Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Yaşam Felsefesi Nedir?

        Yaşam felsefesi, kökleri Eski Çağ'a kadar uzanan, ama özellikle 19. yüzyılda daha belirgin olarak ortaya çıkan; yaşamın ne olduğuna ve amacına yönelik soruları yanıtlamaya çalışan felsefi bir anlayış ya da tutumdur.

        Yaşam felsefesi, insan yaşamını bütün yönleriyle dizgeli bir şekilde ele alır; yaşam hakkındaki yakıcı sorulara ve sorunlara yanıt bulmaya çalışır; yaşamın anlamını, değerini, amacını felsefece soruşturur. "Sorgulanmamış yaşam yaşamaya değmez" diyen Sokrates, ilk yaşam filozofu olarak görülmektedir. Ancak, kökleri Eski Çağ'a gitmekle birlikte, yaşam felsefesi, modern düşünceye bir tepki olarak doğan ve doğal, doğallaşma düşüncesini temele alan romantizmin etkilerini de taşıyan ve daha çok 19. yüzyılda belirginleşen bir felsefe yapma tarzıdır. 

        İnsan birçok özelliğinin yanısıra, niçin, ne uğruna, niye, nasıl yaşadığını sorgulayan bir varlıktır. Bu sorgulama yaşamın ne olduğunu ve yaşamı anlamanın yolunu, ama aynı zamanda yaşamı anlamlı kılanın ne olduğunu da kapsamaktadır. Bu çerçevede düşünülürse; Friedrich Nietzsche, Wilhelm Dilthey ve Henri Bergson yaşam felsefesi denilince öne çıkan isimler olacaktır. 

        Yaşam, biyolojik bir olgu değil; oluş, değişim halinde, dinamik bir süreçtir. Yaşamın akış halinde olması, onun durdurulamaması, hakkında bilgi edinilmesini zorlaştırmaktadır. Çünkü bilgi ele aldığı şeyi dondurmakta ve onun çerçevesini çizmektedir. Bu bakımdan yaşamın nasıl bir şey olduğunu anlamak, kavramak ya da bilgisini ortaya koymak filozofları farklı yollar izlemeye götürmüştür. Bu farklı yolları iki temel görüşte toplamak yine de mümkündür. Bunlar doğalcı görüş ile metafizik ya da idealist görüştür. 

        Her iki görüş için de yaşam akış halindedir. Yaşam, yaşanan ne ise odur. Yaşam çözülecek bir sorun da değildir, yaşam yaşanacak, deneyimlenecek bir gerçekliktir. Ancak bunu hangi yolla, yetiyle kavradığımız, anladığımız sorusuna yanıt verilirken kimi görüşler ortaya çıkmaktadır. 

        Doğalcı görüşün tipik temsilcisi Nietzsche'dir (ö. 1900). Hangi sorun, fenomen ya da olgu olursa olsun, o sorunu, fenomeni yaşamla ilişkilendirerek ele alan Nietzsche'de yaşam, dinamik bir süreçtir. Bu süreç, bir yandan güçteki çoğalma, oluşum, gelişim, atılım ve büyüme; öte yandan ise güçteki azalma, gerileme, çöküş, zayıflama ve bozulma olarak görülmektedir. İnsanlar ne yaşıyorlarsa, örneğin acı çekiyorlarsa ya da haz duyuyorlarsa, yaşam dediğimiz şey odur ve bu yaşananları oldukları haliyle "olumlamak" önemlidir. Bu görüşte, yaşadığımız bu yaşamın ötesinde bir şeyi kabul etmemenin, yani yaşama bağlı kalmanın önemi vurgulanır. Bu görüş akla (ya da zihne) değil, içgüdülere önem vermekte ve söyleminde metafizik bir yan içermemeye özen göstermektedir. Bu düşünceye göre tarih, düşünce, yargı, vs., kısacası her şey yaşama hizmet etmeleri bakımından değerlendirilir ve her şey yaşama katkısı bağlamında değerlidir.

        İdealist ya da metafizik görüşte ise yaşamın nasıl kavranacağı zihinsel süreçlerle, içe dönük deneyimlemelerle mümkün olmaktadır. Dilthey'in (ö. 1911) vurguladığı gibi, yaşam (ya da yaşama) insanın eylemleri, düşünceleri, kaygıları vs. bütünlüğünde yaşanan, deneyimlenen bir olgudur. Yaşam ancak "içten deneyimlenerek" kavranabilir ve nasıl bir şey olduğu ortaya konabilir. Bu deneyim de ancak bireysel olarak bir insanın zihinsel deneyimi olabilir ve bu deneyim bu yolla anlaşılabilir. Dilthey bireysel olarak ve içten deneyimlemenin ancak "anlama"yla olanaklı olduğunu düşünür. Ona göre anlama, tarihsel-tinsel dünyayı (gerçek dünyayı) bilmeyi sağlayan yöntemdir. 

        Bergson'da (ö. 1941) ise yaşam akış halinde olduğundan, ancak akış halinde olan süre (gerçek zaman) ile anlaşılabilir. Bergson'a göre zihin de akış halindedir ve 'süre', zihinde birbirine kaynaşık olan durumların süreğenliğidir ve işte yaşam dediğimiz şey de budur. Yaşam oluş halinde ve süreklidir. Bu bakımdan, zaman düşünülmüş değil yaşanmıştır. "Gerçek zamanı ancak yaşayabiliriz; yaşam zekayı aşar." Yaşam bütünlüklü bir yapı olarak ancak kesintisiz, yani akış halinde olan süre gibi görülerek sezgi aracılığıyla kavranabilir. Metafiziksel bir tarzda, sezgisel olarak kavrayabildiğimiz şey olan süre aynı zamanda yaşamı da kavramadır. Yaşam sadece bu tarzda bütünlüklü olarak ve akışı bozulmadan kavranabilir. İdealist görüşe göre, yaşamda deneyimlenen bilinç yaşantılarıdır ve bu yaşantıları da ancak sezgi aracılığıyla kavrayabiliriz.

        Yaşam felsefesi, hem yaşamda değerli olanın ne olduğunu sorgulayan etik alanıyla, hem de yaşamın yaşamaya değip değmediği sorusuna yanıt arayan varoluşçuluk (ve kısmen nihilizmin) alanıyla kesişmektedir. Öte yandan yaşam, canlılık olgusundan farklıdır. Bu bakımdan biyoloji ve fizik yasaları yaşamın temellerini açıklamada yetersiz kalır. Ayrıca, yaşam felsefesi, "gündelik sosyal faaliyet evreni"ni ifade eden "yaşam dünyası"ndan da konu bakımından (ele aldıkları sorunlar bakımından) ayrılmaktadır.

        YAZAR

        Yavuz Kılıç