Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Yaptırım (Hukuk) Nedir?

        Hukuksal anlamda yaptırım (müeyyide), hukuk kuralının ihlal edilmesi durumunda hukuk düzenince öngörülen zorlama araçlarıdır. Yaptırımın iki temel özelliği, bir mevzuat ihlalinin doğrudan karşılığı olarak (yani mevzuat ihlaline yanıt olarak) verilmesi ve hukuksal bir zorlama içermesidir.

        Yaptırımlar nitelikleri bakımından iki ana gruba ayrılabilir: Caydırıcı (tedip edici, bastırıcı, cezalandırıcı) yaptırımlar ve telafi edici (giderici, onarıcı, engelleyici) yaptırımlar.

        Caydırıcı yaptırımların cezalandırma amacı ağır basar. Normu ihlal edeni "yola getirme", "terbiye etme", "yaptığını yanına kar bırakmama", hatta fiziksel, ruhani veya mali yönden "canını acıtma" ve "acı çektirme" hedeflenir. Ceza hukuku yaptırımları (hapis ve adli para cezası gibi) kural olarak bu gruptadır.

        Telafi edici yaptırımlarda ise temel amaç cezalandırma değil, bir hukuk normunun ihlali nedeniyle ortaya çıkan bir hak kaybının veya kişiler ya da toplum (kamu) aleyhine oluşan olumsuz etki veya sonucun zorla giderilmesi (bertaraf edilmesi), telafi edilmesi veya engellenmesidir. Bu giderme ise hukuksal zorlama araçları ile yapılmaktadır. Örneğin toplum sağlığına zararlı gıda satışı yapan işyerinin bu zararlı gıda satışına devam etmemesi için geçici kapatılması, düzenlendiği tarihteki mevzuata uygun olmadığı sonradan anlaşılan bir belgenin veya ruhsatın geri alınması, borcunu ödemeyen birinin malının cebri icra yoluyla satılması gibi. Aslında telafi edici müeyyideler de muhatapları nezdinde kısmen de olsa cezalandırma etkisi doğurabilir. Örneğin bozuk gıda sattığı gerekçesiyle işyeri geçici kapatılan kişi bu yaptırım nedeniyle mali ve ruhi yönden acı duyabilir. Ama bu yaptırımı uygulamaktaki daha ağır basan amaç o işyeri sahibine acı çektirmek, onu cezalandırmak değil, o işyerinde satılacak bozuk gıdaların kamu sağlığı aleyhine oluşturduğu veya oluşturacağı olumsuz etkiyi durdurmak, bertaraf etmek ve engellemektir.

        Yaptırımların hukuki, cezai ve idari yaptırımlar şeklinde üç kategoriye ayrılması mümkündür. Daha teknik bir açıklama yapmak gerekirse, yaptırım türleri aşağıdaki şekilde özetlenerek incelenebilir.

        Hukuk kurallarına aykırı olarak gerçekleştirilmiş olan bir fiili, bilahare gerçekleşmemiş duruma döndürmek, irca etmek mümkün değildir. Ancak, bu fiilin işlenmesi suretiyle oluşmuş olan mağduriyet, zarar, bilahare mümkün olduğunca giderilebilir. 

        Hukuk kurallarına aykırılık dolayısıyla bir başkasının haksızlığa, zarara uğramasına sebebiyet verilmiş ise öncelikle bu kişiye karşı sorumluluk söz konusu olacaktır. Ancak bu aykırılığın kamu düzenini, kamu barışını, kamu güvenliğini etkileyen boyutta olması durumunda, aynı zamanda topluma karşı sorumluluk söz konusu olacaktır. 

        Hukuk kurallarına aykırı hareket edilmiş olması halinde, hukuk düzeninin kişiler arasında oluşturduğu hukuki denge bozulmuş olur. Yaptırım uygulanmasıyla güdülen genel amaç, bu dengenin yeniden tesis edilmesidir. 

        Kişiler hukuk kurallarına uygun davranma doğrultusunda bir mecburiyetle karşı karşıya değilse de, bu kurallardan kaynaklanan yükümlülüklere aykırı davranış halinde; bu aykırı davranışın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaya veya en azından azaltmaya yönelik yaptırımların uygulanması açısından bir mecburiyet söz konusudur. Bu bağlamda hukukun "cebri"lik vasfından söz edilir. Bir başka ifadeyle, hukuka uygun davranmak mecburiyetinde olmayan insan, hukuka aykırı davranması halinde, bu aykırılığın sonucu olan yaptırımların gereğini yerine getirmek, bu yaptırımlara katlanmak mecburiyetindedir.

