Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Sosyal / Toplumsal Sermaye Nedir?

        Sosyal sermaye bireylerin içinde doğdukları, yetiştikleri veya sonradan yerleştikleri sosyal ilişki ağlarının kendilerine kazandırdığı veya kaybettirdiği avantajlara işaret eden bir kavramdır. Güncel anlamıyla ilk defa iktisatçı Glenn Loury tarafından 1970'lerde kullanılan kavram, sosyoloji ve siyaset bilimi alanlarında ise ilk defa Pierre Bourdieu (ö. 2002) ve James S. Coleman (ö. 1995) tarafından kullanılmıştır. Bourdieu için sosyal sermaye bireylerin sahip olduğu çeşitli sosyal niteliklerin, ekonomik kaynaklara erişim kazanabilmek için kullanılabilme kapasitesini gösterir. Burada sosyal sermaye seviyesi büyük ölçüde sınıfsal kökenlidir ve farklı sınıflar içinde bu sosyal sermaye seviyesi ekonomik sermayeye paralel olarak yeniden üretilip sonraki nesillere aktarılır. Böylece sosyal sermaye sınıfsal farklılıkların ve çatışmanın da bir parçası olarak kalır. Bourdieu okullarda, eğitimin dili, söylemi ve pratiğinin; alt sınıfların alta, üst sınıfların ise yine üste doğru ilerlediği, doğal bir çekim mekanizmasının ayrıştırıcısı olarak çalıştığını ampirik çalışmalarıyla göstermeye çalışmıştır. 

        Coleman içinse sosyal sermayenin işlevsel yanı daha önemlidir. Sosyal sermayenin gerektirdiği veya dayandığı güven ve karşılıklı yükümlülük ve yoğun ağların bir toplumda sağladığı toplam faydalar işlevsel boyutuyla ele alınır. Coleman da yine eğitimde ebeveynin içinde bulunduğu sosyal ağların, bu ağlarda geliştirdikleri güven ilişkilerinin çocuklarına o ölçüde aktarıldığını ve bunun da çocuğun eğitimine çok olumlu katkıda bulunduğunu kendi ampirik çalışmalarıyla göstermeye çalışmıştır.

        Genellikle eğitim süreçlerindeki rolü üzerinde duran bu ilk kullanımlarının ardından kavrama asıl şöhretini ve daha geniş bağlamı kazandıran Robert Putnam olmuştur. Onun kavramı gündeme getirme gerekçesi aslında Amerikan toplumunda alarm zilleri çalmaya başlayan bir çöküşe işaret etmek içindir. Putnam çalışmalarında Amerika'yı var eden asıl şeyin toplumsal sermaye olduğunu ve bunun da son zamanlarda ciddi bir tükeniş içinde olduğunu anlatmaktadır. Sosyal sermayeyi "toplumsal örgütlenmeyi kolaylaştırarak toplumun verimliliğini geliştiren güven, norm ve ilişki ağlarının birikimi" şeklinde tanımlayan Putnam, böylece kavramı öznel toplumsal normların (güven) ve toplumun nesnel özelliklerinin (toplumsal ilişki ağları) karışımı olarak ele alır. 

        Putnam'ın sosyal sermayeye yönelttiği dikkat, özellikle Amerika'da Max Weber'in kapitalizmin oluşumunda rol atfettiği motivasyonlar bakımından ciddi bir yoksunluğun baş gösterdiği yönündeki kaygılara dayanmaktadır. Zaten Putnam'ın bu konuyu ele alan yazılarından birinin başlığı da Amerika'nın düşüşteki toplumsal sermayesine gönderme yapmaktadır. Toplumsal sermayenin düşüşü demek, insanların ortak bir hedefe doğru birbiriyle eşgüdümsel eylemde bulunma isteğinin, arzularının veya koşullarının kaybolması anlamındadır. Sabahtan akşama kadar bütün mahalleliyi rahatsız eden bir olaya karşı kolektif hareket ederek ortak bir sorunu defetme yönünde bile insanların bir araya gelme ve iş birliği yapma istidatları artık kalmamıştır. İnsanların birbirine güveni iyice azalmıştır. Güvenin kaybolması, toplumsal heyecanı da bitirmiştir. Aslında kriz dediğimiz şey de büyük ölçüde bu psikolojik koşullardan beslenir. Bu durumun ölçümünde insanların gönüllü birlikteliklere ne kadar katıldıkları, örneğin okul aile birliği toplantılarına katılım oranları, mahalleye okul, ibadethane ve sair hizmetleri sağlama noktasında yürütülen işbirliğine ne ölçüde katıldıkları tespit edilmeye çalışılır. Hepsinin hülasasında bir düşüş olduğunda toplumsal sermayenin de düştüğü kabul edilir.

