkinleri kendi içlerinde "hükûmet seçkinleri" ve "hükûmet dışı seçkinler" olarak iki gruba ayırır. Pareto'nun hükûmet seçkinleri olarak adlandırdığı gruba Gaetano Mosca (ö. 1941), "yönetici/siyasi sınıf" demektedir. Hükûmet seçkinleri ya da yönetici sınıf içinde, sadece siyasi iktidarda bulunanlar değil, siyasi iktidar üzerinde güçlü etkiye sahip olanlar da yer alır.

        Seçkinler grubuna katılım, ferdin diğer insanlara göre taşıdığı iddia edilen üstün niteliklere bağlı görülür. Aristokratik düzenin yaygın olduğu çağlarda seçkinlik büyük ölçüde soy bağıyla aktarılmıştır. Günümüzde ırsi niteliklerin belirleyiciliği son derece sınırlıdır. Seçkinliğin kıstasları arasında soy ve ailenin yanı sıra servet, akıl, kabiliyet ve yüksek ahlaki seciyeye sahip olma gibi nitelikler dikkate alınmıştır. Seçkinlerin çocukları aynı ölçüde bu üstün nitelikleri taşımayabilir ve bu nedenle eski seçkinlerin yerini, aşağı kesimlerden gelen yeni seçkinler alır. Ayrıca seçkinlerin giderek nitelikçe zayıflamaları ya da sayıca azalmaları, onların yerini başkalarının almasına uygun bir ortam hazırlar. Pareto bu değişimi "seçkinlerin dolaşımı" olarak tanımlar ve seçkinlerin ferdi seviyedeki dolaşımlarının, sosyal istikrarı sağlayan önemli bir faktör olduğunu vurgular. Bu dolaşımın düzenli ve yeterli bir seviyede gerçekleşmemesi, sosyal istikrarın bozulmasına neden olabilir. Özellikle, hükûmet seçkinlerinin, kendi aralarına katılabilecek nitelikte olanlara imkan tanımamaları durumunda, iktidar mücadelesi sertleşir ve yükselen seçkinler zümresiyle, iktidarda olanlar arasındaki değişim kaçınılmaz hale gelebilir ve ihtilal gerçekleşir. Pareto'ya göre, aşağı tabakadan yukarı katlara tırmanan kişi, eski tabakasının bakiyelerini de beraberinde getirir. Böylece hükûmet seçkinleri aşağıdan gelen taze kuvvet ve yeniliklerle daima desteklenir. Bu dolaşımın gerçekleşmediği, yöneticiliğin hep aynı insanların tekelinde olduğu aristokrasilerin çöküşüne, tarihi hadiselerin şahitliği söz konusudur. Pareto'nun bu yaklaşımına ilham verecek şekilde İbn-i Haldun da bedevi toplumdan hazeri (yerleşik) topluma, diğer bir ifadeyle göçebe hayatından şehir hayatına geçilirken, yönetici seçkinlerin rahatlık, refah ve safahata dalarak kendilerini iktidara getiren asabiyetlerini zamanla kaybettikleri ve onların yerini güçlü yeni toplulukların aldığı tespitinde bulunmaktadır. Mosca ise seçkin dolaşımının hiç bulunmadığı ya da kötü işlediği durgun toplumlar ile bu dolaşımın normal bir şekilde sağlandığı hareketli toplumları birbirinden ayırır. Durgun toplumlara örnek olarak mutlakiyetçi devleti, seçkin dolaşımının gerçekleştiği toplumlara örnek olarak modern demokratik toplumları gösterir.

        Seçkinler tabakasının varlığının bütün toplumlarda kaçınılmaz olduğunu belirten Robert Michels (ö. 1936)'e göre iktidarı elinde tutan grup sayıca sınırlıdır. Çoğunluk (halk) açısından kendileriyle ilgilenecek, kendi problemleriyle uğraşacak bir zümrenin varlığı, istenen bir durumdur. Her toplumda ve her örgütte ortaya çıkan sayıca az yönetici zümre, zamanla bir oligarşi oluşturur. Küçük azınlık karar verme süreçlerine bir kez egemen olunca, otoritesini sağlamlaştırmaya ve sürekli kılmaya gayret sarf eder. Neticede sosyal tabanından, içinden geldiği kitleden kopup kendi çıkarlarına öncelik verir. Michels, bu duruma "oligarşinin tunç yasası" demektedir. Sendikalarda ve sol partilerde dahi bu olgu kaçınılmaz görülür. 

