Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU uyarı Pakistan'ın dünyaca ünlü insan hakları avukatı Hina Jilani'den geldi. 2000 ile 2008 yılları arasında BM'nin İnsan Hakları Raportörlüğü'nü yürüten Jilani tüm baskılara rağmen verdiği mücadele sayesinde sadece Pakistan'da değil uluslararası camiada kahraman sayılıyor.

        Dün İstanbul'da bir toplantı için bulunan Jilani ile ayaküstü konuşma fırsatı buldum. Hemen konuyu Suriye'ye getirdi. Muhalifler arasında aşırı İslamcı militan grupların gittikçe güçlenmelerinin tehlikelerine dikkat çekerken "Biz aynı filmi Batı, Taliban'ı Sovyetler'e karşı desteklerken seyrettik. Hâlâ ceremelerini çekiyoruz" dedi. Pakistan'da bulunan Afgan mülteci kamplarının da zamanla radikal yetiştirme üslerine dönüştüğünü hatırlatarak, "Aman dikkat!" uyarısında bulundu.

        Suriye ile Afganistan arasında benzerlikler olduğu gerçek. Afganistan'daki Necibullah rejimi Sovyetler tarafından destekleniyordu. Sovyet askerleri savaşıyordu. Militan İslamcı mücahitler arkasında ise ABD ve Suudi Arabistan vardı. Pakistan'ı da üs olarak kullanıyorlardı. Ama benzerlikler bundan öteye gitmiyor.

        Suriye'de Ruslar Esad'a silah veriyor ama savaşmıyorlar. Amerika da muhaliflere "insani yardım, istihbarat ve haberleşme aletleri"yle sınırlı kalan "yardımlarıyla" Afganistan'a nazaran çok geri planda kalıyor.

        Suriye krizinde Türkiye ile Afganistan krizinde Pakistan'ın konumları da son derece farklı. Başta Peştunlar olmak üzere Sovyetler'e karşı savaşan Afganların, Pakistan ile etnik ve aşiretsel bağları vardı. Pakistan doğal hinterlandlarıydı. Oysa Türkiye'nin Suriye ile sınırdaş olan bölgelerinin, çoğunluğu Sünni Arap olan Suriyeli muhaliflerle homojen şekilde, ne etnik ne de mezhepsel bağları var. Üstelik Hatay örneğinde görüldüğü üzere muhaliflere yönelik büyük tepki var.

        Aynı şekilde Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı sınır köylerinde ve kasabalarında Suriyeli muhaliflere destek sıfır. Suriye muhalefetine katılmayan PKK'nın Suriye kolu PYD'ye ise büyük sempati var.

        Ne var ki Suriye'deki savaş uzadıkça durum değişiyor. El Nusra cephesi olmak üzere Suriye'deki aşırı İslamcı grupların son zamanlarda Youtube'a yükledikleri videolarda yeni sofistike silahlar taşıdıkları gözleniyor. Stratfor isimli istihbarat analiz sitesinde yayınlanan bir makale bu gelişmelere dikkat çekiyor. Eskiden ABD dışişlerinde güvenlik uzmanı olarak çalışan Scott Stewart şöyle diyor: "Birçok videoda M79 Osa roketatar, RPG-22 ve M-60 tüfek görülüyor (...) Burada enteresan olan bu tür silahların Suriye ordusunun envanterinde bulunmuyor olmaları... Bu da muhaliflere dışarıdan silah geldiğine işaret ediyor." Oysa muhalifler uzun zaman kendi ürettikleri iptidai silahlar ve rejimden ele geçirdikleriyle yetiniyorlardı.

        Afganistan örneğine de değinen Stewart sözlerini şöyle sürdürüyor: "Afganistan'da Suudiler ve Amerikalılar para ve silahların hangi gruplara verileceği kararını Pakistan istihbaratına bırakmışlardı." Pakistanlılar da rejim sonrası hangi grup üzerinde en fazla nüfus sağlayabileceklerse silah ve parayı çoğunlukla onlara yönlendirdiler. Bir de en iyi savaşanlara, ki bunlarda Sovyetler'e karşı cihadı kutsal sayan en aşırı dinci olan gruplardı.

        Stewart'a göre Suriye'de benzer bir süreç gelişiyor. Suudiler Suriye'deki aşırı İslami gruplara artan dozlarda destek veriyor. Stewart bunu iki ana sebebe bağlıyor. Birincisi Esad'ı bertaraf edip yerine Sünni bir iktidar yerleştirerek İran'ın nüfuzunu törpülemek. İkincisi ise Suudi Krallığı'nı tehdit eden kendi içindeki cihatçıları Suriye'ye yönlendirerek orada "savaşıp ölmelerini sağlamak". Stewart bu durumun ilk etapta Suudilere yarar sağlayabileceği ama orta vadede Afganistan'da olduğu gibi bumerang etkisi yaratabileceği uyarısında bulunuyor. Ancak nedense Suudi Arabistan'ın muhaliflere silahları hangi ülke üzerinden yolladığını belirtmiyor.

        Diğer Yazılar