        Yaptırımı, genel hatlarıyla iki kısma ayırabiliriz. Birinci kısımda mütalaa edeceğimiz yaptırım, mağdurun, bir haksızlığa uğrayan kişinin, bu mağduriyetini gidermeyi amaçlamaktadır. Haksızlığa uğrayan kişinin mağduriyetini giderme de iki şekilde mümkündür:

        Önce, davranış normuyla kişiye tahmil edilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde; yaptırım olarak kişi bu yükümlülüğüne uygun hareket etmeye mecbur edilebilir. Bir başkasıyla akdi ilişkiye giren kişi, sözleşmeyle kendisine tahmil edilen yükümlülüklerini, ahde vefa ilkesine aykırı olarak, yerine getirmemesi halinde, hukuken bu yükümlülüklerine uygun hareket etmeye mecbur edilebilir: Aynen ifa. Mesela kira ilişkisinde kiracı, kira bedelini öngörülen zamanda veya miktarda ödemediği takdirde, bu bedeli ödemeye mecbur edilebilir. Aynen ifanın mümkün olmadığı durumlarda, mesela haksız fiil karşılığında tazminat ödenmesi de, bu tür bir yaptırımdır. Bu tür bir yaptırımla güdülen asıl amaç, haksızlığa uğrayan kişinin mağduriyetini gidermektir; bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkilerini mümkün olduğunca telafi etmektir. Bu tür müeyyidenin haksızlığı gerçekleştiren üzerinde bir etki icra etmesi, tali bir husustur. 

        İkinci kısımda mütalaa edeceğimiz yaptırımlar ise haksızlığı gerçekleştiren kişi üzerinde doğrudan etki icra ederler. Yani, bu tür yaptırımla güdülen asıl amaç, haksızlığı gerçekleştiren kişi üzerinde belli hukuki sonuçlar doğurması, bu kişiye belli etkilerde bulunmasıdır. Bu yaptırımları da iki grupta mütalaa edebiliriz. 

        Birinci grupta mütalaa edeceğimiz yaptırım ile güdülen asıl amaç, suç teşkil eden bir haksızlığı gerçekleştiren kişinin, bu suçu işlemek dolayısıyla içinde bulunduğu kusurluluk durumundan ibra olmasını sağlamaktır. Biz, buna teknik anlamda ceza demekteyiz. Cezanın birincil amacı, kefaret teşkil etmesidir. Bir başka ifadeyle, kişinin işlediği suçtan dolayı kusurunun örtülmesidir; kısacası, kişinin resosyalize edilmesidir. Böylece, belli bir cezaya mahkûm olan kişi, bu cezanın infazıyla, önce, işlediği suçtan dolayı sorumluluğun kendi uhdesinde olduğunun şuuruna, bilincine kavuşmalıdır. Cezanın infazıyla kişi, gerçekleştirdiği haksızlıktan dolayı sorumluluk altında olduğunu aktüel bir şekilde hissedecek ve böylece, kusurundan ibra olacaktır. 

        Bazı durumlarda, hukuka aykırı davranışın gerçekleştirilmesi sebebiyle, bu aykırılığı gerçekleştiren kişi, bu hukuka aykırı davranışın konusu, bu fiilin işlenmesiyle elde edilen ekonomik menfaat ve hatta bu davranışın gerçekleştirilmesinde kullanılan araç hakkında bir yaptırım olarak güvenlik tedbiri uygulanabilmektedir. Bu bakımdan, güvenlik tedbiri, gerek haksızlığı gerçekleştiren kişinin kendisini gerek toplumu belli zarar tehlikelerinden korumak amacına yönelik bir yaptırımdır. Güvenlik tedbirine hükmedilebilmesi için gerçekleşen haksızlık dolayısıyla kişinin kusurlu telakki edilmesi zorunlu değildir. Cezanın tatbiki açısından, gerçekleşen haksızlık dolayısıyla kişinin kusurlu telakki edilmesi zorunlu ise de; güvenlik tedbiri tatbiki açısından bu zaruret aranmaz. Bu itibarla, gerçekleştirdiği haksızlık dolayısıyla kişi kusurlu telakki edilmese bile, muhtemel zarar tehlikelerine karşı gerek kendisini gerek toplumu korumak amacıyla, güvenlik tedbiri uygulanabilir. 