        Siyasi seçkinlerin toplumdaki diğer seçkinlerden ayrı olduğunu ifade eden H. D. Lasswell (ö. 1978), toplumun uyum içinde olabilmesi için orkestra şefi görevini üstlenebilecek siyasi seçkinlere her zaman ihtiyaç olduğunu savunur. Yönetimin daima azınlığın elinde olması gerçeği demokrasiye aykırı değildir. Önemli olan, yönetenlerin kitlelere karşı sorumlu oluşu ve onların isteğiyle bulundukları konumdan ayrılmaları vurgusudur. Seçkinlerin hakimiyeti konusunu çoğulcu bir bakış açısıyla ele alan Robert A. Dahl (ö. 2014) ise tek bir seçkin grubun bütün bir topluma yön vermesinin zor olduğunu belirtir ve seçkinler arasındaki ideolojik ya da çıkar temelli ayrışmaya ve rekabete dikkat çeker. Seçkin gruplar arasındaki rekabet, bir denge oluşturur ve bu durum demokrasiyi mümkün hale getirir. Hiçbir seçkin grup tek başına hakimiyet sağlayamaz. Seçkin grupların iktidar üzerinde etkili olabilmeleri, aralarında oluşturacakları geçici koalisyonlara bağlıdır. Toplumda siyasi katılım seviyesi yükseldikçe, seçkinlerin hakimiyet alanları sınırlanır.

        20. yüzyıl Amerikan toplumunu tahlil eden C. W. Mills (ö. 1962), Pareto'nun hükûmet seçkinleri, Mosca'nın siyasi-yönetici sınıf dediği gruba "iktidar seçkinleri" adını vermektedir. İktidar seçkinleri, sıradan insanlardan farklı olarak, iktidar sahiplerinin hayatını etkileyecek kararlar alabilme konumunda bulunurlar. İktidar seçkinlerini oluşturan zümre; iktidar, servet ve ün sahibidir. Ekonomik, siyasi ve askeri olmak üzere başlıca üç iktidar alanında ticari, siyasi ve askeri seçkin gruplar yer alır. Bu üçünün her birinin kendi alanı içinde küçük bir seçkin zümre, etkili bir iktidar uygular ve tüm bu zümreler birlikte iktidar seçkinlerini meydana getirir. W. Mills'e göre; askeri seçkin zümre konumu, güç ve etkileri itibarıyla, diğer iktidar seçkinlerinin üzerindedir. Amerikan kapitalizmi bugün büyük ölçüde, askeri bir kapitalizm niteliği gösterir. W. Mills, ABD örneğinde bu iktidar seçkinlerinin üç grubunun da üyelerinin genellikle aynı sosyal tabanı paylaştıklarını, çoğunlukla beyaz ve Protestan ailelerden, üst veya üst orta sınıflardan geldiklerini belirtir. Tepede birleşik bir iktidar seçkinlerinin olmadığını iddia eden İngiliz iktisatçı D. Reisman ise toplumsal ve siyasi piramidin üst katmanlarında farklı çıkar gruplarının yer aldığını söyler. Reisman bu gruplara "veto grupları" adını verir. Bu büyük ve örgütlü zümreler arasında menfaat çatışmalarından dolayı tekelci bir rekabet mevcuttur. İktidar büyük oranda, bu gruplar arasında paylaşılmış vaziyettedir. 

        Robert D. Putnam, teknik bilginin gelişimine bağlı olarak "yeni entelektüel teknolojinin" kullanımının yönetici, danışman ve uzman gruplar arasında yaygınlaştığını ve demokratik süreç dışında siyasi iktidarın karar alma süreçlerinde bu gruplar daha belirleyici konumda olduğunu iddia etmektedir. Bu yeni seçkinler ifa ettikleri işlevleri itibarıyla öne çıkmışlar, önceki yüzyıllardan farklı olarak iş adamı, müteşebbis ve sanayiciler yerlerini önemli oranda yeni entelektüel teknolojinin bilim adamlarına, iktisatçılarına, matematikçilerine, mühendislerine bırakmıştır. Alvin W. Gouldner (ö. 1980) ise günümüzde en az iki tür seçkin gruptan oluşan yeni bir sınıftan bahseder. Birinci zümreyi oluşturan entelijansiyanın entelektüel ilgileri, temelde tekniktir. İkinci zümreyi, ilgileri eleştirel, özgürleştirici, yorumlayıcı ve çoğunlukla siyasi nitelikte olan entelektüeller meydana getirir. Teknik entelijansiyanın sayısı ve önemi arttıkça, geleneksel bürokratlarla teknik entelijansiya arasında giderek atan bir bölünme ve çelişme ortaya çıkar. Eleştirel söylem kültürü temelinde faaliyet gösteren yeni teknik entelijansiya, sahip olduğu kültürel sermaye ile geleneksel bürokratlara göre daha avantajlı bir konumda bulunur.

        YAZAR

        H. Musa Taşdelen