        Yüksek düzeyde modernleşmiş toplumlarda şu anda gözlemlendiği gibi, herhangi bir kalkınma programına motivasyon oluşturmak bir yana, Batı'nın ileri modern toplumlarının oluşumunda hayati bir rol oynamış bulunan demokratik, sivil ve toplumsal dayanışma gibi değerlerde bile ciddi bir aşınma gözlemlenmektedir. O kadar ki bazı meselelerin çözümünde büyük bir ihtiyaç hissedilen toplumsal dayanışma gibi değerlerin aşınması bazı Amerikalı sosyal bilimcilerce "sosyal sermayedeki azalış" kavramıyla sorunsallaştırılmıştır. Carmen Sirianni and Lewis Friedland kavramın "insanların ortak sorunlarını çözmek üzere devreye sokabildikleri toplumsal güven, normlar ve ağları" ifade ettiğini vurgulamaktadır. Sivil topluluklar, örneğin dernekler, spor kulüpleri ve kooperatifler toplumsal sermayenin asli biçimleri olarak değerlendirilir ve bu toplumsal ağlar ne kadar yoğun olursa o toplumun karşılıklı fayda için dayanışma ihtimali de o kadar artmaktadır. Sosyal sermaye örnekleri toplanmaya-dayalı cemaat teşekküllerinde somutlaşır. Bu gibi yapılar, mevcut toplumsal sermaye stoklarını dinsel ve bazen etnik ve ırksal hatlar üzerinden canlı tutarlar. Ayrıca, yerel ve ulusal düzeylerde gelişmiş olan sivil çevre projeleri üzerinden yeni toplumsal sermaye stokları üretilir. Amerika'da okul aile birlikleri ve eğitim, sağlık ve sair hizmetlerin sınırlarını denetlemek üzere oluşturulan şehir meclislerindeki gönüllü birliktelikler resmi bir kişiliğe sahip olmaksızın bir sosyal sermaye hareketi meydana getirirler.

        Kavramın diğer bir özelliği sivil toplumun kendi kendini örgütleyebilme inisiyatifi olarak meydana gelmesidir. Bundan dolayı sosyal sermaye, şehirli davranış tarzıyla ilgilidir. İnsanların şehir koşullarında gönüllü olarak bir araya gelerek ortak sorunlarına el birliğiyle çözüm üretme konusundaki motivasyonları, her ne kadar Türk toplumunda köylülerin "imece" davranışlarını andırıyor olsa da, söz konusu olan şehirleşme ve modernleşme sürecinden geçmiş vatandaş olarak şehirli insanın davranışıdır. Modernleşmenin ilk zamanlarında esen ideolojik rüzgarın bu motivasyonu verdiği söylenebilse de zamanla bunun azalmaya yüz tuttuğu görülmüştür.

        Nitekim tam da bu şekilde kavramsallaştırılan toplumsal sermayenin bugün ciddi bir çöküş içinde olduğu söylenmektedir. Alanın önde gelen ismi Robert Putnam'ın çalışmaları son bir kuşak içinde toplumsal sermayenin bu anlamda ciddi bir çöküş içinde olduğu üzerinde durmaktadır. Putnam'a göre, bu çöküş en basitinden, ABD'deki kiliseyle ilişkili gruplara katılım düzeyi, işçi sendikaları, geleneksel kadın kulüpleri, kardeşlik teşekkülleri ve genel sivil örgütlere katılımların düzeyiyle ölçülebilir. Araştırmalar Amerikalıların gönüllü teşekküllere eskisine nazaran gittikçe daha az sayıda katılımın olduğunu göstermektedir. Bu da herhangi bir konuda insanların topluca harekete geçirilebilmesini, belli konularda insanların dayanışma içine girmelerini engelleyen önemli bir etken olmaktadır. Oysa Alexis de Tocqueville'in Amerika'da Demokrasi isimli klasik eserinde Amerikan demokrasisini çalıştıran anahtarın, Amerikalıların her çeşit sivil topluluk oluşturma konusundaki gayretkeşlikleri olduğunu söylediğini de kaydetmek gerekmektedir. 

        Kapalı bir toplumda yetişen ve başka insanlarla ilişki kurmakta zorlanan bireylerin sosyal sermayeleri de düşük olur ve bu durum onları okuldaki başarılarından, ekonomideki başarılarına kadar pek çok alanda etkiler.

        YAZAR

        Yasin Aktay