        Her ne kadar hukuk kurallarına aykırı bir fiil gibi müşterek bir dayanağa sahip iseler de; mahiyetleri ve hizmet ettikleri amaçlar birbirlerinden farklı olan bütün bu yaptırımlar, birbirlerinden bağımsız olarak uygulanabilirler. Bu itibarla, non bis in idem kuralının bu müeyyideler arasındaki ilişkilerde tatbik kabiliyeti yoktur.

        Özel hukuk sorumluluğu, müşterek ve müteselsil sorumluluk olabilir. Özel hukuk sorumluluğu müşterektir. Zira birden fazla kişinin hukuk kurallarına aykırı davranmak suretiyle başkasına verdiği zarardan, bu kişiler müştereken sorumludur. Keza, özel hukuk sorumluluğu müteselsildir. Bu itibarla, birden fazla kişinin müştereken bir hukuk kuralına aykırı davranması sebebiyle zarara uğrayan kişi, bu zararının tamamının tazminini bu kişilerden herhangi birinden talep edebilir. 

        Buna karşılık, ceza sorumluluğu şahsidir. Haksızlık oluşturan suçu kim işlemiş ise ancak bu kişi ceza hukuku bakımından sorumlu tutulur. Suç iştirak halinde, birden fazla kişinin katılımıyla işlenmiş olsa bile, herkes kendi iştirak katkısı dolayısıyla ve kendi kusuru nispetinde sorumlu tutulur. Başka bir ifadeyle, ceza hukukunda müşterek ve müteselsil sorumluluktan söz edilemez. 

        İdari yaptırımlar, mevzuatın ihlal edilmesi nedeniyle idarenin tek yanlı tasarrufu ile kişilere uygulanan hukuksal zorlama araçlarını ifade etmektedir. Bu çerçevede idari yaptırımlar, adli cezalardan farklı olarak, mahkeme tarafından değil, idari işlemler vasıtasıyla verilir ve uygulanır. İdari yaptırımlar somut olarak, idarece verilen ve uygulanan idari para cezaları, ruhsat veya belge iptali, işyerinin geçici veya süresiz kapatılması veya mühürlenmesi ve disiplin cezaları gibi yaptırımlardır. 

        Türk hukukunda idari yaptırımların genel hukuki rejimi 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun Genel Hükümler başlıklı 1. Kısmında düzenlenmiştir. Bu Kanunun 1. Kısmı, kanunlardaki özel hükümler saklı olmak üzere tüm idari yaptırımlar için uygulanmaktadır. Kanunun 2. Kısmında ise daha öncesinde Türk Ceza Kanununda adli ceza olarak düzenlenmiş olup, yeni Türk Ceza Kanununda depenalize edilerek idari yaptırım haline getirilen kabahat suçları düzenlenmiştir. Kabahatler Kanunu yanında, Çevre Kanunu, İmar Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu, Belediye Kanunu gibi çok sayıda kanunda düzenlenmiş idari yaptırımlar bulunmaktadır. Kanunlarda idari yargı yoluna başvurulabileceği öngörülen idari yaptırımlara karşı açılacak davalar idari yargıda; bunlar dışındaki idari yaptırımlara karşı (kabahatler gibi) açılacak davalar adli yargıda (sulh ceza) açılır. Ayrıca, kanunda idari yargıya başvurulacağına dair özel hüküm olmasa bile, idari yaptırım ile birlikte başka idari işlemlerin de tesis edilmesi durumunda yine idari yargıda dava açılır.

        İdari yaptırımlardan idari para cezaları, mevzuata aykırı faaliyet nedeniyle bir faaliyet izninin, ruhsatın veya lisansın iptali ve disiplin cezaları gibi idari cezalarda caydırma ve bastırma yani cezalandırma amacı ön planda olduğundan, bunlar caydırıcı yaptırımlar grubuna girerler. Buna karşın, mevzuata aykırılık nedeniyle bir faaliyet veya mesleğin geçici ve kısa süreli tatili, mevzuat ihlali nedeniyle bir işyerinin geçici bir süre için kapatılması, kumar oynatılması nedeniyle bir kahvehanenin belli bir süre için mühürlenmesi gibi idari yaptırımlar ise idari tedbirler niteliğinde olduğundan, telafi edici yaptırımlar sınıfına dahil olur. Danıştay'ın yerleşik içtihadına göre, idari cezaların hukuka uygunluk denetiminde, idare hukukundaki idari işlemlerin hukuka uygunluk ölçütlerine ilave olarak, suç ve cezaların geçmişe yürütülememesi, şahsilik, kanunilik ve savunma alınmasının zorunlu olması gibi temel ceza hukuku prensiplerinin de gözetilmesi gerekir.

        YAZAR

        İzzet Özgenç